İran’ın Kürt politikası


İran’da başta Kürt şehri Mahabad olmak üzere son yılların en yoğun katılımlı kitlesel Kürt gösterileri meydana gelmektedir. Gösterilerin ortaya çıkma sebebi, 25 yaşındaki Ferînaz Xosrawanî’nin İran ajanlarının tecavüzüne karşı gelirken kendisini çalıştığı Tara Oteli’nin dördüncü katından aşağı atması ve hayatını kaybetmesidir. Ferînaz’ın ailesi Kürtlerde infiale neden olan olaya ilişkin İranlı yetkililerden çok detaylı bir soruşturma talep ediyor fakat yetkililer olayın üstünü kapatmaya çalışıyor. Ailenin yoğun baskısı ve kadın kurumlarının Ferînaz’a sahip çıkması ile beraber 7 Mayıs’ta Mahabad’da çok kalabalık protesto gösterileri yapıldı. Gösteriler kısa sürede başta Rojhilat olmak özere Kürtlerin yaşadığı hemen hemen her yere yayıldı ve bu saldırı protesto edildi. Gösteriler sırasında Mahabad’da iki kişi hayatını kaybederken onlarca kişi de yaralandı. Çok sayıda gösterici de gözaltına alındı.
Kadın kimliğine saldırıldı
Ferînaz’a yapılan saldırı öncelikle kadın kimliğine “güç-zor” kullanılarak yapılan bir saldırıdır. Bu saldırının üstünün kapatılmaya çalışılması da Ferînaz’ın Kürt bir kadın olması ile de yakından ilişkilidir. İran’da son yıllarda çok sayıda Kürt kadın öldürüldü. İranlı yetkililer, öldürülen Kürt kadınlarıyla ilgili doğru dürüst bir soruşturma yapmayıp olayların üstünü örtmeye çalıştı. Örneğin, son bir yılda öldürülen üç Kürt kadın öğrenci; Şeyda Hatemi, Perwîn Heqîri ve Seher Coyni ile ilgili İran ciddi anlamda bir soruşturma başlatmadığı gibi tam aksine ailelerinin haklı mücadelesini tehditler ile bastırmaya çalışıyor.
Kürtler sindirilmeye çalışılıyor
Tahran yönetimi, Kürtlerin politik nedenlerle olsun veya olmasın en ufak hak arayışını veya örgütlenme çabasını sindirmeye çalışıyor. İran’ın Kürtlere karşı olan bu tutumu kuşkusuz yeni değildir. Gerek Pehlevi hanedanlığı döneminde gerekse Humeyni’nin İran ‘İslam Devrimi’nden (1979) sonra Kürt kimliği üzerine çok sistematik baskılar uygulandı. İran’da bir devlet politikası olan Kürt kimliğini sistematik sindirme siyasetini göz önüne aldığımızda Ferînaz olayı ve Kürtlerin gösterdiği tepki kuşkusuz siyasal bir anlam içermektedir.
Mahabad: Kürt kimliğinin temsiliyet sembolü
Peki Mahabad neden bu kadar önemli? Kuşkusuz, Mahabad bir kent olmanın çok ötesinde Kürt zihin dünyasında derin bir anlama sahiptir. Özellikle Kürt yurtseverliğinin çok güçlü ve Kürt kimliğinin politize olduğu bir şehridir. Daha açık bir ifade ile Mahabad tarihsel deneyimleri ve mücadele geleneği üzerinden üzerinden politize olmuş bir kenttir. Kürt coğrafyasının Osmanlı ile Safeviler arasında bölüşüldüğü 1639 Kasr-i Şirin Antlaşması’ndan sonra Mahabad önemli Kürt emirliklerinden Mukriyan Emirliği’nin merkezi haline geldi. Mahabad daha o dönemde Safevi İmparatorluğu’na karşı uzun süre direnen Mukriyan Beyliği’ne ev sahipliği yapmış ve Kürtlerin sembolik temsiliyet merkezlerinden biri haline gelmiştir.
Mahabad Kürt Cumhuriyeti
Mahabad, İkinci Dünya Savaşı ile beraber bir kez daha Kürt tarihinde isminden söz ettirecek önemli gelişmelerin mekanı oldu. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Sovyet ve İngiliz orduları İran’da konumlandılar. Her iki süper güç Tahran’da oldukça zayıf bir hükümetin kurulmasına izin verdiler. Oluşan güç boşluğu Kürtler için önemli bir fırsat ortaya çıkardı. Kürtler Eylül 1942 yılında kurulan ‘Komala Jiyan Kurdistan’ (Kürdistan’ın Dirilişi Hareketi) öncülüğünde 24 Ocak 1945 yılında Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni kurdular. Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı Qazi (Kadı) Muhammed iken Genelkurmay Başkanlığı’nı ise Molla Mustafa Barzani yapmaktaydı. İlk Kürt Cumhuriyeti aynı dönemlerde Batı İran’da kurulan Azerbaycan devleti ile de yakın ilişkiler geliştirmekte fakat bu durum her iki toplum arasında İran’a karşı ortak bir ittifaka dönüşemiyor veya dönüştürülemiyor. Mahabad Cumhuriyeti’nin ömrü sadece 337 gün sürdü. Sovyetlerin İran’dan çekilmesi ile İran ordusu önce Azerbaycan’ı daha sonra ise Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırdı. Molla Mustafa Barzani, İran’dan ayrılmayı başarsa da Kadı Muhammed ve Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin birçok yetkilisi 30 Mart 1947 yılında Çarçıra Meydanı’nda idam edildi. Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin ortadan kaldırılmasından sonra Pehlevi hanedanlığı yönetimindeki İran, Kürtler üzerindeki baskılarını çok ciddi bir şekilde arttırdı ve bu doğrultuda Irak, Suriye ve Türkiye ile adeta ortak bir siyasal tutum benimsedi. Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve İngiltere tarafından 1955 yılında kurulan “Bağdat Paktı” bu noktada oldukça önemlidir.
Rejim değişse de İran’ın Kürt politikası hiç değişmedi
İran’ın Kürtleri sindirme politikası kuşkusuz Kürtler tarafından kolay kolay kabul edilmedi. İran’ın sindirme politikalarına karşı, İran için demokrasi, Kürtleri için özerklik isteyen İran Kürdistan Demokrat Partisi (KDPI) böylece 1945 yılında kuruldu. Daha sonra ise sol tandanslı Komala 1967 yılında ve Kürtler için bugün Demokratik Özerklik isteyen ‘Partiya Jiyana Azad a Kurdistanê’ Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) 2003 yılında kuruldu.
Kürtlerin siyasal temsiliyetini sağlayan örgütlerin ortaya çıkmasına ve rejim ile çok ciddi çatışmalara girmelerine rağmen İran, Kürt politikasında dönemsel bazı pragmatik adımlar dışında neredeyse hiçbir değişiklik yapmadı. Kürt kimliğinin kısa vadede pragmatik sembolik kabulü, ama uzun vadede Fars kültürü ve Şii mezhebi içerisinde asimilasyonunu hedefleyen bu politikalar hem seküler Şah Pehlevi döneminde hem de Humeyni’nin İslam rejimi döneminde hiç değişmedi. İran kendi içerisinde rejim değişikliğine giderken daha doğrusu Şah rejimine karşı Mollalar ve İran’ın komünist TUDEH partisi dahil birçok muhalif örgüt ortak hareket ederken, Kürtler de özerklik vaadi ve sözü ile Şah karşıtı muhalefete katıldı. Özellikle KDPI, Şah rejiminin güç kaybetmesinde ve İran muhalefetinin Kürdistan bölgesinde güçlü olmasında oldukça etkin bir rol oynadı. Kürtlerin İran muhalefetine
verdiği desteğe rağmen, Humeyni Kürtlere verdiği sözleri yerine getirmedi. Kürtlerin temsiliyetini esas alan idari ve siyasi yapılandırmayı yapmadı, tam aksine bu talebi dile getiren Kürt örgütleri üzerine var gücü ile saldırdı. Böylece, Şah rejimi döneminde defacto bir şekilde olsa da var olan Kürt siyasal gücü ve kısmı coğrafi hakimiyet İran İslam devriminden sonra tamamıyla ortadan kaldırıldı. İslami rejim örgütlü Kürt güçlerini oldukça zayıflattıktan sonra halka yönelik baskılarını özellikle 1985 yılından sonra iyice arttırdı. Kürt dili ve kimliği üzerinden sistematik bir asimilasyon politikası uyguladı. Kürt kimliğini esas alan en küçük bir örgütlenme veya adım ise çok şiddetli bir şekilde bastırıldı. İran siyasal anlamda çok sıkıştığı dönemlerde Kürtlere karşı daha yumuşak bir söylem geliştirse de, Kürt kimliğine yaklaşımı hiçbir zaman değişmedi. Bunun en iyi örneği ise Kürtlerin reformist Cumhurbaşkanı adayı Muhammed Hatemi’yi 1997 seçimlerinde güçlü bir şekilde desteklemesiydi. Hatemi toplumsal bazı reformlar yapsa da Kürt sorunu noktasında tek bir adım dahi atmadığı gibi, İran’da Kürtlere karşı uygulanan baskı sadece şekil değiştirerek devam etti. Hatemi döneminde de çok sayıda Kürt siyasetçi idam edildi.
Ruhani de aynı politikaya sahip
Bugün görece ılımlı kabul edilen ve Satı tarafından desteklenen Hasan Ruhani’nin de Kürt sorunu noktasında İran devlet politikasından çok farklı bir tutum içerisinde olduğunu söylemek mümkün değil. Nitekim Ferînaz isyanı sırasında iki kişinin hayatını kaybetmesi ve göstericilere çok şiddetli bir tepki gösterilmesi veya daha kısa süre önce bazı Kürt siyasilerin idamı açıkça göstermektedir ki, İran’da siyasal aktörler hatta rejimlerin karakteri değişse de devletin Kürt kimliğine yaklaşımı daha ‘yapısaldır’ ve neredeyse bir asırdır ciddi bir değişime uğramamıştır.
PKK ve PJAK Kürt kimlik bilincini yükseltti
Fakat, PKK hareketinin ortaya çıkması, PAJK’ın 2003 yılında İran’da kurulması, gelişen Kürt ulus kimlik bilinci, Irak Kürdistan’ın oldukça geniş yetkili federal bir statü elde etmesi, İran’ın Kürt kimliğinin uzun vadede sistematik asimilasyonu üzerine kurduğu politikasını tam olarak ortadan kaldırmasa da sürdürülmesini oldukça zorlaştırmaktadır. Diğer bir deyişle Kürtler bugün İran’da devletin ağır baskıları nedeniyle çok fazla örgütlü bir güce sahip olmasalar da, siyasal ve ulusal kimlik bilinçleri çok ileri bir düzeydedir. Bundan dolayıdır ki son yıllarda Kürt örgütlerinin herhangi bir yönlendirmesi olmadan çok sayıda kitlesel protesto gösterileri ortaya çıkmaktadır.
İran’da siyasal idamlar ve halk gösterileri
İran, Şah döneminden bugüne kadar izlediği Kürt politikasında çok ciddi bir yapısal değişikliğe gitmese de, Kürtlerin Ortadoğu siyasetindeki rolü ve siyasal mücadeleleri önemli değişim ve dönüşüm sürecinden geçti. Kürtlerin siyasal ve tarihsel tecrübeleri ile ulusal kimlik bilinçlerinin gelişmesi, onları bugün Ortadoğu siyasal denkleminde belirleyici bir güç konumuna getirdi. Örgütlü olsun veya olmasın Kürtler çok kısa sürede mobilize olup tepkilerini kitleselleştirebilecek bir siyasal bilince sahipler. Sadece Ferînaz olayında değil daha önce de İran’ın tüm engellemelerine rağmen Kürtler Mahabad’da, Urmiye’de, Kirmanşah’ta, Sanandaj ve Merîwan’da sokaklara çıkmışlardı. Örneğin, 1996 yılında Molla Muhammed Rabiei’nin Kirmanşah’taki ölümünden sonra şehirde halk ile İran rejimi arasında çok şiddetli çatışmalar çıktı. Kirmanşah ve diğer bir çok Kürt ilinde gösteriler günlerce devam etti. Kirmanşah’taki olaylardan çok kısa süre sonra bu sefer de 1999 yılında Mahabad, Urmiye ve Sanandaj’da kitlesel protestolar meydana gelmişti. Bu gösterileri 2005 yılında Kürt aktivistler Shwane Qadri ve Sayed Kamal Asfaram’ın İranlı polisleri tarafından Mahabad’ta öldürülmeleri üzerine Mahabad, Sine, Piranşehir, Şino, Baneh, Bokan ve Saqız’da başlayan gösteriler izledi. Tüm gösteriler şiddetle bastırılsa da bu Kürtlerin İran rejimine karşı olan öfkesini dindirmedi ve siyasal taleplerinden de vazgeçmelerini sağlayamadı.
Öyle ki, İran Kürdistan Demokrat Partisi’nin yayınladığı bir rapora göre sadece 21 Mart 2014 ile 21 Mart 2015 arasında 956 Kürt tutuklanmış, bunların 206’sı ya idam edilmiş ya da çok ciddi bir şekilde yaralanmış. İran birçok idamı halka açık bir şekilde yaparak gözdağı vermeyi ve sindirmeyi bir devlet politikası haline getirse de, Kürtler Ferînaz isyanında da olduğu gibi tepkilerini kısa sürede “kolektif” eylemlere ve gösterilere dönüştürebiliyor.
Peki ne olacak!
Ferînaz olayı gösterdi ki Kürtler İran rejiminin Kürt kimliğinin sistematik inkarı ve baskılarına karşı biriken öfkelerini kısa sürede kollektif bir tepkiye dönüştürebiliyor. Özellikle Ortadoğu’da ortaya çıkan siyasi gelişmeler ile beraber ele aldığımızda, İran’daki gösteriler kısa süreli protestolar düzeyinde devam etse de veya rejim tarafından bastırılsa da İran, Kürtlerin ‘statüsüzlüğü’ üzerine kurduğu politikasını uzun vadede sürdüremez. Özellikle, Sykes-Picot tarafından yapay sınırlar üzerine kurulan etnik ve dini haritaların yeniden şekillenmesinin tartışıldığı bir dönemde İran’ın Kürtleri sembolik bazı adımlarla tatmin etmeye çalışması bu olmazsa, ‘zor’ ile sindirmesi artık pek mümkün değil. Ferînaz isyanında da olduğu gibi Kürtler rejime her an başkaldırabilir. Bu durum başta Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen olmak üzere Ortadoğu’da birçok cephede öncelikle Sünni Araplar olmak üzere çok sayıda güçle savaşan İran için uzun vadede yönetilebilir olmaktan çıkabilir. Çünkü, İran her ne kadar örgütlü Kürt güçlerine nefes aldırtmasa da gelişen Kürt siyasal bilinci, kısa sürede kitleselleşebiliyor, yayılabiliyor ve örgütlü bir güçten daha güçlü bir etki yaratabiliyor. Özellikle Ferînaz’a yapılan saldırıyı protesto için onbinlerce insanın spontane bir şekilde kısa sürede bir araya gelmesi ve gösterilerin geniş bir alana yayılması bunu çok güçlü bir şekilde ortaya çıkardı.
Jan DENİZ
