İsrail-Filistin: Tarih, mekân ve aktörler

Forum Haberleri —

foto: AFP/Gazze

foto: AFP/Gazze

  • Savaşla birlikte dünya ve bölgenin baş hegemon güçleri daha da saflaşıp bölgeye akın ettiler. İran-Rusya ve Çin Hamas’ın yanında görünürken, ABD ve Batı devletleri de İsrail’e arka çıktılar.

ALİ AKTAŞ

1973 İsrail Arap savaşının 50. yılı olan 7 Ekim’de Hamas İsrail’in askeri ve sivil hedeflerine ani ve kapsamlı bir saldırı gerçekleştirdi. Binlerce insanın ölmesi ve yüzlercesinin esir alınmasına yol açan saldırı ile yeniden alevlenen İsrail-Filistin savaşı tarihi-güncel açıdan sırf Arap-Yahudi savaşına değil, bölge ve Dünya Savaşı'na da yeni bir boyut kazandırdı.

Savaş, Özgürlük Hareketi dışındaki birçok çevrenin, Doğu Bloku dağılınca dünyaya demokrasi, barış ve refahın geleceği tezini bir kez daha çürüttü. Yine bölgenin merkez olmaktan çıkıp önemini yitirdiği ve III. Dünya Savaşı’nı körükleyecek merkezlerin başka yerlere kaydığı tezini de çürüttü.

Zira I. Dünya Savaşı'nda Doğu Bloku yoktu, ama savaşan güçler yine de bölgeye egemen olmak istiyordu. Ağırlıklı olarak II. Dünya Savaşı da böyledir. Zira emperyalist-sömürgeci savaşlarda esas olan egemenlik, sermaye ve alan paylaşımıdır. Bugün de böyledir. Sırf tarihsel kültürel ve sosyal gelişmeler ve yine güncel enerji kaynakları açısından değil, Asya, Afrika ve Avrupa’yı bağlayan merkez konumuyla da bölge bu savaşlarda her zaman temel hedef olmuştur. Tarihsel olarak böyleydi, güncelde de böyledir.

Bugün Kurdistan ve Filistin’de yaşanan savaşlar bu gerçeği doğruluyor. Kurdistan’daki savaşta yaşanan katliamları görülmez kılmaya çalışan güçler Rusya-Ukrayna ve Filistin-İsrail savaşında kanlı yüzlerini açıp “benim katliamım seninkinden meşrudur” yarışına girdiler. Oysa hepsi de egemenlik-sermaye ve paylaşım peşindedir, hepsi de barış-demokrasi ve özgürlükten uzaktırlar.

Kuşkusuz Hamas’ın son saldırıyla yaptıkları suçtur. Önüne geleni katletmişlerdir. Bu mantıkta halk-özgürlük-haklılık-meşruluk yok. Bunun arkasına saklanmış iktidar, din, ırk, cins düşmanlığı vardır. Dahası Filistin halkının haklı davasını raydan çıkarmak vardır. Filistin halk mücadelesi artık 70’lerdeki devrimci güçlerin denetiminden çıkıp Hamas ve İslami Cihad ile sistem içi bir egemenlik mücadelesine dönüşmüştür.

Bir halkın özgürlük sorununun bu tarz yapılarla çözülemeyeceği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Faşist-radikal islamcılıkla bu sorunlar çözülemez. Taliban, El-Kaide, DAİŞ, Hamas, Hizbullah, Müslüman Kardeşler veya benzer çizgideki yapılarla demokratik çözüm olmaz. Bunlar ilk bakışta İsrail ve Batı karşıtlığı üzerine örgütlenmişler, ama özünde hepsi de sistem içi egemenlik-yaşam peşindedirler.

“İsrail ve Yahudilere ölüm” diyorlar. Oysa bu coğrafyada Araplar, Filistinliler kadar Yahudilerin de barış-refah içinde yaşama hakkı vardır. Tabii ki çözüm için İsrail’in, Türk-Fars-Arap ulus devletlerinin “Kürtlere ölüm" diyen ulus devlet anlayışını aşması gerekiyor. Böylesi bir ulus devlet anlayışı faşisttir, demokratik çözüm sağlamaz. Birbirini yok ederek varolunmaz. İsrail, Filistin’i hepten işgal ederek İsrail’e-bölgeye barış-refah getiremez. Doğru olan demokratik ulus çözümüdür. Aksi halde bugünkü gibi “ben daha kanlısını yaparım” tarzından kurtulamazlar ve bu da asla birarada yaşamaya, barış ve demokrasiye götürmez. Götürseydi Türk-Fars ve Arap ulus devletleri onlarca yıldır Kürtlere yaptıklarıyla başarırlardı.

Bu savaş bir kez daha bölgede Türkiye, İran ve İsrail devletlerinin sorunlu olduğunu gösterdi. İkincisi, Kurdistan-Filistin başta olmak üzere diğer etnik, din-mezhep ve cinsiyet sorunları demokratik ulus perspektifiyle çözülmedikçe bölge barış ve refaha kavuşamaz. Üçüncüsü, istihbarat-askeri-polis tedbirleriyle asla güvenlik sağlanamaz. Sağlıklı güvenlik ancak barış, demokrasi ve özgürlükle olabilir. Dördüncüsü, bölgede eşitliğe-özgürlüğe dayalı bir barış ve demokrasi gelişmedikçe III. Dünya Savaşı tehlikesi ortadan kalkmaz. Beşincisi,Türk-Fars-Arap ve Yahudi devletleri işgal ettikleri halk ve dini topluluklarla mutlaka barışıp Demokratik Konfederalizme dönüşmek zorundadır. Yoksa bu kaos, kriz ve savaş durumu katlanarak sürer.

Nitekim savaşla birlikte dünya ve bölgenin baş hegemon güçleri daha da saflaşıp bölgeye akın ettiler. İran-Rusya ve Çin Hamas’ın yanında görünürken, ABD ve Batı devletleri de İsrail’e arka çıktılar. TC ise istismarla birlikte Hamasvari olduğunu gizleyemedi. İsrail’e ettiği her sitem ve çağrıda sahtekarlık var. Tavizler koparmak için her iki tarafa da göz kırpıyor. Aslında bilinen o klasik oyunu oynuyor. Karıştır ve aracı ol. Ama bu sefer yaya kalacaktır. Zira başta ABD olmak üzere tüm hegemon güçler bölgeye çok güç yığıyorlar. Ayrıca Ukrayna-Rusya ve Türkiye-Kurdistan savaşı kısmen arkaya düştü diye Putin ve Erdoğan sevinebilirler, ama bu da geçicidir. İsrail ise tarihinin en ağır darbesini alıp adeta şok oldu. Hamas bunun altından nasıl çıkacak, henüz belli değil. Kısaca savaşın uzama, bölgeye yayılma ihtimali büyük.

Faşist TC’nin birçok yerde savaşı körüklemesi hayra çağrı değil. Her yerde ve her tarafta olma ve yine önce boz sonra aracı ol hali bitmek üzeredir. Bu sefer en az İran kadar Hamas’çı olduğu açığa çıkmıştır. Bir ara Erdoğan, Emevi Camisi’nde namaz kılacaktı, şimdi de Bahçeli Kudüs’ü işgal edecek! Oysa ABD-NATO desteği olmazsa Amed’e bile gidemezler. Önce saldır sonra garantörlük iste, çatıştır ve aracılık iste, herkesi herhalde kendileri gibi aptal sanıyorlar. Hamas bile bu dalkavukluğa kanmadı ki Katar’la iş yapıyor. Tüm bunları kucağında yattıkları sistemin yutması zordur. Zaten bir süre önce ABD bunlara “olağanüstü tehdit” dedi. Zira Erdoğan artık faşist islamcı hareketlerin ağası olmuş. Bu güçleri artık ABD değil, Türkiye ve İran yönetiyor. Bunu da İsrail ve Batı artık baş tehdit olarak görüyor. Sırası gelmişken DAİŞ gibi ezecekler. TC bu serzenişi belki Kürt soykırımına onay almak ve yerel seçimleri kazanmak için de yapıyor olabilir, ama bilmek gerekir ki TC’nin bölgede, Kafkaslar-Balkanlar ve Orta Asya’da Osmanlı hayalleri de vardır. Ama savaş uzayıp genişlerse NATO’ya yine teslim olacaklar, zira TC çok ilkesiz bir devlettir. Kürtler kazanmasın diye her pozisyona girer. İsrail’in gölgesinde Kürtleri katletmek için yapmayacağı oyun yok. Şimdi İsrail’e ver-yansın ediyor, ama ilk tanıyan devletlerden biridir ve şu an da hala İsrail ile en iyi ekonomik ilişkilere sahiptir.

Bölgede artık an itibariyle Türkiye, İran ve İsrail’in mevcut konumlarını korumaları zordur. Bu, küresel güçler için de geçerlidir. Ya bölgesel ve giderek bir Dünya Savaşı'na girecekler ya da BM’de Kürt sorunu da dahil tüm sorunların açıklıkla tartışılıp asgari de olsa çözümlendiği bir sürece evrilecekler. Yani ya savaşacaklar ya da barışacaklar, başka yol yok. Yaşanan koşullar bunu zorluyor. Bunda Rojava modeli en uygun çözümdür. Ama hegemon güçler birçok nedenle bu demokratik ulus modelini temel almazlar. Yalnız koşullar ne olursa olsun ABD ve Batı devletleri belki TC’yi terk edebilirler, fakat İsrail’i etmezler. Ederlerse bölgedeki varlığı da son bulur. Dolayısıyla TC bu Hamasvari tutumda ısrar ederse kötü bir hedef olacak ve belki İran’dan da önce kendisi bir Irak haline gelecektir.

Kürt Özgürlük Hareketi bu savaşla ilgili tutumunu netçe deklare etti. Filistin halkının özgürlük mücadelesini destekliyorlar, ama Hamas tarzına da karşıdırlar. İsrail devletinin katliamlarını kınıyorlar, ama Yahudi halkının varlığını ve özgürce yaşamasını da savunuyorlar. Doğru çözümün demokratik ulus çatısı altında ortak yaşamda olduğunu söylüyor. Kısaca Rojava modelinin İsrail ve Filistin halkları için de doğru çözüm olduğunu sunuyor. Zira başka şekilde bu kriz-kaos ve savaşlar bitmez, bölgeye barış, demokrasi ve refah gelmez. Bu tutum doğrudur ve çözümleyicidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.