İşte bu fotoğraf o fotoğraf!


Orgeneralinden binbaşısına kadar üst düzey askeri yetkilinin komutasında 10 bini aşkın JÖH/PÖH elemanının yığıldığı Merdîn’in (Mardin) Nisêbîn (Nusaybin) ilçesinde, her saldırı dalgası YPS ve YPS-Jin tarafından püskürtülüyor. Şu ana kadar Türk devletinin resmi rakamlara göre 60’dan fazla ölü, 300’den fazla da yaralı bıraktılar. Canları pahasına yurtlarını savunan Kürt gençleri ise “Bir kahramanlık destanıdır Nusaybin…” sözünü doğrular nitelikte tarihe adlarını yazdırıyor.
“Bizler destan yazacağız, ardıllarımıza bizi anlatacaklara tüm kararlılık ve aynı inançla” diyerek direniş dansıyla ölüme koşan gençlerin sere serpe cenazelerinin uzandığı her mahallede, geriye anılar kalıyor. Direnişe not düşen isimsiz kahramanlar, anlam yüklü sözler bırakarak, direniş tarihinin sayfalarında yerlerini aldı.
Bir taş da sen koy, sen de özgürleş
Sinan… Nisêbîn’de tanımayan yoktur. En çok da çocuklar tanır Sinan’ı. Cebindeki şekerlerle çocukların payını yüreğinde gizleyen Sinan’ın kimlik adı Nurullah Bozdoğa ama onu herkes Sinan diye bildi. “Bir taş da sen koy, sen de özgürleş” yazılamalarıyla hayata espri katmayı usta maharetiyle, direnişiyle harmanlayan Sinan’ın öz yönetim saldırıların anlamsız komedyasına dair sözleri hafızalardan silinmedi.
“Şu an devlet bize saldırıyor, en ağır silahlarını kullanıyor, milyon dolarlar harcanıyor. Saldırılarda dikkat ettiniz mi, Osmanlı istila dönemlerinden kalma marşlar çalıyorlar, düşen mahallelere bayrak dikiyorlar. Çoluk çocuk demeden katliamdan geçiriyorsan demek düşman olarak görüyorsun, bayrak dikiyorsan eğer toprak işgal ettin, demektir. Yani devlet bu hareketiyle aslında yıllar önceki işgali de kabul etmiş oluyor. Demek bu topraklar hiçbir zaman Türk toprağı olmadı ki hala aynı mantıkla işgal ederek bayrak dikiliyor...”
Ölüme zılgıtla gidenlerdeniz biz
Sevim Arzu (Hebûn Silopi) da direniş mahallelerinde yoldaşları arasında cansız bedeniyle, “teslimiyete hayır” diyor adeta. Dicle Mahallesi’nin en hareketli kadını Hebûn’un “Ama Heval” diyen şaşkın bakışları kazındı tüm Nisêbîn’e. Bembeyaz tombul yüzü, al yanaklarıyla dağların koçer kadınlarını andıran Hebûn, geceden yıkayıp sabaha tekrar giydiği kıyafetlerinden en belirgin olan boncuk işlemeli hırkasıyla nerde olsa tanınırdı. Mahallede kalmadığı ev, tanışmadığı aile kalmayan Hebûn, kısa sürede kendini kabul ettirdi ilçeye. Saçlarına taktığı işlemeli yazmaları, özenle düzelterek konuşmayı kendine huy edinen Hebûn, sadece yasağın ilan edildiği gün yeni kıyafetler giymek istemesini şu sözlerle anlatmıştı: “Buradan ölmeden çıkmayacağız. Onların tankları topları var. Şehit düşeceğimizi çok iyi biliyoruz. Bizim de göstermek istediğimiz bu zaten. Öleceğimizi bile bile özgürlük uğruna ölüme zılgıtlarla gidenlerdeniz biz. İşte bu yüzden ölüme temiz ve yeni kıyafetlerle gitmek isterim. Cenazem ellerine düştüğünde ‘kirli’ demesinler…”
Tek fotoğraf karesi bıraktı
Zeynelabidin ve Kışla (Kanika) mahallelerinin karakaşlı, pos bıyıklı çocuğu Abdurrahman Oral (Xalit Merdin), anneler tarafından “bizim pembe yanaklı Xalit” diye tanınırdı. Günün 24 saatini barikat yaparak geçiren Xalit’ın etrafında çocuklar hiç eksilmezdi. Yırtık iş eldivenleriyle, her barikat yapımının ardından çocuklara dağıttığı “Halley”leriyle çocukların diline düşen, “Heval Xalit sen Halleyye benziyorsun, onun kadar tatlısın” diyen çocukların sevinç kaynağı, ilçeye gelen yerli ve yabancı basının da ilgi odağı... Tüm çekim ısrarlarını reddeden Xalıt’ın yasak başlamadan 2 gün önce yabancı basına çektirdiği fotoğrafıyla Nusaybin direnişine dair tek fotoğraf karesini geride bıraktı. O fotoğrafı çekinme nedenini ise şu sözlerle dile getirmişti gülerek: “Biliyorum sizin yakalamak istediğiniz bir direnişçinin günlük yaşamı ve mekan. İşte bu fotoğraf o fotoğraf…”
Bombaların bir an dahi susmadığı Nusaybin aslında bir direnişin fotoğrafını ortaya koydu. Tıpkı Xalit’ın dediği gibi: “İşte bu fotoğraf, o fotoğraf…”
DİHA/NUSAYBİN
