İznim bitti Yeniden merhaba!

Haberleri —

Eylül 2012 tarihinde “Kendi içimde barışı örmek için bir yolculuk yapacağım.” demiş ve sizlerden izin istemiştim.

Beş aydır sizden ayrı olmamın nedeni barış için çıktığım 1300 kilometrelik yolculuktu. Barış ve özgürlük için Roboskî’den Ankara’ya 1300 Km yol yürüdüm. Yola çıktığım Roboskî köyü Aralık 2011’de Türk devletinin uçak saldırısı ile 34 dört Kürt köylü çocuğu ve genci öldürdüğü yerdi. Roboskî’nin, 30 yıldır sürmekte olan savaşın can acıtıcılığını ve yol açtıklarını göstermek bakımından sembolik bir anlamı vardı.
1 Eylül 2012’de çıktığım yolculuğu 20 Ekim 2012 tarihinde Ankara’da bitirdim.
Roboskî’den Ankara’ya yürüyeceğimi söylediğimde buna kimseyi inandıramamıştım!
Oysa barış için yürüyüş fikri ilk değildi.
Hindistan bağımsızlık hareketinin siyasi ve ruhani lideri Mahatma Gandhi 1930 yılında, o dönem Britanya’nın sömürgesi olan Hindistan’a getirdiği “tuz vergisine” karşı, şiddetten arındırılmış ama aktif bir direniş tarzının öncüsü olmuştu. Sonradan “tuz yolu” olarak anılacak 400 km’lik yolu yürümüş ve kimseye çağrıda bulunmadığı halde kendisine eşlik eden halkla beraber tuz vergisini kaldırtmayı başarmıştı.
Yolculuğa tek başlamıştım ama hiçbir zaman yalnız yürümedim. Yolculuğa çıktığımı öğrenen her kesimden savaş karşıtı ve insan hakları savunucusu dostlarım beni yalnız bırakmadılar. “Kervan yolda dizilir” öndeyişi gerçek olacaktı. Sinop’tan, Samsun’dan, Erzurum’dan, İstanbul’dan, Mardin’den, Tekirdağ’dan, Diyarbakır’dan, Denizli’den, Bursa’dan, Ağrı’dan, Siirt’ten, Osmaniye’den geldiler ve tek kişi başladığım yolculuğu barış kervanına çevirdiler. Kürtler, Türkler, Araplar, Müslümanlar, Aleviler, Ataistler gelip kervanın bir parçası oldular. İnsan hakları savunucuları, sendikalar, sosyalistler, anarşistler ve savaş karşıtları kervana sahip çıktılar.  
Yolculuğa çıktığım eylül ayında neredeyse her gün tv ekranlarında bir ölüm haberi, bir cenaze merasimi vardı. Her ölümden sonra intikam yeminleri ediliyordu.
Savaşın kılıcı kadınları, erkekleri kesiyor! Her yanımız kanıyordu... Yapılan her askeri operasyon, sıkılan her kurşun barış umudunu yok ediyordu. Savaş bizi kesmeye, kirletmeye ve acıtmaya devam ediyordu.
Herkesin savaşı konuştuğu bu şartlarda barış demek ve savaşla yüzleşme çağrısında bulunma önemliydi. Barış, özgürlük ve adalet arzusu olanlara tercüman olmuştuk. Savaşı teşhir ettik, onunla yüzleşmeye çalıştık, barışa, özgürlüğe ve adalete dair umutlarımızı arttırmaya çalıştık!
Yıllardır barışa ve özgürlüğe katkı yapmaya çalışıyorum.
Barış ve özgürlüğün bu topraklarda yeşermesine gücüm ve yeteneğim oranında -bedeli cezaevi olsa da- katkı yapmaktan çekinmedim!
Arzu ettiğim değişikliği bu yürüyüşle “kendimde” gerçeğe dönüştürmek istemiştim. Yaşadığım haksızlıklara böyle yanıt vermeyi seçtim. Çünkü Mahatma Gandi’nin “Dünyada yapmak istediğiniz değişikliği, kendinizde yapın” sözlerine inanıyorum. Çünkü Martin Luther’in “karanlık, karanlığı silemez, kin, kini söndüremez, ancak aydınlık bunu yapabilir” sözünü, barış ve özgürlük mücadelesine başladığım noktadan şimdi geldiğim yerde gayet iyi anlıyorum.
Çünkü savaş kaderimiz değildir; olamaz! Kürt sorunu savaşla, daha çok güvenlik önlemleriyle değil, daha çok özgürlük, daha çok barışla çözülebilir.
Bugün özgürlük ve barışa çok daha yakınız!
Eylül 2012’de sizlerden aldığım iznim bitti. Bu köşede her Cuma günü bir arada olacağız!

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.