Jazz’ın kraliçesi: Nina Simone

  • 19 yaşında başvurduğu konservatuarda ten renginden dolayı reddedildi. 20’li yaşlarda para kazanabilmek için New Jersey’de bir İrlanda barında çalmaya başladı. Yıllar geçtikçe popülerliği arttı ve New York’ta sahnede piyano çalan ilk siyah kadın oldu.

 

İBRAHİM ETHEM TÜZER

 

Henüz 4 yaşındayken kilise korosunda piyano çalan bir kadın hayal edin. Annesinin piyano virtüözü olmasını istediği, Bach’ın baş döndürücü zenginliğiyle tanıştırılmış ve bunu henüz 4 yaşındayken geliştirmiş bir kadın: Eunice Kathleen Woyman. Anne ve babasının ona hitap ettiği ismi buydu. Miss Woyman kütüphanede verdiği ilk piyano resitalinde, anne ve babasının en önde oturdukları yerden kalkması gerektiği söylendiğinde, “Arkada oturmaları gerekiyorsa çalmam!” demiştir. Anne ve babasına yapılanın ayrımcılık olduğunu ve ayrımcılığın ne demek olduğunu ilk fark ettiği gün olarak anlatacak daha sonra bu anısını ve böyle bir şeyden dehşete düştüğünü söyler. Kimi çok iyi dinleyicileri, tarzını Bach’a benzetir. Zira Bach’tan etkilendiği yadsınamaz bir gerçek. Tıpkı kütüphanede gördüğü ilk ayrımcılıktan etkilenip yıllar sonra sanatını politik zemine taşıması gibi. 

19 yaşındayken başvurduğu konservatuardan ret yanıtı alır. Bunun nedeninin ten rengi olduğunu herkes bilir. 20’li yaşlarda para kazanabilmek için New Jersey’de bir İrlanda barında çalmaya başlayan Woyman, aynı zamanda şarkı söylemek zorunda da kalır. Bu da onun yeni bir sahne ismi yaratmasının önünü açar: Nina! Küçük kız. Soyadını da en sevdiği Fransız aktris Simone Signoret’ten alır. 

 

Sen benim musikimsin, o güzel ellerin

Kutlu tahta tuşlarda nağmeler yaratınca

Ve coşup durmasıyla ahenk dolu tellerin

Can kulağıma o hoş ezgiler can katınca,

Çevik sıçrayışlarla yumuşacık avcunu

Öpüp duran o tuşlar beni kıskandırıyor,

Zavallı dudaklarım hasat sanıyor bunu,

Tahtadaki cürete bakıp duruyor mosmor.

Ne eşsiz zevk: dans eden tuşlar gibi olmayı

Özlemek, parmakların dolaşırken kayarak

O tuşların üstünde coşmak cansız tahtayı

Yaşayan dudaklardan daha çok kutsayarak.

Arsız tuşlar sevinsin: uzat parmaklarını

Ve öpeyim diye ver bana dudaklarını.

 

Bu dizelerini okuyunca “Shakespear, Nina’nın varlığından haberdar mıydı?” diye sormuyor değilim kendime. Sanki o İrlanda barında Shakespeare’in de bir iki “ayrlınd beer” içmişliği var gibi. Sanki hiçbir parmak ya da hiçbir dudak bu kadar güzel olamaz gibi. Sanki Shakespeare ile tanışmış gibi bir kadın. Tanışmışlarsa eğer muhakkak ki Shakespeare gelmiştir onun zamanına. Zira Nina, kendi zamanının temsilcisiydi. 

 

Bir tanık olarak Nina

Yıllar ilerledikçe müziği ile inanılmaz bir kitleye ulaşan Nina, aynı zamanda New York’ta klasik müzik piyanisti olarak sahneye çıkan ilk siyah kadındır. Siyahlara yapılan ayrımcılıktan rahatsızlığını sürekli dile getirmekten çekinmeyen bu asi kadın, hiç kimsenin cesaret edemediği şeyleri söylemekten de çekinmedi. Her toplumsal olaya müziğiyle etki etmeye çalıştığını “Yaşadığım zamanı ve durumları yansıtmayı seçiyorum. Bana göre bu benim görevim” sözleriyle açıklayan Nina, “Zamanını yansıtmadan nasıl sanatçı olabilirsin ki?” diyor bir röportajında. Nina bir tanıktır da bu yüzden. Varoluş mücadelesi veren arkadaşlarının, demiryolu boyunca süren ağaçlarda idam edildiği gün Abel Meeropol'un yazdığı “Strange Fruit” adlı şiiri şarkıya dönüştürür tanıklığı gereği:

 

Güney ağaçları bir garip meyve barındırıyor. 

Kan akmakta ve kan kökte, 

Siyah vücutlar sallanıyor Güney esintisinde

Garip meyve kavak ağaçlarında asılı vaziyette

Heybetli güneyin pastoral manzarası

Kabarmış gözler ve buruk ağız.

 

O zamanlar insanların kendi aralarında bile bu olaydan bahsetmeye çekindiği günlerdi. Ta ki Nina konserlerinde bunlardan bahsetmeye başlayana dek. Nina artık müziği dışında yeni politik kimliğini giyinmiş ve siyah, beyaz, bej ve kahverengi olmanın herhangi bir fark yaratmadığını anlatmaya başlamıştır. 

15 Eylül 1963 – Birmingham Kilise Bombalanması

Birmingham’da siyahların ibadet ettiği bir kilise beyaz ırkçılar tarafından bombalandığında, bütün siyahlar ayağa kalkıp bunu protesto etti. Nina da bunu bir sonraki nesillere aktarabilecek güçte bir müzisyendi ve bu olayı da konu alan bir şarkı yaptı: Mississippi Goddam. "Bu şarkıyı yazarken şiddet dolu hissettim" diyen Nina’nın şiddete karşı olmadığını da vurgulamak gerek. Özsavunma? Nina şiddete şiddet, silaha silahla karşılık vermeyi savunan bir kadındı. Kocasından silah kullanmayı öğrenmek için yardım istediği de bilinir. Fakat aynı zamanda menajerliğini de yapan eşi bunun sandığı kadar kolay olmadığını, para kazanmaya odaklanması gerektiğini ve bu tarz politik olaylardan uzak durması gerektiğini söyleyen bir ticaret üstadıydı. Tüccarlar çirkindir; çünkü sanatla ve sanatçıyla tek bağı para olan bu adam (İsmini belirtmeme sebebim tarihten bile silinmesi gerektiğine duyduğum inançtandır) Nina’yı hemen hemen her gün döven, sürekli tecavüz eden bir adamdı. 

Mississippi Goddam ve şiddet dolu hisseden Nina’nın eserini bir de ünlü Fransız opera bestecisi Andre-Ernst-Modeste Gretry’nin (1741 - 1813) tonalite yaklaşımı ile inceledim. Gretry, Jean-Jacques Rousseau ve onlarla beraber dönemin birçok hatırı sayılır düşünürü tonalitenin eserdeki anlatıma etkisi üzerine yoğunlaşmışlardı. Bu yoğunlaşmalar sonucu hepsinin vardığı ortak nokta Do majör (C) gamının soylu bir anlatıma sahip olduğu, Sol majör (G) gamının ise savaşı anlattığı fakat Do majördeki soyluluğu barındırmadığını söylemeleridir. Nina’nın bu bombalama için yazdığı şarkının orijinal notasını kontrol ettiğimde, eserin Sol majör (G) olduğunu fark ettim. Tam da düşünürlerin bahsettiği gibi savaşı anlatıyordu. Yalnız pek de asil olmayan bir savaş. Beyazların siyahlara karşı olan savaşı. Elbette ki Nina şarkıyı yazarken buna riayet edip tonunu Sol majör olarak seçmemiştir. Hissettiği ton bu olduğu için, bu tonda bestelemiştir. Bu yüzden kendisini deha olarak kabul etmek mümkün. Üstelik bu birçok müzisyenin üzerinde hemfikir olduğu bir konudur. Ünlü caz üstadı Miles Davis, piyanoyla başka şarkı çalarken ağzıyla bambaşka bir şarkı söyleyen Nina hakkında “Bunu nasıl yaptığını anlayamıyorum” deyip tekrar tekrar dinlemiştir kaydı. 

 

United Snakes Of America

Malcolm X’ten çok etkilendiğini saklamayan Nina, entelektüel bir alt yapısının olmadığından şikayet edip evini Malcolm X’in yanına taşır ve hemen her gün sohbetlerine katılır. Malcolm X’in ona Karl Marx, Lenin ve felsefe hakkında çok şey kattığını söyler Nina. Tüm bunlardan sonra özlemini duyduğu toplumsal barış için sivil aktivizm de yapmış ve bir süre sonra verdiği konserler birer mitinge dönüşmeye başlar. Elbette ki bu onun müzik kariyerini riske atan bir durumdur ve bundan şikayet eden tek kişi de tahmin edilebileceği gibi menajeri ve aynı zamanda kocası olan beyefendidir. Günlüğünün hemen her sayfasında yediği dayakları anlatan Nina artık dayanamayıp kocasına alyansını bırakır, onu kısa bir mektupla terk eder. “Konuşmaya bile takatim yok” yazar mektubunda. “Sen kendi yoluna bak, ben kendi yoluma” diye de ekler. “Amerika Birleşik Yılanları” (United Snakes Of America) dediği ülkeyi terk edip Liberya’ya yerleşir.

 

'Başka bir düzlemde görüşeceğiz yine'

Nina, kimsenin kimseyi rahatsız etmediği bir dünyada yaşamak istediğini anlattı hep bize. Ta ki parasızlıktan sanata dönmek zorunda kaldığı zamana dek. Önce Paris’e gidip pislik içinde ve çok küçük paralara çaldığı zamanlar yaşar. Hatta sahneye çıktığı küçük barın afişine bakıp, Nina gibi bir değerin bu kadar ucuz bir barda sahneye çıktığına inanmayan insanların olduğu Paris’ten de taşınmak zorunda kalır. Sonra İsviçre’ye eski dostlarının yanına gittiğinde ise tamamen çıldırmak üzere olduğu ve dönemin etkili anti-depresanlarını kullanmak zorunda olduğu bir döneme girer. Doktorların ilacı kullandığında hem piyano hem de şarkı söyleme yetisini yavaşça kaybedeceğini söylemesine rağmen ilaç kullanmayı kabul eden Nina yeniden konserlere başlar ve kısa zamanda eski formunu yakalar ancak artık yaşı da ilerlemiştir. 

Ölümünden iki gün önce kendisine onur diploması verilir. Kendisine bu diplomayı verenlerin 19 yaşındayken reddedildiği konservatuarın ta kendisi olması hayatın cilvesi değildir muhtemelen. Yetmiş yaşına geldiğinde, yani 2003 yılında kaybettik Nina'yı. Tam bir kayıp sayılmaz aslında. Konserlerinden birinde “Sizinle başka bir düzlemde görüşeceğiz yine” der.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.