JÊHAT BÊRTÎ: Bazen ayı yavrusudur hayat

Haberleri —

İçinde bulunduğumuz zamanda, insanlar fazla paylaşmıyor hayatlarını hayvanlarla. En fazla sofralarında et, yürüyüşlerinde bir süs ya da kafeslerinde bir ilginçlik olarak görüp biliyorlar hayvanları. En fazla paylaşanları bile bir biçimde yararlanıyorsa hayvanlardan, hayatlarına girmelerine izin veriyorlar. Zaten ondandır kategorize edilmiş hayvanlar. Evcil ve yabani, zararlı ve zararsız, güzel ve çirkin gibi kategoriler insan tahakkümünün hayvanlara dair kavramlaştırmalarıdır. Oysa buralarda hayvanlar yaşamın paylaşıldığı, yaşam alanlarının bölüşüldüğü, iç içeyse, yakınlık kurulduğu, kimi zaman da onlarla kavgaların verildiği yaşam ortaklarıdır. Daha önce yazmıştım. Börtüböcekle, yılan-çiyanla, kedi-köpekle, yabankeçileri ve ayılarla öyle bir denge içinde paylaşılıyor ki yaşam, hayvanlar alemini alışılmış algıların içinde algılayanları, kelimenin tam anlamıyla şoka uğratacak bir algı ve ilişki biçimi oluşturulmuş. Belki bir kısmını anlatmıştım, belki bundan sonra yine anlatacağım ama özellikle ayılara ilişkin, belki de insanlık tarihinin en ilginç hikayelerini dinledim bu dağlarda. Hani hepsini oturup yazsam, koskoca bir kitap çıkar karşınıza.

Gerillanın ilginç bir ilişkisi var ayılarla. Ayılar farelerle birlikte pardon, bir de sivrisinekleri eklemek gerekir buna, gerçek anlamda korkulu rüyaları bu dağların korkusuz çocuklarının. Ayı demek, ne zaman nerede karşılaşacağını kestiremeyeceğin dev bir belalı. Onlara göre en kurnaz insandan bile daha kurnaz olabiliyor. Dünyanın en iyi keşifçisi. Bütün özelliklerine ek olarak ve belki de bütün bunlardan daha fazla ayı demek, muziplik demektir bu dağlarda.
Hiçbir cephane ve erzak gömmesi, hiçbir biçimde ayılardan kurtarılamaz. Cephane gömmesini açar, nedendir bilinmez, içindeki bütün cephaneyi türüne göre tasnif eder, bırakıp gider. Erzak depolarını açar, özellikle de tenekeleri boşalttıktan sonra içini dışkısıyla doldurur, öyle terk eder talan edilmiş depoyu. Üstelik hiç bir tuzak işlemez ayıya. Bütün tuzakları bir biçimde boşa çıkarır. Bunun için genelde gerillanın, özelde de lojistikçi ve gömmecilerin amansız belalısıdır o.
Ama gelin görün ki her bahar pratiğinde, neredeyse her bölgede bir ayı yavrusu düşer onların eline. Yolunu kaybetmiştir, anasından uzaklaşmıştır, belki de oyun arkadaşı ararken tam da oyun arkadaşlıklarına güvenebileceğini hissettiği, bu yaşam alanını paylaştığı ilginç arkadaşlarının yanına gelir birileri. Hemen kısa bir süre sonra bu seçimin yanlış olmadığı ortaya çıkar. Alınır ayı yavrusu, önce bir ad takılır. Sonra biraz süt bulunur, sonra bütün imkanlar zorlanarak bir kaç biberon tedarik edilir. Bu arada anneliğe teşne hepsinin içerisinden en dominant kişi, ayıya ana olur. Artık hayatın merkezine oturmuştur ayı. Bu konuda uzmandır tecrübeli dağlılar.
Ayı yavrusu korkunç benzer insan yavrusuna. Attığı çığlıklar, yaptığı şımarıklıklar ve kızınca küsmeleri onun ayılığını unutturup sadece yavru olarak algılanmasına yol açar. Kucaklarındakinin bir ayı olduğunu unutup başlarlar ayı hikayeleri anlatmaya. Oysa kucaklarında emzirdikleri kaçınılmaz olarak bir ayıdır, yavruluğu geçici. Ama onlar için geçici olan ayılıktır, kalıcı olan yavruluk ve emzirmedir. Onlar kendilerinin yararına-zararına hesabına girmeden, bir biçimde emzirmenin kutsiyetiyle yaşıyorlar hayatlarını. Hayat yeter ki aksın geleceğe doğru, mecrasını bulur, varacağı yere varır. Önemli olan hayata hayat vermektir. Hayat hakkı olmayan ve olmaması gereken tek varoluş biçimi, hayattan çalanlar ve hayatı yok edenlerdir.
Onlar hayatı emziriyorlar. Kendilerinden verebilecekleri her şeyi hayatın hayat olarak devam etmesine adamışlar hayatlarını. Hayat fışkıracaksa topraktan, toprağı emziriyorlar damarlarındaki kanlarıyla. Güzellik katacaksa hayata, insanları yüreklerindeki güzelliklerle emziriyorlar. Zenginlik katacaksa hayata, insanlığı akıllarıyla emziriyorlar. Onlar, hayata kastedenlerin mahşer süvarileri, hayata tutunmaya çalışanların en şefkatli anaları olmaya soyunmuşlar. Göğüs kafesinin sol yanında, tam da orasında bir ana yüreği taşımıyorsa, zaten dağlar kabul etmiyor onları kucağına.
Hani hep anaç yanlarından bahsederdim ya, anaçlığın analığa dönüştüğü an’ın fotoğrafını veriyorum şimdi. Bir gerilla bütün imkanlarını zorlayarak bir ayı yavrusunu biberonla besliyor. Varsın birileri onlara çocuk katili desin. Onlar hayatın her rengini emzirmenin ustalığındalar.
Şimdi, şurada, tam karşımda bir ayı yavrusuna bu kadar şevkat gösteren bu gerillanın çektiğim fotoğrafı ne anlatabilir diye düşünüyorum. Belki birileri için komik, birileri için ilginç, birileri için tuhaf olabilir ama bir ana yüreğiyle bakabilirseniz, orada hayatı ciddiye alan bir insan görürsünüz. İnsan denen varlığın, kendi bütün kimliklerinden soyunarak, sadece bütün canlılar gibi hayata hayat vermeye çalışan bir güzellik görürsünüz. Hayatı emzirmenin bir huzuru vardır her zaman. Hayat sizden varoluşunu devam ettirmek için onu emzirmenizi bekler hep. Emzirirseniz hayatı, ihtiyacı olan şeylerle hayat akar geleceğe doğru, zenginleşerek ve güzelleşerek. Emzirilmezse hayat, sönüp gider daha varoluşunun başında.
Siz şu fotoğrafa bakarken, şu fotoğraftaki insanın sadece ilginçlik olsun diye bir ayı yavrusunu emzirdiğini sanırsınız. Bir fotoğraf bir şeyleri anlatır. Anlattıklarından çoğunu saklar belki de. Bu fotoğraf hayata kastedenlere karşı birer hayat operasyonu olarak başlayan devrimci operasyonların orta yerinde çekilmiştir. Birinin kucağından alınıp diğerinin kucağına verilen ve herkesin bir biçimde ana şefkatiyle emzirdiği bu ayı yavrusunu, birazdan teslim edip kampta kalanlara, başkalarını emzirmeye gidecekler. Kirlenmişse, bozulmuşsa hayat ve tek arındırıcısı olarak hayatın, ateş kalmışsa geriye, onlar hayatı ateşle emzirmenin de çocuklarıdır.
Dedim ya onlar, hayat onlardan ne talep ediyorsa onunla emziriyorlar hayatı. Şimdi bu topraklarda kirletilmeye çalışılıyor hayat ve arınması için ateşe ihtiyacı var. Onlar da birazdan hayatı emzirmeye gidecekler. Hayat bazen öfkeyle ve ateşle emzirilmeyi ister sizden. Emziremezseniz o zaman hayatı, kirlenir ve biter hayat. Hayatın anası olan bu çocuklar, hayatı neyle emzireceklerini çok iyi biliyorlar. Kan ise kan, ateş ise ateş, öfkeyse öfke, biberonsa biberon. Emzirilecekse hayat, onlar hayatın bereketli memeleridir. Herkes payını alacaktır. Kuşkusu olanlar bekleyip görebilirler.    
Yürüyecekler birazdan. Hayatı emzirmeye gidecekler. Ondandır belki de, bu kadar şen olmaları. İstisnasız ayrılanların hepsi, kucağında biberonuyla uykuya dalmış olan ayı yavrusunun başını okşayıp öyle düşüyorlar yola. Onlar için o yavru sadece bir ayı yavrusu değil, bir oyun arkadaşı aynı zaman da. Çünkü onlar için hayat, hem bir evlat kadar kutsal, hem de bir oyun arkadaşı kadar şen. O yüzden onlar, hep tarihin şen çocukları olarak yürüyecekler hayat denen bu muamma ve muazzam güzel yolda...

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.