Ji bo azadiyê

Haberleri —

Kürdistan prömiyeri Rimêlan’da yapılan “Ji bo azadiyê” filminin yönetmeni Ersin Çelik, filmi Kürt sineması için yeni bir aşama olarak nitelerken, “Bize göre, Kürt sinemasının gerçekleri en iyi yansıtmasının yolu, bu gerçeği yaşamış olanların bu çalışmalarda yer almasıdır” dedi.

EKREM BEREKAT / RİMÊLAN

Amed’in Sur ilçesinde türk devletinin saldırılarına karşı 100 gün boyunca amansız süren direnişi konu alan “Ji bo azadiyê” filmi 13 Ocak’tan bu yana Rojava’da gösterilmeye başlandı ve yoğun bir ilgi görüyor. Bu ilginin Hindistan ve Pakistan’daki festivallerde de olduğunu belirten filmin yönetmeni Ersin Çelik, filmin zor koşullarda çekildiğini, ancak sonuçta “Ji bo azadîyê” filminin Kürdistan’da yaşanan sömürgecilik ve buna karşı süren direniş gerçeğinin bir nebze de olsa yansıtılmasında rol oynadığını belirtti.

   

Çelik, filmin çekimine başladıkları dönem Reqa’da DAİŞ’e karşı çetin bir savaşın yürütülmekte olduğunu, sonrasında ise, Türk devletinin Efrîn’e yönelik işgal saldırılarını başlattığını söyledi.

Filmi Kürt sinemasında yeni bir aşama olarak değerlendiren Çelik, filmin çekimine başlarken kendileri açısından fiziki zorlukların değil ama Sur direnişinin hakkını verip vermeyecekleri gerçeğinin, en büyük kaygıları olduğunu kaydetti.

Filmi ne tür koşullarda çektiniz?

Bu filmi 2017 sonu ve 2018 başında Kobanê’de çekmeye başladık. Filmin %90-95’i Kobanê’de çekildi. Buradaki çekimlerde Kobanê savaşında büyük direnişin geliştiği Gümrük Mahallesinde yapıldı. Yine bazı sahneler Qamışlo’da çekildi. Diğer bazı görüntüler de Amed’in kendi görüntülerini kullandık.

Bizim film çektiğimiz dönemde savaş yaşanmaya devam ediyordu. Reqa operasyonu vardı. Efrîn işgal saldırıları altındaydı. Yine bölgede birçok yerde saldırılar vardı. O koşullarda film çekmek gerçekten çok zordu. Bir oyuncu getirmek, teknik malzeme getirmek kolay olmuyordu. Yine bu işten anlayan, tekniği kullanacak insanları Rojava’ya getirmek çok zor oluyordu.

Filmin geniş bir kadrosu vardı. Ama aynı zamanda gerçekten isteyerek çalışan, bu çalışmanın gerekliliğine büyük inanan bir çalışma grubuydu. Biz Sur filminin ekibi olarak o koşullar altında da olsa bu filmi yapabileceğimize inandık. Tabi aynı zamanda Kobanê halkının da büyük desteği ve fedakarlığıyla sonuçta bu filmi çekmiş olduk.

Filminizin Kürt sinemasındaki yerini nasıl tanımlıyorsunuz?

Kürtler içinde birçok yerde sinema çalışmaları yapılıyor. Ancak mevcut durumda biraz dağınık şekilde yürütüldüğünü söylemek de mümkün. Kürdistan’ın her parçasında, yurt dışında bu çalışmalar yürüyor.

Ancak büyük filmler büyük prodüksiyonlarla olur. Ama biz böyle yapamayacağımızı düşünüyorduk. Oysa bu filmle birlikte artık büyük prodüksiyonla da böylesi çalışmaları yapabileceğimizi göreceğiz.

İkincisi, Kürtçe filmde kendine güven olgusu son derece önemli. Örneğin bu filmde oynayan oyuncular, zaten filmin işlediği hissi gerçek yaşamda yaşamışlardı. Örneğin Rubar Şervan, filmden sonra Haftanin’deki direniş sırasında şehit düştü. O bir oyuncu değildi. Ama bize göre, Kürt sinemasının yaşamsal gerçeklikleri en iyi yansıtmasının yolu, bu gerçeği yaşamış olanların bu çalışmalarda yer almasıdır. Bu gerçeği en iyi yansıtabilecek olanlar onlardı. Biz buna inanıyoruz. Tabi bir de kamera önünde olsun arkasında olsun, yer alan herkes aslında zaten verilen gerçeğinde içinde yaşıyorlar. Onun için gerçekten bu işi istersek yapabiliriz.

Şimdi bir gerçek de şu; evet biz sinemada amatörüz. Çünkü çok fazla film yapma tecrübemiz yok. Film yaptık ama öyle büyük tecrübe yaratacak bir geçmişimiz yok. Ama biz tecrübemiz olmazsa da, profesyonel düşünebileceğimize inandık. Esas sloganlarımızdan biri de buydu. Evet biz amatörüz, ama planlamamız ve disiplinimizle profesyonel olabileceğimize ve büyük şeyler yapabileceğimize inandık. Onun için de yapamayız, ya da ancak bu kadar yapabiliriz, tutumu adeta yasak hale gelmişti. İmkanlarımızı, tecrübemizi biliyorduk, ama bununla yapılabileceğin en iyisini yapmayı hedefledik.

Bu cesareti nereden alıyorduk? Elbette biz bunu Sur günlüklerinden alıyorduk. Tabi bir ülkede sanatçılar ve aydınlar da bir savaşçı kadar cesur olmak zorundadır. Bu önemlidir. Belki biz 100 günlük sur direnişinden söz ediyoruz, buna benzer direniş örneklerimiz var. Ancak sinemaya bunun aktarılmasında yoktur. Halil Uysal 20 yıl önce bunu yaptı, film çekti. O açıdan cesaretli olmak gerekir. Bu filmin Kürt sineması için bu cesareti yaratacağına da inanıyorum.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.