Kadın bilimi için ilk adım: Jineoloji


Uzun süredir hazırlıkları yürütülen ve Almanya'nın Köln kentinde önceki gün başlayan Jineoloji Konferansı 28 Şubat, 2 Mart tarihleri arasında devam etti. Kürt Kadın Barış Bürosu CENİ, UTAMARA Kadın Buluşma Merkezi, Uluslararası Özgür Kadınlar Vakfı ve YXK-Jin tarafından organize edilen ve konferansa, çok sayıda kadın kurumunun yanı sıra Wir Frauen, Newaya Jin, Femmes Solidarites, Junge Welt, Yeni Özgür Politika Gazetesi ve Lisa NRW Sol Parti Kadın Kolları da destek verdi.
Köln Üniversitesi Konferans Salonu’nda gerçekleşen konferansta,
açılış konuşmasını CENİ Kadın Barış Bürosu Başkanı Münevver Azizoğlu Bazan yaptı. Bazan, konferansı, Paris'te katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez'e adadıklarını söyledi.
'Jineolojiyi insanlığa mal edilmeli'
Bazan, Jineoloji Konferansı ile kadının hakikat arayışının ortaya konulması açısından bir başlangıç yapılacağını belirterek, oturumlardaki fikir alışverişinin, başta kadın özgürlük tarihi olmak üzere, toplum ve insanlık özgürlük tarihinin yazılımında önemli rol oynayacağını dile getirdi. "Mevcut bilimin siyasi ve pratik sonuçlarıyla birlikte yol açtığı krizler, bizleri 'Nasıl bir yaşam' sorusuyla yüzyüze bırakıyor" diyen Bazan, Kürt Kadın Hareketi'nin 3 yıldır bu konuyu gündemine aldığını vurguladı. Bazan, konferans boyunca yürütecekleri tartışma ve sonuçları tüm dünya kadınlarına ulaştırmak istediklerini söyleyerek, jineolojiyi insanlığa mal etmek istediklerini ifade etti.
Ardından kısa bir konuşma yapan YEK-KOM Eşbaşkanı Hamide Akbayır ise, konferansın tarihi olduğunu belirterek, konferans tartışmalarının amacına ulaşacağına dair inancını dile getirdi.
Çeşitli kadın kurumlarının konferansa ilişkin mesajlarının iletilmesi ardından, Paris'te katledilen Kürt devrimcilerin mücadelelerine ilişkin sinevizyon izletildi. Konferansın ilk günü Dengê Xwezayê (Doğanın Sesi) adlı erbane ekibinin müzik dinletisiyle sona erdi.
Çarpıtılan tarih
Konferansın 1 Mart'ta gerçekleşen ikinci oturumunda ise "Çarpıtılan Tarih-Çarpıtılan Kimlikler" başlığı altında sunumlar yapıldı. Moderatörlüğünü Ellein Jaedicke'nin yaptığı oturumda sözü ilk olarak Doğu Londra Üniversitesi'nden Antropolog ve aktivist Camilla Power aldı. Power, "Bizi İnsan Haline Getiren Devrim ya da Devrimci Cins" konulu sunumunu yaptı. Önyargıya sahip olmayan, ayrımcılık yapmayan, özlü bilime ihtiyaç duyulduğunu belirten Power "Kadının kendisi bir bilimdir" diyerek, insanlaşma aşamaları, kadının insanlaşmadaki rolü ve elde ettiklerine değindi. Power, kadının dayanışmasına ve erkeğin toplumsallaşmaya teşvik edilmesine dair, yüzbinlerce yıl öncesine ait izlerin bazı Afrika toplumlarında halen görüldüğünü de resimlerle anlattı.
'Tarihi yeniden yazabiliriz'
Oturumun "Neolitikten Sümer Şehir Devleti'ne-Elma Çekirdeğinin İzini Sürmek" başlıklı sunumunu, Courage Kadın Birliği'nde bilimsel araştırmaları olan Gunnel Christine Hinrichsen yaptı. Ataerkil düşüncenin, fakirliğin, erkek sisteminin doğaya karşı gerçekleştirdiği felaketin etkisindeyiz" diyerek sözlerine başlayan Hinrichsen, kültürlerin eşzamanlı gelişmediğini söyledi.
Hinrichsen, kadınlar tarafından yönetilen barışçıl bir dönem olduğunu, bir süre çalışmalarında yer aldığı Çatalhöyük ve Hacılar'daki kazıların sonuçlarıyla anlattı. Hinrichsen şöyle dedi: "Günümüzden 5 bin ila 8 bin yılları öncesinde meydana gelen ve ılımlı iklime geçilen bu süreçte, insanlar tarımı, hayvancılığı geliştirme imkanı buldu. Kadın, yaşlı ve çocuğun birbiriyle dayanıştığı bir düzendi. Bunlar Neolitik dönemde kadının rolüne örnek teşkil eden önemli ipuçlarıdır."
Hinrichsen, anaerkil döneme ait kalıntıların ataerkil sistem tarafından ortadan kaldırıldığını, neolitik öz taşıyan toplumların ötelenip, yok edildiğini dile getirerek, bu gibi toplumlardan haberdar olunması, onların desteklenmesi gerektiğini belirtti ve sunumunu "Kadın ve erkeğin tarihini yeniden yazabiliriz. Buna herkesi dahil etmek isteriz" diyerek tamamladı.
Cinsel kırılmalar
Oturumun 'Egemen Tarih Yazımında Karartılan Kadın Gerçeği' adlı son sunumunu, Kadın Hakları Aktivisti ve Gazeteci Songül Ömürcan yaptı. "Sınıflı uygarlık tarihinin cinsiyetçi bir tarih yazımından ibaret olduğunu" belirten Ömürcan, devletin, iktidarın, hiyerarşinin temel karakterinin erkek egemenlikli cinsiyetçi ideoloji, dolayısıyla reel bilimin de cinsiyetçi olduğunu söyledi. Ömürcan, kadın köleliğinin çözümlenmeden, diğer köleliklerin çözümlenemeyeceğini, erkek egemen ideolojiye karşı güçlü bir savaşım verilmeden özgür yaşam kazanı-lamayacağını belirtti.
Oturum, tartışma bölümüyle sona erdi.
Kadın ve erkeğin bilme biçimi
Konferansın öğleden sonraki oturumu 'Bilimin Epistemolojisi-Kadını Yaşamın Dışında Bırakan Bilimin İnşası' başlığıyla yapıldı. Heike Geiswald moderatörlüğünde yürütülen ikinci oturumun ilk konuşmacısı Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve HDP Yönetim Üyesi Nazan Üstündağ'dı. 'Mitoloji, Din, Bilim ve Felsefenin Ortaklıkları Ataerkillik Ortak Payda' konulu sunumunda Üstündağ, bu dört olgunun cinsiyet eşitsizliğini nasıl ürettiğini anlattı. Üstündağ, mitoloji, din, bilim, felsefe erkek egemen anlatımlarının kıyısında duran erkek dünyasında kadının bilme biçimlerini şöyle tarif etti: "Kader-kadersizlik, iyi-kötü, akılcı-aptalca, günah-sevap, normal-anormal, adil-adil olmayan gibi ikilikleri tarif eder, bize yol haritası çıkarırlar. Nerede, ne zaman nasıl duygulanacağımızı dikte ederler. Ama bunların hepsi, egemenlerin ve erkeklerin anlatımlarıdır. Hikayelerde kadınlar hep edilgendir. Aktifse kötüdür, cadıdır, kaynanadır. Bu yüzden kadınlar kendilerini hiç evlerinde hissetmezler"
Üstündağ, sosyal bilimlerin kadınların ve ezilenlerin bilme biçimlerini dışladığını, kadının emeğini inkar ettiğini, nesnel ve tarafsız olduğunu hayal ederek, nesnellik, kanıt, genelleme ve gerçeklik yöntemlerine başvurduğunu dile getirdi. Üstündağ, kadın biliminin erkek biliminde konusu itibariyle değil, dayandığı bilme biçimleri, ilkeleri ve değerleriyle ayrılması gerektiğini kaydetti.
Tüm şartlar erkek lehine
Aardından Bask SORTU Partisi'nden Iraide Lejaretta söz aldı. Kapitalist düzenin ekonomi ve ekoloji açısından eleştirisini yapan Lejaretta, kapitalizmin yapısal olmasından ötürü kadınların ayrımcılığa maruz kaldığını, çalışma ve sosyal yaşantısında büyük bir yoksullaşmayı yaşadığını, fırsat eşitliği tanınmadığını söyledi. Ataerkil sistemde kadının haklarının da olduğunu belirten Lejaretta, ancak kullanmasının önünde büyük engeller bulunduğuna dikkat çekti. Lejaretta, cinsiyet eşitliğinde eğitimin, basının, toplumsal kurumlarının önemli olduğunu da belirtti.
Tanrıçalar diyarı Mezopotamya
'Pozitivizmin ve Aydınlanmanın Kadının Yeniden İşgali ve Sömürgeleştirilmesindeki Rolü' sunumunda ise feminist araştırmacı Maria Hagberg konuştu. Yeryüzünde ataerkilliği bir din olarak gördüğünü belirten Hagberg, çeşitli coğrafyalarda savaş süreçlerini yaşayan, intihara meyillenmiş, daha sonra seks ticaretine bulaşmış, tecavüzlerin olduğundan bahseden kadınlarla görüştüğünü anlattı. Kadınların mücadelesine de değinen Hagberg, Kürtlerin yaşadığı Mezopotamya topraklarının tanrıça diyarı topraklar olduğuna vurgu yaparak, bu toprakların bilimsel araştırmalara büyük katkılar sunduğundan söz etti.
Yaşadığı İsveç'te kadının iyi temsil edildiğini belirten Hagberg, ancak savaş ve barış gibi kararların başka yerlerde alındığını kaydetti ve şöyle dedi: "Postkolonyalist bir sistemde kadınların sömürülmesinde bizzat yer almaktayız."
Kapitalizm toplum ve kadın karşıtı
"Sürekli Savaş Hali: Kapitalizm Toplum ve Kadın Karşıtıdır" başlıklı sunumunda Güney Afrika ANS Komünist Parti Merkez Komite üyesi ve milletvekili Grace Pampiri Bothman, Apartheid rejimine karşı partisinin ve kadınların mücadele deneyimlerini tarihsel aşamalarıyla anlattı. Bothman, kadınların ANS partisi bünyesinde Güney Afrika Kadın Federasyonu adı altında sorunlarını tartışıp, mücadele ettiklerini söyleyerek, ''Kadın mücadelesi, ırkçı mücadeleden ayrı tutulamaz" esprisiyle hareket ettiklerini dile getirdi. Bothman, "Geçmişte kadınlara hiç toprak verilmezken, bu gidişatı mücadele ederek aştık. Eskiden tamamının erkeklerden oluştuğu yönetimde şimdi kadınlar da yer alıyor" dedi. Kapitalizmin toplum ve kadın karşıtı olduğu gerçeğini hatırlatan Bothman, onun 'Toplumun sonu ölüm olacaktır' anlayışına karşı, sağlık sigortası,, emeklilik, yetim çocukların bakımı ve güçlendirilmesi, eşit ücret gibi taleplerinin olduğunu dile getirdi. Konferans sonunda bir kararlaşmanın, hareket planının olması gerektiğini söyleyen Bothman, konuşmasını 'Amanda-Özgürlük' diyerek sonlandırdı.
Modernite tarihinin sonuna doğru
Oturumun "Kürt Kadın Hareketi'nin Ataerkillik ve Ataerkil Kapitalizme Karşı Teorik Vizyonu" başlıklı son sunumunu ise Avrupa Demokrati Toplum Kongresi (KCD-E) Eşbaşkanı Songül Karabulut yaptı. Hiçbir sorunun kadın sorunundan bağımsız ele alınamayacağını kaydeden Karabulut, "İktidar, devlet, yönetim, soykırım, asimilasyon, militarizm, ekonomi, ekoloji sorunlarına çözüm aranmak isteniyorsa, toplumsal cinsiyetin aşılması, bir zorunluluk olarak görülmek durumundadır" dedi.
Karabulut, kapitalizmi bazı yönleriyle çözümlemedeki yetersizliğin, etkili bir mücadele verilememesini beraberinde getirdiğini dile getirdi. Karabulut, kapitalizmin kendisini dayandırdığı üretim ilişkileri, ulus devlet, endüstriyalizmi de değerlendirerek, iktidarın kendisini hangi bilimcilik, milliyetçilik, cinsiyetçilik yapılanmaları ile meşru kıldığına dikkat çekti. Bilimciliği; duygusal zekadan, yaşamdan kopmuş akıl; milliyetçiliği modernist din olarak tanımlayan Karabulut, cinsiyetçiliğe ilişkin ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın değerlendirmelerinden alıntılar yaptı. Karabulut, konuşmasını şu sözlerle bitirdi: "Çıkışı, iktidar ve sömürünün kaynağı olan kadın köleliğinin sonlandırmasında aramak ve başlangıcı burada yapmak, çözümün merkezine cinsiyetçiliğin özgürleşmesini koymak, var olan toplumsal sorunların çözümüne, en doğru ve değerli katkıyı sağlayacaktır."
En eski sömürgenin isyanı
Konferansın üçüncü oturumu 'Feminizm-En Eski Sömürgenin İsyanı' başlığında yapıldı. Moderatörlüğünü Susanne Rössling'in üstlendiği bu oturumda Dr. Muriel Gonzalez Athenas "Radikal ve Eleştirel Feminizm: Feminist Epistemoloji", Ayşe Düzkan, "Feminizm Nereye Doğru Gidiyor: Eleştirisi ve Yeni arayışlar" Ann-Kristin Kowarsch "Mirasımız ve Geleceğimizi İnşa Etme" konularına ilişkin sunum yaptı.
"Neden bizim bir feminist epistemolojiye ihtiyacımız vardır?" sorusu üzerinden konuyu değerlendiren Gonzalez, feminist bilmsel araştırmaların bilim tarihi olarak açığa çıkarılması, bilimin yeniden inşa edilmesi gerektiğini kaydetti. Kendisini tarihçi olarak tanıtan Gonzalez, antropolojinin kadına bakışını başı eğik, çözümsüz bir kadını ifade eden bir iskelet üzerinden ortaya koydu. "5 bin-10 bin yıl önce ataerkillik var mıydı" sorusunu soran Gonzalez, ataerkilliğin 10 bin yıl önce değil, birkaç yüzyıldır var olduğunu savundu. Gonzalez "Belki kaldırmasını başarabiliriz" dedi.
Feminizmde arayışlar
Ardından kendisini Devrimci Feminist ve Anarko Komünist olarak tanımlayan, Gazeteci Ayşe Düzkan söz aldı. Düzkan, "Türkiye'deki feminist hareket ve Kürt Kadın Hareketi arasında bağların ilmek ilmek örüldüğüne tanıklık etmekten mutluluk duyuyorum"dedi. Ataerkil sistemle birlikte kadının adım adım düşürülüşünü anlatan Düzkan, birinci dalga feminizminin ortaya çıkışıyla birlikte, oy hakkı, eğitim hakkı, mülkiyet hakkı, ücretli çalışma hakkı gibi taleplerle bu gidişata bir itiraz ve isyanın geliştiğini söyledi. İkinci dalga feminizmin "özel olan politiktir" sloganıyla birlikte cinselliğin politikanın konusu haline getirildiğini belirten Düzkan, kadının kurtuluşu anlamında çok önemli kazanımlar getirdiğini ifade etti.
1990'lardan sonra iletişim araçlarının gelişmesiyle dünyanın farklı yerlerindeki feministlerin birbirleriyle olan iletişimleri arttığını ifade eden Düzkan, farklılık ve kimliklerin öne çıktığı vurgusunu yaptı.
Sakine Cansız'ın Ortadoğu'nun en önemli politikacılarından biri olduğunu söyleyen Düzkan, "O'nun Kürtlerin Rosa Lüksemburg'u olduğu söyleniyor ama ben, ulusunun özgürlük mücadelesinde eline ilk silah alan kadınlardan olması anlamında onun Kürtlerin Leyla Xalid'i da olduğunu düşünüyorum'' dedi.
Türkiye'de kadın hareketinin gündeminde kadın cinayetlerinin önemli bir yer tuttuğunu belirten Düzkan, İstanbul sokaklarında dolaşan "Cesaret bulaşıcıdır" sloganını hatırlatarak, bunu Kürt Kadın Hareketi'nin kendilerine aşıladığını, sadece cesaretin değil, kararlılık ve alçakgönüllüğün de bulaşıcı olduğunu kaydetti. Düzkan konuşmasını "Bu daha başlangıç, mücadeleye devam" sözleriyle bitirdi.
Feminizmin vizyonu ne olmalı?
Günün son sunumunu yapan Ann-Kristin Kowarsch da, gelinen aşamada çok örgütlü olduklarını, ancak bunun kadına yönelik sistematik şiddeti ortadan kaldırmaya yetmediğini söyledi.
Ataerkil sisteme karşı hangi adımların atılması gerektiğine dair Kowarsch, PKK ve Kürt Kadın Hareketi kurucusu Sakine Cansız'ın verdiği röportajdaki konuşmasından alıntılar yaptı. Kowarsch, ''Sosyalizme ütopik yaklaşmadık. Onun yerine kendimizden başladık. Ütopya ve umutlarımız şimdi ve burada hayata geçirmeye başladık"diyerek, kadın özgürlük hareketinin ideolojisi, kopuş teorisi, kadının özerk örgütlenmesi ve onun devamı olarak jineolojinin ortaya çıktığını belirtti. Feminizmin geleceğe dönük farklı vizyonları olduğundan söz eden Kowarsch, geleceğin inşasına dönük feminizmin kanımlarına dönük bıraktığı mirasla birlikte hatalarının da farkında olması gerektiğini belirtti. Bu bağlamda özellikle Rojava'da kadınların toplumsal inşa sürecini örnek gösterdi. Devrimin kadın rengi taşıması ve iktidar amaçlı olmaması gerektiğini söyledi. Oturum soru ve cevap bölümü ardından sona erdi.
Konferansı'ın dün yapılan son oturumunda ise “Jineoloji-Bilimin Yeniden İnşası ve Komünal Özgür Yaşama Doğru” başlığı altında sunumlar yapıldı. Haber hazırlandığı sırada konferans tartışmaları devam ediyordu.
SOZDAR UMUT/KÖLN
