Kahveci Hüseyin Bozkurt: Hepsi Hayır’cı ama sana söylemezler

Haberleri —

Almanya’dan REFERANDUM notları - 9. Bölüm / Hazırlayan: Osman OÐUZ



Mannheim, 313 binlik nüfusuyla Baden-Württemberg Eyaleti’nin Stuttgart’tan sonra ikinci büyük şehri. Fakat bu rakama kentle “yapışık” olan Rheinland-Pfalz Eyaleti’ne bağlı 160 bin nüfuslu Ludwigshafen’i de eklemek gerekiyor. Zaten pek çok kişi de kenti, iki şehrin isimlerinin birleştirilip kısaltılmasından oluşan “Lu-Ma” sözcüğüyle anıyor.

Mannheim, yabancı yoğunluğunun hem toplumsal yaşamda hem de ekonomide belirgin olduğu bir kent. Nüfusunun yüzde 20’ye yakını, farklı farklı milletlerden. Tahmin etmek zor değil: Bu nüfusunun önemli bir bölümü Türkiyeli.

Marktplatz esnafı

Marktplatz ve çevresi, kentte Türkiyelilerin yoğunluğuyla anılan yerler. Özellikle bazı caddelerde tabelaların neredeyse tamamında Türkçe’yi görmek mümkün.

Hüseyin Bozkurt, bu bölgede kahve işletiyor; ayrıca 5 başka işletmesi de var. Buranın en eski esnaflarından da biri; dolayısıyla “sokağın havasına” hakim. Kahvesine “her türden” insan geliyor.

Bozkurt’a “Hava nasıl buralarda” diyoruz ve “Öyle sormakla anlayamazsınız” diyor: “Buradaki esnafın yüzde 90’ı Hayır diyor ama size söylemezler bunu, cesaret edemezler. Memlekete gidersem başıma bir şey gelir mi diye düşünen çok fazla insan var. İşte bunun örneklerini de görüyorlar. Facebook’tan bir şey paylaştı diye insanlar tutuklanıyor. Bu esnafın hepsi referanduma çok ilgili ama sanmam ki sizinle konuşsunlar.”

Bozkurt’un kahvesine, özellikle de Türk esnaflar çok geliyor. Diyor ki, “Daha önce AKP’ye oy verip şimdi Hayır diyen de çok var içlerinde. Size hayatta söylemezler bunu ama ben biliyorum.”

Camidekiler konuşmuyor

Onun yanından ayrılıp bir camiye gidiyoruz ve bingo! Gerçekten de görüştüğümüz kişi, gazeteyi duyunca bir şey söylemek istemiyor. Sadece Hayır’cılar değil, Evet’çiler de konuşmaya çekiniyor. Çünkü onlar da, Türkiyelilerin Almanya’daki 50 yıldan fazla sürelik yolculuğunda ilk defa olarak bu kadar rezil rüsva olmuş durumdalar. Sokaklarda adeta cüzzamlı muamelesi görüyorlar, kimseyle selamlaşamıyorlar, stant açamıyorlar, hele Erdoğan’ın fotoğrafını kimseye gösteremiyorlar.

‘AKP’ye çıkar için oy verilir’


Sonunda konuşmaya ikna edebildiğimiz esnaf, 30 yaşındaki Mardinli Serkan Gezici oluyor. Gezici, bu bölgede telefon malzemeleri satıyor. “Oy kullanacak mısın” diyoruz, anlatmaya başlıyor: “Tabii ki kullanacağım. Kararımız belli, kesinlikle Hayır diyoruz. Bu paketteki tek iyi şey, milletvekili yaşının 18’e düşürülmesi ama onu da kendilerine göre düzenlediklerini biliyoruz. Kendi çocukları erken yaşta emekli olsun, askerlikten muaf olsun.”

Peki Mannheim’da durum nasıl? Gezici’ye göre şöyle: “Korkudan, çıkardan dolayı bazı insanların Evet diyeceğini biliyorum ama diğer insanların hepsi Hayır’cıdır. Şuna da eminim: AKP’ye oy veren insanların çoğu zaten çıkar için verir. Mannheim biraz farklı bir yer. Fethullahçıların ve AKP’lilerin cirit attığı bir yer. Ajanları var burada. Esnaf içinde de konsoloslukla çalışanlar var. Kürt esnaflara ya da muhalif esnaflara baskı da yapıyorlar.”

‘Hayır çalışmaları pek iyi değil’

Gezici, kentteki Hayır çalışmalarının pek de iyi olmadığı görüşünde. Dükkana şimdiye kadar ne Evet, ne Hayır bildirisi gelmiş: “Zaten Evet bildirisi gelse dükkana sokmam ama Mannheim’daki Hayır çalışmalarını da çok güçlü görmüyorum. İnsanların kapısına gitmemişseniz bir eksik vardır zaten.”


Memleketine ‘hayırlı’ üç genç

Avrupa’daki Türkiyeli göçmen örgütlerinin tamamının en büyük derdi, gençlerin katılımındaki düşüklük ve motivasyon eksikliği… Fakat bu sorunun gençlerin “potansiyelinden” kaynaklanmadığı, merkezi eylemlerde ve etkinliklerdeki genç yoğunluğundan anlaşılabiliyor. Binlerce genç, memleket meselelerine ve mücadeleye ilgi gösteriyor ama bunların çok azı örgütleniyor. Referandum çalışmalarında da aynı sorunun izdüşümünü görmek mümkün. Hayır için çalışanların yaş ortalaması çıkarılsa, sanıyorum ahvâl ortaya serilir. Kişisel gözlemlere dayanan bir tahminle, “en az 50” diyebilirim.

Bu vaziyete rağmen çalışmaları sahiplenen gençler de var elbette. Farklı merkezlerde bu gençlerin üçüyle görüştük.

Rohat: Sıkı sıkıya bağlıyız


Rohat Özgür, 1997’de Köln’de doğmuş. “Nerelisin” diyene de “Kölnlüyüm” diyor. Politik bir ailenin çocuğu; bundan olsa gerek hem dili hem kavrayışı yaşının oldukça ilerisinde.

Rohan, Young Struggle isimli gençlik örgütünün ve HDK-Avrupa’nın yöneticisi. Avrupa’daki gençlerin memleket meseleleri doğrultusunda örgütlenmesinin çok önemli olduğunu düşünüyor; buna temel gerekçe olarak ise şunu söylüyor: “Türkiye ve Kürdistan’daki gelişmelere sıkı sıkıya bağlıyız. Halkların orada yaşadıklarını görüyoruz. Erdoğan faşizminin inşasında buradaki hükümetlerin de rolü var. Yani yaşadığımız ülkelerin hükümetleri de orada yaşananlarla ilgili suçlu.”

Hayır çalışmalarının yerel gündemlerle ilişkilendirilmesinin önemine de değiniyor Rohat. “HDK de, Hayır Platformu da başarısını biraz da yerel gündemlerle irtibatlandırabilmesine göre ölçecek” diyor ve devam ediyor: “Mesela silah ticareti var, burada örgütlenen çeteler var, DİTİB ve UETD gibi lobi örgütleri direkt Erdoğan için istihbarat çalışması yürütüyor. Tüm bunlar aslında buradaki insanların da gündemi.”

‘O gençleri örgütleyemedik’

Mücadelenin bir de referandum sonrası var. Rohat da eylemlerdeki genç yoğunluğuna dikkat çekiyor: “O gençleri örgütleyemedik. Daha esnek, daha kapsayıcı ve daha örgütleyici bir modele ihtiyacımız var. Elbette başıboş değil mücadeleci olacak ama yeni bir formül lazım.”

Niksarlı Savaş: Meşru değil


Savaş ise 1990’da Münih’te doğmuş, Tokat Niksarlı bir genç. Emek ve Özgürlük Cephesi’nde (EÖC) örgütlü. Türkiyeli ve Kürdistanlı gençlerin Avrupa’da “bir kimlik parçalanması” yaşadığından bahsediyor ve devam ediyor: “Fakat artık sadece Türkiyeli, Kürdistanlı gençler de değil, her ulustan gençler Ortadoğu’yla ilgileniyor. Çünkü o bölge artık devrimin meşalesinin yandığı bir bölge; mücadele orada gelişiyor.”

Referandum, Savaş’ın şu sıralar temel gündemi. Avrupa’da Hayır Platformu’nun çalışmalarına dahil oluyor. Bu konuda ise şunları kaydediyor: “Şunu baştan söylemek istiyorum: Referandum süreci meşru değil. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki muhalefetin korku ve terör iklimiyle boğulmaya çalışılıyor. Bu süreçte aslında referandumun kendisi gayrimeşru; evet çıkarsa hiçbir meşruluğu olmaz. Berkin’in, Miray bebeğin kanını ellerinde taşıyan insanlar bunlar.”

Savaş’a göre Münih’te Hayır, ciddi bir hava yakalamış durumda. Hemşehrileri ve ailesinde de Hayır’ın güçlü eğilim olduğunu aktarıyor.

Azad: Pek katılmıyoruz

Azad ise Darmstadt’a yaşayan 21 yaşında bir Elbistanlı genç. Avrupa’da yaşayan Kürt gençlerinin örgütü olan Ciwanên Azad’da örgütlü. Gençlik toplantıları sonrasında sohbet ediyoruz. Başta belirtmek gerekir ki (fotoğrafta da görülen) toplantıda tek bir genç kadın yok. Azad, bunu “çözmeye çalıştıkları bir sorunları” olarak tarif ediyor.

Peki Azad, burada büyüyen bir genç olarak memleket meselelerine ilgi duymaya nasıl başlamış? Şöyle anlatıyor: “Eskiden memlekete fazla ilgi göstermiyordum ama sonra bir arkadaş tanıdım, o benim gözlerimi açtı. Çok büyük bir şey de anlatmadı aslında. Beraber çay içtik, ülkeden bahsetti, onun sayesinde görmeye başladım ve bazı şeyler kafamda değişti. O günden beri de ülkemle çok ilgileniyorum.”

Azad, Hayır çalışmalarına gençler olarak pek de katılmadıklarını anlatıyor. Bunun gerekçeleri malum: Hayır çalışmaları, genelde Türkçe ve “ihtiyarlar” eksenli yürütülüyor. Fakat mücadeleye dair bir fikri var. Diyor ki, “Hayır çıksa bile bu şiddet devam edecek. Yerinde oturamazsın, yine çalışmak zorundasın.”


Birleşik Haziran Hareketi, yüzlerce posta kutusuna ulaştı


Avrupa’da Hayır çalışması yapan temel olarak üç güç var: Avrupa’da Hayır Platformu, CHP ve Birleşik Haziran Hareketi.

Erzincanlı Mustafa Küçükşahin, Birleşik Haziran Hareketi (BHH) üyesi. Münih’te yaşıyor. Avrupa’da Hayır Platformu’nun seçim sürecinin organizasyonu için yaptığı toplantı öncesinde sohbet etme imkanı bulduk. Bu toplantıda teknik hazırlıkları ortaklaştırdılar ve sandık çevresinde açılacak çadırda birlikte görev alma kararı aldılar.

’En yükseğe ulaşmışlardı’

Küçükşahin, referanduma dair genelgeçer sözlerle yetinmiyor. Çalışmaya başlamadan evvel bölgesini çok sıkı incelemiş, geçmiş seçimlerin verilerini karşılaştırmış. 7 Haziran ve 1 Kasım Seçimleri arasındaki farktan da önemli bir sonuca ulaşmış. Kendisi anlatsın:

“Referandum sürecinde öncelikle araştırmalar yaptık; sandıkların durumunu inceledik. Haziran ve Kasım seçimlerindeki durumun nasıl olduğuna dair verilere göz attık. Önemli olan nokta şuydu: Haziran’da çok rahat olan AKP, yaşadığı yenilgi ruhuyla Kasım’da iyice yüklenmiş. Aradaki farkı, onların çıkabildikleri maksimum nokta olarak değerlendirdik. Çünkü o arada yapabilecekleri her şeyi yaptılar, büyük bütçeler harcadılar. Münih sandığı için 9 bin oy arttırmışlardı mesela. Biz bunu motivasyon noktası olarak kullandık. Münih’te toplamda 49 bin oy kullanılmış ve 70 bine yakın insan oy kullanmamıştı. Onların da oy kullanmasının neyi değiştireceğine dayanan bir motivasyondu bu. Tamamen oy kullanmayanları tespit ederek ciddi işler yapabileceğimizi anlattık.”

Posta kutularına…

Bu kapsamda BHH üyeleri, Bavyera’nın Münih Büyükelçiliği’ne bağlı güney bölgelerinde, Ulm, Rosenheim gibi kentlerde çalışmalara başlamış. Bu bölgede birçok uzak ve küçük kent bulunuyor, ellerinden geldiğince hepsine ulaşmaya ve tek bir seçmeni bile dışarıda bırakmamaya çalışmışlar. Hazırladıkları Hayır bildirisini yüzlerce eve bırakmışlar; bazı günler ulaşabildikleri posta kutusu sayısı 900’e kadar ulaşmış.

Camilerden de Hayır çıkar

Küçükşahin, MHP tabanından ve camilerden de Hayır oyu çıkacağını düşünüyor ve sonuçlar konusunda oldukça umutlu: “Basını kullanamıyoruz, muhalefet hapislere tıkılıyor, HDP milletvekilleri televizyonlara çıkamıyor, CHP’liler baskı altına alınıyor… Bu koşullarda yüzde 50,1 oyla bile referandumu kazansak büyük bir başarı, büyük bir motivasyon olacak.”

Küçükşahin, çalışmaların ulaştığı düzeyden ise biraz şikayetçi. Ülkede oluşan havanın Avrupa’da pek yakalanamadığı görüşünde. “Hayır’ı çoğunlukla yalnızca birbirimize anlatıyoruz” diyor ve kararsızlara ulaşmanın önemine dikkat çekiyor. 


Kadının hiçleşmesine Hayır

Nürnberg’de Hayır çalışması yapan genç kadınlardan biri de Seda. 32 yaşında, 15 yıldır Almanya’da yaşıyor. Kendisini “İstanbullu” olarak tarif ediyor. 

Seda’nın kafası, neden Hayır dediği konusunda kafası oldukça net. Sorduğumuz anda cümleleri art arda dizmeye başlıyor: “Aslında bir sürü sebebimiz var, hepsini sıralamaya kalkışsak upuzun bir liste olur. Bir ülkenin kaderini tek bir kişinin belirlemesi, diğer bütün insanların hiçleşmesidir. Hiçleşmeye hayır. 15 yıldır ülke bunların elinde ve uçuruma sürükleniyor. Halkçı olduklarını iddia ediyorlar ama halk iradesini yok sayıyorlar. Tutuklanan milletvekilleri bunun göstergesi. Bir sürü öğretim görevlisi, öğretmen işinden oldu. İntihara teşebbüs edenler bile var. Kürdistan’a dönüp baktığımızda da haktan, adaletten, eşitlikten bahsedenlerin polis tarafından katledilen bir kadının cenazesini günlerce sokakta bıraktığını görüyoruz. Nerede kaldı hak, adalet?”

Kadın kimliğiyle…

Kadın kimliği, Hayır çalışmalarında en fazla öne çıkan kimlik. Seda’nın da “esas gerekçeleri” bu kimliğinden kaynaklanıyor: “Taybet İnan üzerinden kadınlara gözdağı verdiler, tehdit ettiler. ‘Direnirseniz sonunuz budur’ dediler aslında. Bundan dolayı da Hayır diyorum. 15 yıldır AKP’nin Türkiye’sinde her iki günde bir kadın cinayeti işleniyor. Toplumun yarısını kadınlar oluşturuyor, düşünün ama biz kadın cinayetlerini üçüncü sayfa haberleri olarak okuyoruz. Sosyal medya ve tarafsız yayınlar olmasa bu cinayetlerin çoğundan haberimiz olmayacak. Kadın derneklerine bakın; 50’den fazlası mühürlendi, kapatıldı. IŞİD gibi bir örgütün sempatizanları polisler eşliğinde toplu namaz kılarken Kadıköy’de, Ankara’da Hayır çalışması yapan kadınlara uygulanan şiddet ortada.”

Seda, Hayır konusunda umutlu. “Statüko değişecek” diyor ve ekliyor: “Eğer referandumda Hayır tercihi çıkarsa halklar için çok büyük bir umut olacak.”


paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.