Kanlı Mayıs’a şan katanlar

Her Mayıs, işçiler cephesinde direnişle başlar. Mayıs’ın 1’i dünya işçi sınıfının mücadele günüdür. Kanla kazanılmıştır.
Emekçi öncellerimiz, ardılları nesillere mal-mülk bırakamamış belki ama ödedikleri kan-can bedeli karşılığında, tarihin en onurlu mirasını, 1 Mayıs’ı armağan etmişlerdir.
Ülkemizin işçi, emekçi ve ezilenler sınıfı açısından hak arama ve insanlık onuruna sahip çıkmanın adıdır 1 Mayıs.
Bundandır ki birlik, mücadele, dayanışma ve direniş ruhuyla, emeğin olduğu her alanda ve bayram tadıyla başlar Mayıs ayları.
8 Mart ve Newroz gibi günleri, mücadele özlerinden uzaklaştırarak, göstermelik kutlamalarla ehlileştirmek isteyen egemenler, 1 Mayıs’a da el atmakta gecikmediler.
Yıllar boyunca bahar bayramı olarak lanse edilmeye çalışıldı. Yasaklandı.
Bayramlarını kutlamak için alanları dolduran emekçiler kurşunlandı, takibe uğradı, binlerce 1 Mayıs katılımcısı hapislere atıldı.
Nihayetinde işçi-emekçilerin ısrarlı ve kararlı mücadeleci duruşları karşısında daha fazla direnemeyen düzen sahipleri, sonunda 1 Mayıs’ı İşçi Bayramı olarak kabullenmek zorunda kaldılar.
Ne yazık ki aynı bahar tadı ve coşkusuyla devam etmez Mayıs’ın sonraki günleri.
Çünkü yaşamlarının baharında, onlarca devrimci gencin ölümsüzlüğe uğurlandığı aydır aynı zamanda.
Devrimciler, yitirdiklerinin yasını tutmazlar. Yas tutmak, gidenleri anmaktır. Onları anmak ise mücadele içerisinde yaşatmaktır. Onları yaşatmak, anılarını ve uğruna hayatlarını verdikleri mücadelelerini sonraki kuşaklara aktarabilmektir.
6 Mayıs’a doğru yol alırken, Mayıs’ta ölümsüzleşip, milyonların yüreğine gömülen Mayıs’ın devrim şehitlerini bir kez daha anmak önemlidir bu yüzden.
Hiç unutulmasınlar diye…
Onların mücadele ve devrim bayrağını, bugünün devrimcileri hakkıyla teslim alabilsinler diye…
Mücadele azimleri devralınsın, sınıfsız bir topluma giden yolda özgürlük, eşitlik ve bağımsızlık şiarları hayat bulsun diye…
6 Mayıs 1972 ülkemizin devrimci hareketleri tarihinde, kara günlerden biri. THKO’nun genç militanları Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ın idam edildiği gün.
Onların idam kararının tamamıyla siyasi olduğu ve derin devletin kendi içindeki iktidar hırlaşmaları ve çatışmaları sonucu asılan Menderesler’e karşılık verildiği, yıllar sonra o dönemin iktidar sahiplerince de itiraf edildi.
Bu yetmiyormuş gibi burjuva medyasında yüzlerce bölümlere varan diziler çekilerek Denizler, devrim mücadelesinden soyutlanarak, salt romantik kahramanlar olarak sunuldu. Böylelikle, Deniz’lerin faşist mahkemelerce yargılanmasında kalem kıranlar ve onların mensup olduğu sınıf, sözüm ona günah çıkartıyormuş gibi yansıtıldı.
Bu görüntünün altındaki asıl gerçekse; daha önceleri yaratılan Che Guevara fenomeninde olduğu gibi Denizlerle yaratılan nostalji pazarında, daha çok kar elde etme hırsından başka bir şey değildi.
Nitekim dizilerin yayında olduğu zaman dilimi hatırlanırsa, Denizlerin resimleriyle süslü hediyelik eşyanın, çarşı pazarı doldurduğu ve bir anlamda onların hatırasının nasıl satışa çıkarıldığı rahatlıkla görülebilir.
Deniz, Hüseyin ve Yusuf gibi devrimci gençlik önderlerinin ezilen halklardan yana, her türden sömürüye başkaldırmalarının önemi, bugünlerde daha net anlaşılmaktadır.
Ülkemizdeki ezen ve ezilen ulus çelişkisinde, nihai çözümün taraflarından biri olan Türk halk kitlelerinin, Kürt Ulusal Hareketini sahiplenmesinin elzemliği, daha o zamanlarda Deniz Gezmiş’in idam sehpasını tekmelerken haykırdığı son sözlerinde ifadesini bulmaktadır.
Bu yüzden, Denizlerin ardılları ve devrimci mücadelenin saflarındaki her bireyin hiç akıldan çıkarmaması gereken sözlerdir, Deniz’in son sözleri.
“Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Yaşasın Marksizm-Leninizm!
Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!!
Yaşasın işçiler, köylüler!
Kahrolsun Emperyalizm!”
