Kara Gürgen’i jiletle kesmek...

Haberleri —


YEREL SEÇİMLER GÜNDEMİ

Kara Gürgen derken, öyle böyle bir şeyden değil, boyu 15-20 metrelere varan, genişliği ortalama 8 metreye ulaşan bir ağaç türünden bahsediyoruz. Kente daha ilk indiğimde, arabayla şehir içine doğru giderken, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’nden (SYKP) bir arkadaş, başka birinden alıntı yaparak Trabzon’daki HDP faaliyetini böyle tanımlıyordu: “Biz Kara Gürgen ağacını jiletle kesmeye çalışıyoruz...” Kara Gürgen ve jilet.. Bana sorarsanız, biraz değil hatta epey abartılı bir benzetme. Ama yürütülen mücadelenin zor ve sabırlı bir iş olduğunu anlatmak açısından sanırım bu abartı biraz hoş görülebilir.
Daha dakika bir gol bir, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP)seçim için büro olarak kullandığı (HDP’nin bölgede kendi binaları yok şu anda) Yeşiller ve Sol’un bürosunda sohbet başlarken, bir “salon krizi”nin ortasına düşüyoruz. Ben başkan adayı Kadir Türen ve partidekilerle söyleşmeye başlarken bir taraftan da HDP etkinliği için salon peşine düşülmüş durumda. Bu öyle kolay bir şey değil; sizin yasal bir parti olmanız, seçimlerde aday olmanız filan Trabzon’da polis için bir anlam ifade etmiyor. Düğün salonu sahipleri bir etkinlik için yer vermek istese bile, bir telefon uyarısı sonucu değiştiriyor. “Esnaf yer vermek istese bile engelleniyor” diyor arkadaşlar. Hele SYKP’li arkadaşın anlattığı bir olay var ki, evlere şenlik: Bir başka işlem için emniyete giden sendikacılar, arada otururlarken o günlerde yapılmış bir HDP basın açıklamasının dosya başlığını tesadüfen görüyorlar. Dosyanın adı şöyle: “Apo’nun Kurdurduğu Halkların Demokratik Partisi (Çatı Partisi) Basın Açıklaması.”
Durumun özeti bu! Yasallık, seçim filan... Sen ne derse de işler kendi seyrinde yürüyor! Salon, bayrak asma, sokak etkinliği... Hepsi için ayrı çaba, ayrı mücadele gerekiyor.

Bağlantıyı kesmek istiyorlar

HDP adayı Kadir Türen, “Bütün bunlar Kürt hareketiyle Fırat’ın batısındaki demokrasi güçlerinin birleşmesine yönelik” diyor. Böylece HDP faaliyetini gerginlik ortamına sokmayı amaçladıklarını; çünkü bütün çalışmaların ferahlık ve rahatlık içinde yapılması halinde bunun düzen açısından tamir edilemez bir sıkıntı yaratacağını söylüyor.
Daha da ilginç bir durum var aslında. Karadeniz’de daha sonra görüştüğüm insanların da ortak fikri, HADEP, DEHAP, BDP, yani bilinen Kürt partilerinden daha çok HDP’ye yönelim olduğu yolunda. Bölge illerinin çoğunda geçen on yılda Kürt partileri seçimlere de girmiş, faaliyetlerini de sürdürmüş ve ciddi sayılabilecek oy miktarlarına da ulaşmış. Üstelik bütün bunlar asker cenazelerinin geldiği koşullarda gerçekleşmiş. Vakfıkebir’in bir köyünde bir Newroz’dan bahsediliyor, evlere şenlik! Yani, öyle görünüyor ki bu kez, Urla’da, Trakya’da ve başka yerlerde Kürt hareketi ile batıdaki demokratik güçlerin buluşma noktası hedefleniyor. “Böylece” diyor Trabzon’daki HDP bileşenleri, “böyle bir buluşmanın geleceğe yönelik yaratacağı mayalanma engellenmek isteniyor. Yarına bir şey kalmasını, bu mayanın buralarda tutmasını istemiyorlar.” Yani, mantıken daha güçlü ve daha ‘tehlikeli’ olan BDP’yi değil de, daha yeni oluşup yeni seçime girecek olan HDP’yi hedef seçiyorlar.”
“Çünkü” diyor Türen, “HDP belli bir oranı yakalar ve anahtar güç gibi olursa, önümüzde başka seçimler de var ve bu durum onlar açısından sıkıntı olacaktır.”

Varlığı da yokluğu da dert

Trabzon, bir operasyon alanı. Bunu herkes biliyor artık. Türkiye’de Trabzon’un da içinde olduğu bazı kentler, özellikle milliyetçi damarın kışkırtılarak sola, demokratik güçlere “kapalı alan” haline getirilmek isteniyor. Bunun için işsizlikten kıvranan yöre halkının kendi sıkıntılarından Kürtleri sorumlu tutması, vs. kullanılıyor. Aslında bu kentlerde bütün zor ve ağır işleri yeni Kürtler yapıyor ama tuhaf bir biçimde yine de alerji konusu oluyorlar. Herkesin bildiği şey, yerli insanlar bütün bu işleri o paraya yapmaz, bunun için mecbur insanlar gerekiyor ki, onlar da Kürtler. Özellikle inşaat sektöründe, Ağrı, Doğubayazıt’tan gelenler çalışıyor ve tabii fındık işçileri...

Yolsuzluklar ve üçüncü yol
Bu arada kapıdan yöreye emek vermiş eskilerden bir arkadaş olan Musa Dayı giriyor ve sohbet yolsuzluklar konusunda halkın ne düşündüğüne doğru kayıyor. Musa Dayı, kendi yöresinden izlenimlerle aslında bütün bu kasetlerin halk arasında o kadar da etki yaratmadığını, çünkü bugünkü toplumda “helal olmayan” kazancın pek de sorgulanmadığını, “ahlaki, dini yargıların da abartıldığı kadar rol oynamadığını” anlatıyor. Ayrıca, genel olarak bir alternatifin olmadığı koşullarda hoşnutsuzluğun ciddi bir sonuç yaratmadığını söylüyor. Neoliberal yapı içinde yolsuz kazanç da daha çok meşrulaşmış zaman içerisinde, yadırganmıyor artık fazla.
“Tam da böyle bir çıkışsız ortamda, üçüncü bir yol olarak HDP önem kazanmıyor mu?” diye soruyorum. Herkes bunda hemfikir ama bu görevin şu anda iyi becerilemediğinde de hemfikir. Aslında AKP tabanının da olup bitenleri bal gibi bildiğini ama çaresiz olduğunu söylüyorlar. Normal bir ülkede dibe vurması gereken bir iktidar böyle ayakta duruyor diyorlar.
“Burada bir üçüncü yol var aslında” diyor Türen, “HDP ve BDP var. BDP’li belediyelere maliyesi, polisi karargah kurdu da ne çıkarabildi şimdiye kadar? Onları da dinlediler de ne çıktı? Hiçbir şey! Örgüt suçlaması çıktı ama tek bir hırsızlık bile bulamadılar!” 


Güç gücü çekecek
Bu seçimler biraz da bundan önemli. HDP-BDP bu seçimde ciddi bir düzey tutturursa bunun hem küskünler için, hem de şu anda HDP içinde yer almayanlar bir çekim noktası yaratabileceğini söylüyor Türen; hatta yalnızca Trabzon’da değil, genel olarak HDP’nin (İstanbul dahil) alacağı sonucun, belli bir limiti zorlamasının genel bir moral anlam taşıyacağını belirtiyor. Trabzon’da ya da toplamda, belli bir eşik aşılırsa bunun başka eşiklerin aşılması için de bir itici güç olacağını söylüyor. Bu anlamda İstanbul’daki HDP sonucu herkesin ilgi odağı oluyor.
Ayrıca Türen, barış çizgisinin önemine de dikkat çekiyor: “Sistem partilerine verilen her oy mermi olarak geri döner. Erdoğan barış meselesinde ayağını sürüyor ve samimi değil. Samimi olsa Paris, Roboskî olmazdı ve artık ona verilecek oylar, savaşa verilmiştir, ki bu savaş artık daha ağır olacak. Bu sistem partilerini ve savaş yanlılarını geriletmek zorundayız, biz bunu istiyoruz ve kitlelere bunu götüreceğiz.”
 “Bütün bunlar ne kadar karşılık bulur, ne bekliyorsunuz” sorusuna karşı, HDP bileşenleri “Söylemler tutuyor aslında” diye yanıt veriyorlar: “Sistem partileri sloganlarımızı çalıyor. Birlikte yönetme, barış gibi laflar havada uçuşuyor buralarda.”  
Sonuçta, Trabzon bir hayli karışık ve sıkıntılı görünüyor ama aslında bunda solun parçalı yapısının da rolü var. Yani şehrin üzerine yapışmış bir imaj var tamam ama şehirdeki solun toplamı bu imajı kırabilecek imkanlara sahip olsa da parçalı yapısından ötürü bu gerçekleşmiyor. Örneğin aynı günlerde Eğitim-Sen grevi dolayısıyla yapılan eylem hiç de fena sayılmaz gibi görünüyor ama bunun politikadaki anlamı meçhul.
Öte yandan, düzen partilerinin hali de az karışık değil. Sadece Trabzon’da değil, Karadeniz’in birçok yerinde ilerleyen günlerde göreceğim şey burada da var: CHP ve MHP’nin iç içe geçmesi. Merkez ilçede şunu, büyükşehirde şunu destekleyeceğim diyen çok sayıda MHP’li ve CHP’liden söz ediliyor.
Netice olarak, tabii ki Kara Gürgen benzetmesi bir metafor olarak abartılı. Belki de bu gürgen, o kadar da sağlam değildir, belki de çalışınca daha büyük parçalar koparılabilir. Trabzon şimdi bunu deniyor; bu bile kendi başına önemli bir şey...

Belediyeciliğe bir sıra gelse
Trabzon aslında belediyecilik bakımından berbat durumda. Tipik bir Erdoğan Bayraktar ve TOKİ cumhuriyeti olmuş. 70 binlik bir kent 750 bine kadar genişleyince TOKİ’nin kıyımı meşruluk da kazanmış. Bir yandan TOKİ‘nin kibrit kutuları üst üste dikilirken, diğer yandan da şehrin merkezi yerlerinde nerede bir parça yeşil bölge kalmışsa el koyma peşine düşmüşler. Örneğin eski karayolları evlerinin olduğu Erdoğdu’da durum böyle. Kentin merkezi yerinde ve tam da eski tip bahçeli evler. Bu kadarı zaten ilgi çekmek için yeterli! Kentin içinde kalan bir vadiyi gösteriyor bir arkadaş; yoksulları kovalayıp, yıkıp geçmişler ve sonra TOKİ ucube lüks evler yapmış aynı yere. Üç kuruşa alınan yerler şimdi olmuş bir servet.
Bütün bu sorunlara karşı HDP’nin belediyecilik anlayışlarını özetliyor Türen, Daha demokratik, şeffaf ve kenti halkla birlikte yöneten bir belediye... “Genelde bir ezber var, söylem birliği var. Biz duyulmamış sözlerle gidince şaşırıyorlar. Bunlar burada çok lafı edilmemiş, dert edilmemiş şeyler. Bunu anlatmaya çalışıyoruz, kurumlara gidiyoruz” diyor.

‘Anadolu İsyanı’nın sonu
Trabzon’a gidilir de siyasi muhabbetin arasına Trabzonspor girmez mi? Artık o eski hava yok ama. Hüzün verici bir şey; benim de şahsen hasta taraftar olmamı sağlayan o eski “Anadolu İsyanı”  çoktan bitmiş. Trabzon artık İstanbul’un zengin kulüplerine karşı kendi insan kaynaklarıyla mücadele eden o eski zamanlardan Avrupa’nın yorgun futbolcularını transfer eden bir noktaya gelmiş ve daha kötüsü AKP’nin dayanağı olmuş halde.
Başkan adayı Türen, Patnos’da askerlik yaptığı günlerde Kürtlerin bile belirgin bir sınıfsal hınçla Trabzon taraftarı olduğunu anlatıyor. Nereden nereye! Şimdiyse geriye kalan, mafyatik başkanlar ve lümpenleşmiş bir taraftar profili...

Denizden gelen denize gider

Eski ve yeni bir Trabzon fotoğrafı gösteriyor SYKP’li Hakan... Denizi doldurmak Karadeniz’in her tarafında bir ciddi sorun haline gelmiş. Şu meşhur Akyazı tesisleri en çok görüneni ama Karadeniz’in her tarafında yamaçlara doğru genişleyemeyen şehirler denizi doldurup duruyor. Eski fotoğrafta bir yanda katedral, öte yanda cami var ve sahil hemen bunlardan sonra başlıyor. Şimdiyse denizi doldura doldura neredeyse Kırım’a varacaklar.
Giresun dolmuşunda yaşlı bir balıkçı adeta hikmet yumurtluyor: Deniz kendi malını kimseye helal etmez! Bunun kanıtını ben 17 Ağustos sonrasında Değirmendere sahillerinde görmüştüm; doldurulan yerlerin hepsini deniz geri almıştı! Balıkçı amca, böyle giderse denizin kendisine Kırım’dan yer açmaya başlayacağını söylüyor. Hatta bana biraz abartılı geldi ama bunun şimdiden olmaya başladığını bile iddia etti. 


Zor coğrafyada zor işler

Arada DÖDEF’li gençler geliyor. Mart ayı için bir etkinlik peşindeler ama salon buldukları halde bin türlü yokuşa sürüyorlar gençleri. 60-70 bin nüfuslu Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde (KTÜ) doğrusu saygı duyulacak cesur bir iş yaptıkları kesin. Benzer bir yerde üniversite okumuş biri olarak ne kadar sıkıntılı bir iş yaptıklarını biliyorum. Dernekleri var, derneklerde kurslar, atölye çalışmaları. Kolay gelsin demek kuru bir laf belki ama gerçekten kolay olmadığı kesin.


HAZIRLAYAN: M. ENDER ÖNDEŞ

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.