Karadeniz’in kadim halkı: LAZLAR

Haberleri —


Lazistan’ın asi çocuğu Kazım Koyuncu anısına...

Sinop’tan itibaren Karadeniz bölgesinde Türk, Gürcü, Laz, Hemşinli, Poşa (Kafkas Çingenesi), Çerkes, Balkan göçmenleri, Kürt, “Romeyika/Pontos Rumları gibi çeşitli halklar yaşamaktadır. Sadece bu bölgede bile Türkçe’nin dışında Lazca, Gürcüce, Hemşince, Romeyika ve Lomavren (Poşaca yani çingene Ermenicesi) gibi birden çok dil konuşulduğunu görebiliriz. Bölgede ayrıca Aleviler de yaşamaktadır; Sinop’ta 11, Samsun’da 39, Ordu’da 32, Giresun’da 11, Gümüşhane’de 44, Bayburt’ta 9 olmak üzere yüze yakın Alevi köyü olduğu bilinmektedir. Din açısından Lazlar, genellikle ya Hanefi-Sünnidir ya da Ortodokstur. Çepniler ise Sünnileştirilerek asimile edilmişlerdir.

Orta ve Doğu Karadeniz halklarının hepsine “Laz” denilmesi, bazı tarihsel gerçeklerden besleniyor. Laz halkının bu coğrafyada dört bin yıllık bir geçmişi var. Lazlar “denizci ve savaşçı“ bir kavim olarak yörenin en kadim halklarındandır. Elen kolonilerinden sonra bölgeye gelen Romalılar yöre halkına “Laz”, ülkelerine de “Lazika” demeye başladılar. 6.yüzyıla kadar bu bölge, haritalarda da Lazika adıyla görülmektedir.

Lazların ataları, Yunanlılar gelmeden önce Ordu ile Sohum arasındaki bölgede yerleşik olan bir kavimdi. Ancak Laz kimliği açısından bakıldığında önce Yunanlaşan sonra da Türkleşen bir Laz toplumundan bahsedilebilir. Bölgeye zaman içinde çok yoğun Yunan, Gürcü, Ermeni, Türk göçleri yaşandı, nüfus yapısı değişti ama halka verilen isim değişmedi. Bugünkü anlamıyla “Laz kültürü” denildiği zaman Elen kültürüyle harmanlanmış, diğer halkların birikimiyle de ortaklaşmış ve Trabzon’dan başlayarak Gürcistan’a kadar ulaşan bir kültürden bahsedebiliriz.

Laz 

kimdir?

Lazlar, Kafkasya orijinli, kendilerine özgü bir dilleri olan (Lazca/Lazuri) bir halktır.

Bu halk Türkiye’de, Doğu Karadeniz’de Atina’dan (Pazar) başlamak üzere, Art’aşeni (Ardeşen), Çamlıhemşin’in kuzeyi (Vija/Vijadibi), Vitze (Fındıklı), Arkabi (Arhavi), Xop’a (Hopa) ve Borçka’nın bir kısmında yoğun olarak yaşamaktadır. Bu coğrafyaya da “Lazistan” deniliyor.

Lazlar bu ilçeler dışında Marmara ve Batı Karadeniz’de de çok sayıda köy ve mahallede yerleşik durumda. Osmanlı-Rus Harbi’nden (1877-78) sonra Batum, Hopa, Borçka, Arhavi ve çevresinden sürgün gelmiş Lazların torunlarıdırlar.


Lazların dili

Laz toplulukların günlük yaşamda kullandıkları anadilleri Lazca’dır.

Laz halkının kimliğinin başat belirleyeni de dildir. Diğer kültürel özellikler açısından yöredeki diğer halklarla büyük benzerlikler gösterir, önemli oranda ortak bir kültür oluşmuştur.

Kendi içinde Doğu (Batum, Hopa, Arhavi, Fındıklı, diaspora, Borçka) ve Batı (Pazar, Ardeşen, Çamlıhemşin) Lazcası olmak üzere iki lehçeye ayrılan ve yerli Kafkas dillerinden biri olan Lazca, dünyadaki “yok olma tehdidi altında” olan dillerden de biridir.


Lazlar ve din

Lazlar oldukça geç bir dönemde, on yedinci yüzyıl içinde Hristiyanlıktan Müslümanlığa geçmiştir. Megreller, Hristiyan Lazlardır. On dokuzuncu yüzyılın ortalarına dek -Arhavi’de olduğu söylenen- birkaç Ortodoks “direnç noktası” varlığını sürdürmüştür.

Genel olarak bakıldığında Lazların dindar bir topluluk olduğu, özellikle çevre toplumlarla kıyaslandığında söylenemez. Gürcistan’daki Hristiyan Lazlar ve Megreller için de dini yaşayış tarzının Müslüman Lazlarınkine benzediği söylenebilir.


Komşu halklarla ilişkiler

Laz halkının Lazistan’daki komşuları Türkler, Hemşinliler ve Gürcülerdir. Bu üç esas topluluk dışında çok az sayıda Poşa ve Kürt de bölgede yaşamını sürdürüyor.

Fakat diaspora Lazlarına baktığımız vakit, yaşadıkları bölgelerin kozmopolit muhaceret (göç) yerleşim alanları olması sebebiyle çok daha karmaşık bir tabloyla karşılaşırız.

Lazlar oralarda; Çerkes, Abhaz, Gürcü, Boşnak, Arnavut, Pomak, Yunanistan - Bulgaristan-Yugoslavya-Romanya göçmeni Türkler, Kürtler, Dağıstanlılar, Çingeneler gibi çok sayıda halkla yan yana ya da iç içeler.

İlişkide olunan bu kadar çok halka karşın Lazların komşuları deyince akla ilk olarak, her zaman Hemşinliler gelir, çünkü iki toplum arasında çok derin, özel bağlar vardır.

Lazlar ve Hemşinliler, Lazistan’da Arhavi hariç her ilçede iç içe ve yan yana yaşıyor. Köylerin kimi komşu, kimiyse karmadır. Bin üç yüz yıllık ortak yaşam pratikleri, Lazlar ve Hemşinliler arasında pek çok ortak kültürel, psikolojik, sosyolojik özellikler yaratmıştır.

Lazlar dağlara kadar yayılmış olsalar da esas olarak bir kıyı halkıdır ve ülkeleri sahil boyunca uzanır. Hemşinlilerse doğayla daha iç içe yaşayan, dağlı, çoban bir halktır. Çayeli’nde de yine kıyı halkı olan Horumlar yaşarlar.

“Horum”, her iki halkın lügatinde de “Karadenizli Rum” anlamındadır. Trabzon’da bazı ilçelerde güneye doğru 50-60 köyde Rumca (Romeyika) konuşulmaya devam ediyor.

ÖLÜMCÜL asimilasyon

Lazlarda dil ve kültür anlamında yaşanan asimilasyon gerçekliği, çok yakıcıdır. Özellikle 1980 Askeri Darbesi’nin tekçi zihniyeti ve sistemli asimilasyon politikaları sonucu, günümüzde Laz dilinin varlığı tehlikeye girmiştir.

Yeni nesil, Lazca’yı bilmemektedir. Türkçe’den önce Lazca’yı öğrenen çocuk, artık yoktur. Sadece Fırtına Vadisi’ndeki Çamlıhemşin Lazlarında, Ardeşen’in Dutxe beldesinde, Ardeşen ve Arhavi’nin kimi köylerinde ve diasporadaki bazı alanlarda Lazca ve Türkçe’yi beraber öğrenerek büyüyen çocuklar yetişmekte.


Ekonomi de tektipleştirildi!

Lazların geleneksel üretim tarzları, çay ziraatının gelişiyle dağılmış, üretim tarzı tek tipleştirilmiştir. Ekonomi diye nitelenebilecek üretim faaliyetleri çok sınırlı ve tamamen sömürü sisteminin çıkarları tarafından belirlenmektedir. Nükleer santraller ve HES’lerin yapımıyla her türlü doğal zenginlik, sınırsız kar mantığıyla anti-ekolojik projelere kurban edilmektedir.

Bugün Lazların diğer halklardan farklılaşan herhangi bir ekonomik etkinliği yoktur. Kapitalist sistemin etkileri ve entegrasyon politikaları sonucu devletçi sistemle bütünleşme durumu ortaya çıkmış; bu da Laz kültürü ve dilinde aşınmalar yaratmıştır. Asırlardır kendi öz kültürlerini korumayı başaran Lazlar, Lazistan’ın kapitalizme açılmasıyla hem boşaltılmış hem de asimilasyon sürecine girmiştir.


Ağalık sistemi Lazistan’a uğramadı

Lazlarda bilinen anlamda bir feodaliteye, ağalık sistemine rastlanmaz. Köylülerin çoğu az ya da orta düzeyde toprak sahibidir; toprağı olmayanlar da “yarıcılık” denilen sistemle ekmeklerini kazanmaya çalışırlar.

19. yüzyılın sonlarına dek Lazistan’da bir derebeylik sistemi -yirmiye yakın derebeylik- mevcuttu. Bu ağalar genellikle -Megrelya’daki prensler kadar olmasa da- zalimlikleriyle anılırlar.

Eski ağa soyu olan sülalelerin çoğunun aslen Laz olmaması ise -Lazistan’da Lazlaşmış kabileler vardır, daha çok soyadları sayesinde bilinirler- çarpıcı ve ilginç bir durumdur.

Lazistan’da feodalite olgusu, Osmanlı’nın harekatlarıyla birlikte büyük isyanlara sebep olarak -Tuzcuoğlu İsyanları- uzun sürede zorla sönümlendirilebildi. Bugün eski ağa soylarının zenginlikleri, siyasal/kültürel baskınlıkları sürse de, bildiğimiz anlamda bir ağalık durumu hiçbir biçimiyle söz konusu değildir.


Öze dönüş imkanı DEMOKRATİK ULUSTA

Lazlarda tarihsel ve ulusal temelde bir toplumsal bilinç yeteri kadar gelişmemiştir. Lazlar, köklü tarihlerini; geçmişteki krallıklarını; Yunan koloniciler, Roma, Pontos, Bizans, Persler, Araplar, Gürcüler, Abhazlar, Trabzon Krallığı, Osmanlı ve Rusya’yla ilişkilerini; siyasi ve toplumsal tarihlerini fazla bilmiyorlar. Bu durum, devletçi resmi tarih anlayışının sonucudur.

Lazların neredeyse tamamı, Lazlığının farkındadır; ancak bu farkındalık, onları yeterli tarihsel ve toplumsal bilince taşıyacak düzeyde değildir. Kendilerine ait dilleri ve ülkeleri olmasına rağmen ulus bilincinin gelişmemiş olması, Türkiye’de yürütülen asimilasyon politikalarıyla da doğrudan bağlantılıdır.


Laz kültür/kimlik hareketi

Laz kültür/kimlik hareketinin tarihi oldukça eski olmakla birlikte yeteri kadar aydınlığa kavuşmamıştır.

Lazların Osmanlı’da, Çarlık Rusyası’nda, Cumhuriyet Türkiyesinde, aynı zamanda da Sovyetlerde genellikle oldukça dar kalmış kültürel, siyasi, dilsel çalışmaları olmuştur. Özerklik ve bağımsızlık amaçlı hareketler gelişmiş olsa da hepsi, baskıyla, cinayetle ve zorbalıkla bastırılmış, hafızalardan dahi sildirilmiştir.

Günümüzde Türkiye’deki Laz kültür hareketine bakarsak, 80’ler döneminde başlayan Almanya’daki Lazebura çevresinin faaliyetlerini görebiliriz. ‘90’ların başında ise bir grup Laz aydını İstanbul’da toplanmaya başlar. Türkiye’de çoğu birbirinden habersiz olan insanlar, yine habersiz oldukları ve Türkiye’de yaşayan Lazlara yönelik faaliyetlerini baskı altında ve gizlilik içinde kısıtlı şartlarda sürdürmeye çalışan Almanya ekibiyle kolektif birlik oluştururlar. Bu süreçten, 1993’te Ogni (Duy) dergisi doğar. Almanya ekibinin etkisi zaman içinde kırılır; kültür hareketinde belirleyicilik ve yön, kendi birikimini yaratmış olan İstanbul ekibine geçer.

Ogni’nin DGM’lik olmasından sonra hareket bir dağılma yaşasa da kısa sürede toparlanarak çalışmalarına devam eder.

Kitap sayısında önemli bir artış olur, Lazca eserler verilmeye başlanır. Lazca albümler çıkar ve bu süreç günümüze dek de devam etmektedir. Artık bir Laz külliyatından söz edilecek kadar bir birikim oluşmuştur. Ancak hareket, belirli bir politik duruşu olmadığı, periyodik yayınlardaki istikrarsızlık, çeşitli iç sorunlar sebebiyle gelişme imkanı bulamaz. 2008’de dernekleşme gerçekleşse, zaman içinde enstitü kurulsa da Lazların kültür çalışmaları sürekliliğe ulaşamamıştır. Küçük çalışma grupları olarak faaliyet yürütenler de vardır.

Lazlar da diğer bütün kadim kültürler ve halklar gibi demokratik ulus zihniyetiyle kendi öz kimliklerini ifade edebilecekleri ve geliştirebilecekleri toplumsal bir sistem arzusundalar. Demokratik bilincin kendi toplumsallığını örgütleyebildiği koşullarda tarihin büyük mirasları da yok olmadan kendi topraklarında zenginlikleriyle yaşayabilecektir.



Hazırlayan: ABDULLAH ÖCALAN SOSYAL BİLİMLER AKADEMİSİ



paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.