Kavganın sıcaklığıyla kucaklarım seni

Haberleri —

Gülnaz Karataş, ya da Berîtan… Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin, kadın direnişinin efsanevi isimlerinden, kahramanlarından biri... 

Hatırası, düşkünlüğe, işbirlikçiliğe ve sömürgeciliğin “içte ve dışta” yarattığı bütün çürümeye karşı mücadeleye en net ve güçlü çağrılardan biri oldu yıllarca. Hala da öyle…

Kürt halkının binlerce evladı, onun adını aldı, onun yüreğiyle savaştı. Peki Berîtan, yaşadıklarını, mücadelesini, hayatını nasıl görüyordu? Bu soruya ondan başka kimse yanıt veremez elbette. 

Şimdi, Berîtan’ın yanıtlarıyla dolu günlükleri, daha önce kitap halinde yayınlanmıştı. Yeniden dönüp o günlüklere baktığımızda Beritan’ın derinliğini, özgürlüğe tutkusunu, direnişini görmemek, hayran kalmamak elde değil.

Berîtan’ın günlüğünü içeren “Turuncu Destan Çiçeğim Özgürlük” isimli kitap, 184 sayfadan oluşuyor. Kitapta günlüğün yanı sıra Berîtan hakkında yazılan metinler, şiirler, şarkılar ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın değerlendirmeleri var. Günlük ise 25 Ekim 1992’de şehit düşen Berîtan’ın, 11 Şubat-17 Eylül 1992 tarihleri arasında tuttuğu defterden oluşuyor.

Kitabın adı, Berîtan’ın defterinden esinle verilmiş. Kitapta yoldaşını anlatan bir gerilla, şöyle söylüyor: “Berîtan arkadaşın turuncu kaplı küçük bir defteri vardı. Günlüğünü bu deftere yazardı. Şehit düştükten sonra vasiyeti üzerine defteri yine gerillada olan nişanlısına, yoldaşına ‘Turuncu Destan Çiçeğim Özgürlük’ adıyla ulaştırdık.”


İki gül danesini şehit verdik

Günlükte neler yok ki... Gerilla yaşamı, gün içinde yaptığı çalışmalar, duyguları, özlemleri, kavgaları, tartışmaları, kızgınlıkları, mutlulukları, şehitlerin hissettirdikleri...

Günlüğün hitap ettiği kişi ise daha çok, Berîtan’ın gerillada olan nişanlısı. Berîtan, günlüğün bir yerinde yoldaşına şu dizelerle sesleniyor: “Ölmek ağrıma gitmiyor/ Ama al şafaklara bulanmış bu dağları/ Seninle bir kez olsun seyre durmadan ölmek istemiyorum, hepsi bu!”

Berîtan’ın özlemi ise, 18 Mart 1992 tarihli günlükte şöyle dile geliyor: “Seni dağ gibi sevgilerle, sıcaklığımla, dostluğumla, yoldaşlığımla kucaklarım. Özlemek suç değildir herhalde, ancak özlemin beyni felç etmesi suçtur. Bu suçu işlemeden özlüyorum seni.”

Newroz günü ise şunları not düşüyor defterine: “Bir gerillanın kavgasından, silahından gayrı nesi var ki? Bu kavganın sıcaklığıyla, bu silahın onuruyla kucaklarım seni...”

Bazı günler, defterine yalnız bir cümle yazıyor Berîtan; bazen uzun uzun anlatıyor. Mesela 23 Mart günü, yalnız şu cümle geçiyor deftere: “Vatanına ölümüne sevdalı iki gül danesini şehit verdik...”

Günlüğün satırlarında, Şırnak ve Cizre’deki halk ayaklanmalarının gerillanın yüreğinde yarattığı fırtınalar da çok açık görülüyor.

Kitapta günlüğün yanısıra Öcalan’ın Berîtan hakkındaki değerlendirmeleri ile Nûda Karker’in de olduğu mücadele yoldaşlarının yazıları bulunuyor.


1989’da Kürt olduğunu öğrendi

Gülnaz Karataş (Berîtan), 1971 yılında, aslen Dersimli olan memur bir ailenin çocuğu olarak Bingöl’ün Solhan ilçesinde doğdu. İlkokulu Elazığ’da okudu. 1984 yılında Elazığ Anadolu Lisesi’ni kazandı ve 1989’da mezun oldu. Aynı yıl İngilizce eğitim veren İstanbul Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’ne kaydoldu.

Lisede okurken masa tenisinde Elazığ birincisi, okulun hentbol takımının kaptanı, en çok kitap okuyan öğrenci gibi pek çok unvanın sahibiydi. Baskıya, katı kurallara gelmeyen kişiliği göze çarpıyordu. Kürt olduğunu ise ancak 1989 Newroz’unda öğrenebildi. Dersim Soykırımı hikayelerini dinledi. O günden sonra ise artık yurtsever halkıyla birlikteydi. Nişanlandı; ama kısa süre sonra nişanlısıyla birlikte gerilla saflarına katıldı. 1990’da İstanbul’da halk içinde örgütlenme çalışmalarındaydı. Yakalandı, işkence gördü ama çözülmedi. Kısa süre sonra serbest kaldı ve yönünü dağlara çevirdi. 9 Mayıs 1991 günü, Cudî Dağı‘nda gerilla birliklerine ulaştı.


Artık Berîtan olmuştu

Gülnaz Karataş, artık Berîtan olmuştu. 30 Temmuz 1991 günü Xakurke’ye gitti. 20 Eylül 1991’de Gelîye Reş‘e giden Berîtan, 25 Mart 1992’de Xakurke’ye geri döndü. Buradan 4 Ağustos 1992’de takım komutanı olarak Şemzînan’a gitti. O günü, “Bugün benim bayramım” sözleriyle tanımladı. PKK tarihinde önemli bir yeri olan Rûbarok eylemine katıldı. Yanağından yaralan Berîtan, buna rağmen Güney Kürdistan’a gitmek ve savaşa katılmak istedi. Arkadaşları yarasını gösterdiğinde verdiği yanıt, “Savaşla nişanlandım” olmuştu.

Güney Savaşı’nda Berîtan’ın takımı, 25 Ekim 1992’de kuşatma altında kaldı. Berîtan savaşarak takımını savunmaya aldı ve onların geri çekilmesini sağladı. Bu sırada diğer yanağından, kolundan ve göğsünden yara aldı. Son mermisine kadar savaştı. Sonra silahını parçaladı ve parçalara sarıldı; “Bijî Serok Apo” sloganını haykırarak kendini yüksek kayalardan aşağı bıraktı. “Kürdistan’ın küçük cenneti” olarak tanımladığı Xakurke’de Berîtan, şehit düştü. 

Şehit düştükten sonra yoldaşları Berîtan’ın günlüğünü nişanlısı Hüseyin’e ulaştırırlar. Hüseyin o sıralar Dersim’de gerilladır. Sonra Hüseyin sonsuzlukta Berîtan’la buluşur.  


Günlükten…


* Ülkem ateş  altında... Zılgıt atanların ellerinde sadece taş, sopa değil, silahlar da konuşuyor. Şırnak kaç gündür elimizde. Namussuzlar takviye güçlerini dahi sokmamışlar. Şırnak’ta cephaneleri bitmiş, bu sokak itlerini kurşunluyorlar, kahraman yoldaşlarım... Cizre’de silahlı ayaklanma, sokaklar tanklarla, zırhlılarla dolu. Cizre’yi çepeçevre sarmışlar. Cudi mahallesini top ateşine tutmuşlar. Üç ev imha olmuş.


* Bir acılı türküdür dudaklarımda... Gülüşlerde yitirdiğim neydi? Yürüdükçe ulaşılmaz olan, yaklaştıkça ırayan,  dokundukça buğulaşan -adını koyamadığım “adı var kendi yok” olan  şey neydi? 


*  Bilmiyorum. Alaca bir  şafaktayım diyorsun. Al yüreğim, al beynim, al yüreğim diyorsun… Yazmak, düşünmek faydasız. Kederi beynimde yaşıyorum, beyin kıvrımlarımda hüzün var. Hüzün, kırgınlık, gariplik var sesimde. Ah! Küçük burjuva duygusallığım!


*  Konuşmaya ihtiyacım var. Biraz dertleşmeye, bir iki acılı söz etmeye. Arkadaşlar da rahat bir yazı yazdırmıyorlar. Yaramı bir dosta göstermeye, gerçekten de dosta yaramı göstermeye ihtiyacım var. Başka da hiçbir şeye ihtiyacım yok.


* Bir yılan öldürdüm. Daha önceden yönetimin mevzisinde gördüğüm yılanın aynısıydı. Yılan, mevzinin dip kayalıklarına sığınmasıyla kendisini kurtarmıştı. Arkadaşların “yılan!” diye bağırması üzerine koştum. Bir arkadaşın elindeki silahı aldım. Sonra da heval Azime’ye atış  izni vermesi için seslendim. Yılanın bana tıslayışı içimde garip hisler uyanmasına sebep oldu. Nişan aldım ve ilk atışta vurdum. 


 KÜLTÜR SERVİSİ

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.