KAWA NEMIR: Güneşin ve taşın yurdundan: Osman Sebrî

Haberleri —

Orada devedikenleri, kütür kütür toprağa kara çalan karaçalılar, Kürtçe adlarını sorup, defterime kaydedip, ardımda kalan evlerimde bıraktığım bodur ağaçlar, eşsiz güzellikte vadileri ve antik köyleri ve kasabaları pencere önlerinde rüzgârla savrulan sardunyaları, sarmaşıkları, hatıraları ve zamanın köşelerine saklanmış gölgeleriyle birlikte doymak bilmez bir dev gibi yutan mavi bir çöl misali bir baraj var.
2003 yılının rafadan günlerinden bir gündü hayatımda ilk kez Semsûr’a (Adıyaman’a), güneşin ve taşın yurduna gittiğimde. Gül ve akrep şehri Amed’de beni bekleyen bir kadının olduğunu sandığım zamanlardı. Şimdiden oraya baktığımda, ayların tam binbir renkte bir eriyik gibi zihnimin içinden akıp gittiklerini söyleyebiliyorum, başka da değil. Ama mevsimlerden yazdı olsa gerek ve bir sendika binasında düzenlenen şiir üstüne bir söyleşimi bahane ederek şair Berken Bereh’i görmeye gitmiştim ve o da birkaç başka dostla birlikte tüm sevgisiyle alıp beni Karakuş Tepesi’ne, güneşin yurdu Nemrut Dağı’nın alt taraflarındaki o taş kartalın tünediği sütuna kadar çıkarmıştı yılankavi ve zorlu bir yoldan, zamana direnen sesiyle hâlâ hepimize seslenen şair, çevirmen, savaşçı ve siyasetçi Osman Sebrî’nin doğduğu Narincê köyüne ve onun büyük aşireti Mirdêsîlerin, ayrıca Reşîlerin, Xidirsorîlerin ve Kawîlerin yurduna o yükseklerden bakabilmem için.
Rüzgâr tepelerin arasından tozu toprağı hareketlendirip kulağıma uğuldarken, hayatı zorlu bir mücadeleyle, kaç göçle, siyasetle, ama hepsinden ziyade şiir ve yazıyla ölümsüzleşmiş Osman Sebrî’nin Bahoz (Fırtına) adlı kıskanılası şiirini hatırlayıp aniden parça parça mırıldandığımı hatırlıyorum. Ben de ölmeden önce böyle bir şiir yazabilir miyim diye iç geçirdiğimi hatırlıyorum.
Ve ardından, her niyeydiyse, Pira Genderê (Cendere Köprüsü’nü) gördüğümde, M. S. 125 yılında doğmuş Samsatlı retorikçi, hemşehrimiz Lukianos’dan neredeyse iki bin yıl sonra şair Osman Sebrî’nin bu topraklarda doğmuş olmasının ne kadar anlamlı ve anlaşılır olduğunu duyumsadım.
Nihayetinde tarihsel zihinsel birikim dediğimiz şeyin, bizler farkında olmasak da, hiç ortadan kalkmadığını kesinlikle hissettim. Hepimiz aynı köprüden geçiyorduk ve ben de oralardan ta Cegerxwîn’ın, Reşîdê Kurd’ın, Qedrî Can’ın ve Celadet Bedirxan’ın kuşakdaşı ve yoldaşı, şair Osman Sebrî’ye gelmiştim.
İnce soğuğun usulca kendini hissettirdiği bu Kasım gecesinde, işte bunları düşünüyordum şair, çevirmen, savaşçı ve siyasetçi Osman Sebrî’nin bugüne kadar günışığına yeterince çıkmamış, çoğu tüm Kürtler için son derece önemli olan Hawar ve Ronahî dergilerinin eprimiş sayfalarında ve arşivlerde kalmış tüm düzyazılarını içeren Hevalê Çak (İyi Arkadaş) adlı kitabını elime alıp sayfalarını özenle karıştırırken. İyi ve son derece önemli olan her kitap, gerçeğin Sylvia Plath’a gelmesi gibi, kendine has bir düzenekle sektirmeden çalışan zamanların içinden fırlayıp bana gelir ve hayatımı birazcık daha uzatmam için içine yerleşip yeniden beni incitmeden hayata emanet edecek bir rahme dönüşür. Osman Sebrî’nin Hevalê Çak adıyla, A. Balî ve Hoşeng Sebrî tarafından emekle arşivlerden derlenen, Şivanê Dêrikî’nin editörlüğüyle ve Özlem Salmış’ın dizgisiyle ve Lîs Yayınevi yayıncılığıyla yayınlanan bu kitabı, bir önceki cümlemi düşününce, elbette bir roman ya da günışığına çıkmamış şiirler değil. Bunlar, bence edebiyat tarihimizde şairliğinin kıymeti henüz yeterince bilinmemiş Osman Sebrî’nin dergilerde yayınlanmış ve yayınlanmayıp da kendisinin elyazmalarında kalan, sosyal, siyasal, dini, tarihi ve bireysel konuları içeren düzyazılarıdır. Ama Osman Sebrî’nin bu düzyazılarda ele aldığı konular ve nevi şahsına münhasır, zengin Kürtçesi itibariyle günümüz Kürt yazarları, şairleri ve çevirmenleri için eşsiz bir kaynak olacağını belirtmek isterim. Ayrıca 1905 yılında Semsûr’un Kolik ilçesinin Narincê (Adıyaman’ın Kahta ilçesinin Narincê) köyünde doğan ve 1993 yılında Suriye’nin başkentinde Şam’da hayata gözlerini yuman ve Dirbêsiyê’nin Berkevirê köyünde toprağa verilen Osman Sebrî’nin bu düzyazılarının Kürtçenin sadık okurları açısından da dönüp dönüp okunması gereken yazılar olduğunu da eklemek isterim. Zira Hawar dergisinden derlenen 16, Ronahî dergisinden derlenen 18 ve elyazmalarından dizilip ilk kez basılan 20 sürekli okunası yazıyı içeren bu 240 sayfalık külliyat, büyük bir Kürt şairinin bir yüzyıla yayılan düzyazı serüvenini göstermesi açısından da son derece ilginç ve önemli bir çalışma.
Hevalê Çak adlı bu kitabın, güneşin ve taşın yurdunun oğlu Osman Sebrî’nin şiir kaynaklarını ve hayatını daha iyi anlamamıza büyük bir katkı sunacağını, bir şair Kürdün kaleminden kendimizi ve dünyayı daha net ve Kürtçe görmemizde bir nevi bir düzyazı toprağı olacağını öngördüğümü belirterek edinip okumanızı salık verirken, müsaadeniz ola, ben de Osman Sebrî’yle sayfalar arasında sürecek bereketli gezintime döneyim.

Zozan

Zozanê me bilind in
Tev bi zevî û gund in
Di wan hene avên sar
Jêkênabin ber ûdar
Raxerên wan gulçîçek
Teyr û tû tê de lek bi lek
Havînan em diçin wan
Tevî koç û pez û gan
Derbas dikin rojên germ
Li ser wê nefela nerm
Dilîzin her direvin
Heyanî koç dakevin
Dema çiya dibin sar
Payîz dibe em tên xwar.

Osman Sebrî

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.