KDP, AKP'nin Kürt düşmanı politikalarına meşruiyet zemini olmaktadır

Haberleri —

AKP yandaşı basın sadece cansiperane Tayyip Erdoğan ve AKP'yi savunmuyor; aynı düzeyde Mesud Barzani ve KDP'yi de savunuyor. AKP’liler nasıl ki Tayyip Erdoğan’ı başkan yapmak istiyorlarsa, onun kadar da Mesud Barzani’nin başkan olması için çabalıyorlar. Tayyip Erdoğan ile Mesud Barzani kaderlerini birbirlerine bağlamışlardır. Zaten her ikisinin de birbirinden başka dostu kalmamıştır. Türk’ün Türk’ten başka dostu olamaz denirken, Kürt düşmanı şovenist bir Türk Cumhurbaşkanı’nın en iyi dostu bir Kürt oluyor. Bu da tarihin cilvesi olmalı. Herhalde tarih bu dostluğa ayrı bir yer verecektir. Hayırlı mı yer verilir, olumsuz mu yer verilir, bunu tarih yazacaktır. Erdoğan için ne yazacağını bilmeyiz ama KDP ve Mesud Barzani için hayırlı bir şey yazılacağını sanmıyoruz. Erdoğan’ın Kürt sorunu yok diyerek Kürt halkına vahşice saldırdığı ve iradesini kırmak istediği bir zamanda bu dostluk Kürtler için öfkeyle anılacak bir dostluk olarak tarihe geçecektir. 

AKP-KDP dostluğu komşuluk dostluğu ya da masumane bir ekonomik ilişki dostluğu değildir. Türk halkının ve Kürt halkının hayrına olan bir dostluk değildir. Bu dostluk, Kürt halkının hayrına olmayan hegemonik otoriter iki gücün kendilerini iktidarda tutma dostluğudur. Tamamen parti çıkarlarıyla ilgili bir dostluktur. 

KDP-Türkiye ilişkileri KDP'ye ne kadar hayırlı olmuştur ayrı bir konudur; ancak bu ilişki her zaman Kürtlere zarar vermiştir. Zaten Kürt inkarcılığında öncü olan Türkiye'nin Kürtlerin aleyhine olmayan bir ilişkiye girmeyeceği açıktır. Türk devleti KDP ile ilişkisini her zaman kendi Kürtlerine karşı kullanmıştır. Türkiye KDP ilişkilerinde temel etken bu olmuştur. Hiç kimse böyle olmadığını söyleyemez. Böyle olmadığını söyleyenler, bu ilişkinin özünü saklayarak KDP'nin bu ilişkideki rolünü gözden kaçırmak ve KDP'nin Türkiye ile ilişkisinin sürmesini sağlamak isteyenlerdir. Böylece en büyük hizmeti Türkiye'ye yapanlardır. 

KDP-Türkiye ilişkilerinin tarihi bugünkü ilişkilere de ışık tutmaktadır. KDP 1960’lı yıllarda tamamen ABD, İsrail ve İran’ın kontrolündedir. Bu cephe soğuk savaş yıllarında NATO cephesidir. Türkiye de bu ittifakın içindedir. KDP ile Türkiye aynı ittifak ilişkileri içindedir. Bu açıdan KDP'nin Türkiye'nin karşı olduğu bir ilişki içine girmesi mümkün değildir. Türkiye bu durumu kendi Kürtlerinin harekete geçmemesi için değerlendirmiştir. Kendi Kürtlerini kontrol etme ve üzerlerinde kültürel soykırım politikasını rahatlıkla sürdürme imkanı ve fırsatı olarak değerlendirmiştir. 

1960’lı yıllar, dünyada ulusal kurtuluş savaşlarının en fazla geliştiği yıllardır. Asya, Afrika ve Güney Amerika’da onlarca ulusal kurtuluş mücadelesi verilmektedir. Sadece Afrika’da onlarca ulusal kurtuluş mücadelesi sürmektedir. Ancak tarihin en eski kültürü ve uygarlığını yaratmış bir toplum dünyada görülmemiş bir biçimde kimliği, dili ve kültürü inkar edilen Bakurê Kurdistan’da yaprak bile kımıldamamaktadır. Nasıl oluyor da fiziki ve kültürel soykırıma uğrayan Kürt halkı bir ulusal kurtuluş mücadelesi içine girmiyor? Ama Afrika’da büyük kabileler bile sadece kendi yaşadıkları topraklara hakim olmak için kurtuluş savaşı veriyorlar. Bu nasıl oluyor? Kürtler daha mı geridir? Kürtlerde halk, millet ve ulus olma bilinci Afrika’daki kabilelerden daha mı azdır? Dünyada ezilen halklar kaynarken Kürdistan'daki bu sessizliğin mutlaka bir izahı olmalıdır. 


Dr. Şivan'a komplo yapıldı 

O yıllarda KDP ABD, İsrail ve İran ilişkileri içinde olduğundan Bakurê Kurdistan’da hiçbir hareket geliştirilmeyeceğine dair söz vermiştir. Bu söz çerçevesinde Bakurê Kurdistan’daki yurtsever dinamik kontrol edilip harekete geçmesi engellenmiştir. 1960’lı yıllarda Bakurê Kurdistan’da yaprak kımıldamamasının nedeni budur. Ancak buna rağmen dünyadaki devrimci hareketlerden etkilenen Kürt gençleri vardır. KDP de Irak’a karşı ulusal kurtuluş mücadelesi verdiğini iddia etmektedir. Bu ortamda bazı yurtsever demokrat aydınlar ve gençler Güney Kürdistan'a giderek orada KDP’lilerden güç alıp Bakur’da mücadeleyi başlatmayı düşünmüşlerdir. Türkiye, bazı Kürt aydınları ve gençlerinin Türkiye'ye karşı bir mücadele etme eğiliminde olduğunu görünce bu dinamiğin KDP tarafından kontrol edilmesini istemiştir. KDP, Türkiye ile ilişkisi  çerçevesinde başta Sait Kızıltoprak (Dr. Şıvan) olmak üzere birçok aydın ve genci Güney Kürdistan'a çeker. Sait Kızıltoprak ve arkadaşları Güney Kürdistan'a büyük bir coşkuyla gidip orada kamp kurarlar. Ancak politik olarak saf olduklarından, KDP'nin Türkiye ilişkilerini bilmediklerinden üzerlerinde nasıl bir oyun oynandığının ve komplo kurulduğunun farkına varmazlar. 

Dr. Şıvan ve arkadaşları Kuzey ve Güney sınırında, şimdi Metina bölgesi içinde olan Kaşur’a alanında üstlenirler. Buradaki kamp üzerinden Bakurê Kurdistan’da örgütlenme faaliyeti içine girerler. Bu durum hem Türkiye tarafından öğrenilir, hem de KDP istihbaratı tarafından. KDP daha ilk başta bir istihbarat örgütü gibi örgütlenir. Bizzat MOSSAD KDP’nin istihbarat örgütünü örgütler. Dr. Şıvan ve arkadaşlarının bir NATO üyesi olan, KDP’yi destekleyenlerin de müttefiki olan Türkiye'ye karşı bir mücadele geliştirmeyi düşünmeleri onların sonunu getirir. KDP onları kontrol altında tutmak için Güney Kürdistan'da tutarken; Dr. Şıvan ve arkadaşlarının Türkiye'ye karşı mücadele geliştirmeyi düşünmeleri sadece Türkiye'yi değil, Türkiye'yi önemli bir müttefik olarak gören İsrail, ABD ve İran’ı da rahatsız eder. KDP hem Türkiye, hem de bu güçlerle ilişkisi nedeniyle Dr. Şıvan ve arkadaşlarının mücadele anlayışından rahatsız olur. öte yandan Bakurê Kurdistan’da bir mücadele başladığında bunun kendilerini aşacağını ve buradaki mücadelenin öne çıkacağını görerek Dr. Şıvan ve arkadaşlarını tasfiye etmek isterler. Zaten Türkiye bu grubun etkisizleştirilmesini istemektedir. 


KDP Kuzey'deki mücadeleyi engel gördü 

Tüm olumsuzluklara rağmen KDP gerçeğini görmek istemeyen, hala KDP'ye olumlu yaklaşan İsmail Beşikçi bile “Türkiye Dr. Şıvan ve arkadaşlarının tasfiye edilmesini istemiş, KDP de bunu uygulamıştır” demiştir. Dr. Şıvan ve arkadaşı Çeko’nun uzun süre işkence yapılarak katledildiğini bilmeyen yoktur. Mezarının Çoman kazası yakınındaki Gelale nahiyesi çevresinde olduğu söylenmektedir. Dr. Şıvan’ın cenazesinin hala verilmemesi de Türk devletinin isteği üzerinedir. Dersim’de Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi yürütmek isteyen bir liderin mezarının olmasını istememektedirler. Aslında Dr. Şıvan PKK öncesi ortaya çıkmak isteyen Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin önderidir. Herhalde yaşasa ve mücadeleyi geliştirseydi bugün Kürdistan'daki tüm mücadele dinamiklerini etrafında toplayan PKK ile ya birlikte olurdu, ya da ittifak içinde mücadele eden iki hareket olurlardı. Dr. Şıvan’ın karakteri böyle olduğu için KDP tarafından katledilmiştir. KDP daha o zaman büyük parça ve nüfus olarak en büyük Kürt toplumuna sahip Bakurê Kurdistan’daki mücadeleyi kendi önünde engel görmüştür. Hala tüm parçalar üzerinde hegemonik otoriter bir hakimiyet peşinde olması Dr. Şıvan’ı neden katletmek istediğini ortaya koymaktadır. 

Bugün Türkiye-KDP ilişkisi hala 1960’lı ve 70’li yıllardaki ilişkidir. Türkiye KDP'yi PKK'nin mücadelesini engellemek için kullanmaktadır. KDP de en büyük parçadaki özgürlük mücadelesinin kendisini ikinci plana attığını görerek PKK'nin güçlenmemesi için Türkiye ile ilişki içindedir. Aslında KDP'nin gücü yetse Dr. Şıvanların başına getirdiğini PKK'nin de başına getirir; ancak Kürt Halk Önderi'nin politik zekası, PKK'nin KDP'yi aşmasını, ona rağmen ulusal kurtuluş mücadelesini geliştirmesini sağlamıştır. Bu açıdan Mesud Barzani Kürt Halk Önderi'ni sevmez. Belki politik olarak, biz de özgürlüğünü istiyoruz dese de, esas düşünce ve duyguları öyle değildir. 


PKK karşıtlığı üzerinden ittifak 

Aslında KDP 1980’li yıllarda PKK'yi de Dr. Şıvan gibi kontrol etmek istemiştir. PKK'nin Güney Kürdistan'da kalıp Bakur’a geçmesinin önüne geçmek istemiştir. Ancak KDP Kürt Halk Önderi'ni kontrol edecek pozisyonda olmadığı için PKK'nin Bakurê Kurdistan’da Türkiye'ye yönelik geliştirdiği mücadeleyi engelleyememiştir. Aslında Türkiye KDP’den bunu istemiştir; ama KDP bunu başaramamıştır. 

KDP ve Türkiye hala PKK karşıtlığı üzerinden ittifak yapıyorlar. AKP ve KDP’nin birbirlerine destek olmasının hem güncel, hem de tarihi nedenleri vardır. Türkiye ve KDP'nin 1990’lı yıllarda defalarca PKK'ye yönelik ortak savaş yürüttükleri bilinmektedir. Güney Kürdistan'da 3 Ekim’de parlamento açılması bile 2 Ekim 1992’de PKK'ye karşı yapılan savaşın karşılığı olarak gerçekleşmiştir. Hatta Türkiye'nin Güney Kürdistan federasyonunu tanıması bile 2007 Erdoğan-Bush görüşmesi sonrası insansız hava uçakları ve uçak saldırılarının kabul edilmesi sonucudur. Bu gerçeklik bile AKP ve KDP ilişkilerinin karakterinin ne olduğunu ortaya koymaktadır. 

KDP seçimde AKP'yi destekledi. AKP kaybedince en fazla üzülen KDP oldu. Öyle ki KDP'nin Tv’si olan Rudaw, HDP barajı aşınca yayınlarını durdurmuştu. HDP'nin başarısının Güney Kürdistan'a yansımasını istememiştir. KDP Ortadoğu'da AKP hükümeti ile ittifak içindedir. Kaderini AKP iktidarına bağlamıştır. Ne acıdır ki, aynı duyguları taşıyan diğer bir güç de IŞİD’tir. AKP'nin seçimi kaybetmesine KDP’den daha fazla üzülen ise IŞİD olmuştur. Bu gerçeklik bile KDP'nin AKP ile ilişkilerini çok ilginç hale getirmektedir.

Kürdistan'da 43 yıldır süren bir özgürlük mücadelesi vardır. Tarihin en uzun, en yoğun ve en kapsamlı mücadelesi yaşanmıştır. Tüm bastırma harekatlarına rağmen mücadele gelişmeye devam etmiştir. Bu nedenle Türk devleti 2006 yılından sonra özel savaşı geliştirme ve psikolojik savaş yöntemleriyle Özgürlük Hareketi'ni bastırma politikasını izlemiştir. Bunun için de bir taraftan devletin en fazla zorlandığı konularda kimi yumuşamalar yapma ve halkın dini duygularını istismar ederek savaşı yeni koşullarda sürdürme kararı almıştır. Bu özel ve psikolojik savaşta da KDP'nin daha fazla kullanılma kararı alınmıştır. Bakın KDP de bazı Kürtler de bizi destekliyor denilerek Özgürlük Hareketi'ne karşı yürütülen savaşa meşruiyet kazandırılmaya çalışılmıştır. KDP ilişkisi, PKK'ye karşı yürütülen savaşta en temel argüman olarak kullanılmıştır. 


KDP AKP'nin vahşetine sessiz 

KDP ile AKP ilişkilerini o kadar PKK karşıtlığı üzerine kurmuşlardır ki, KDP Zergelê köylülerinin katledilmesine bile ses çıkarmamıştır. Hatta Zergelê’yi PKK kampı olarak göstermek için özel bir çaba göstermiştir. Savaş uçakları ormanları cayır cayır yakarken bile sessiz kalmıştır. Ne Kürt insanına ne de coğrafyasına sahip çıkmıştır. Böylece KDP için yurdun da bir önemi olmadığı anlaşılmıştır. Birinin yurt sevgisi olursa, köylülerin öldürülmesini bir tarafa bırakalım, bu kadar ormanın yakılmasına tepki gösterirdi. Bu köylüler PKK’lileri katletmek için kalkan uçaklar tarafından öldürülmüştür. Bu ormanlar PKK’lileri öldürmek için saldıran uçaklar tarafından yakılmıştır. O zaman bunlar KDP için normaldir; ya da en iyi müttefiki bunu yaptığı için insanların ölümü de, ormanların yakılması da normal görülebilir. 

AKP hükümeti şimdi Bakurê Kurdistan’da şehirleri yakıyor, sivil halkı katlediyor; ama KDP’den ses yok! Bunların yüzde biri Güney Kürdistan'da olsa Bakurê Kurdistan halkı ayağa kalkar, PKK tepkisini gösterir ve Güney Kürdistan halkının savunmasına koşardı. KDP, bırakalım halkın öz savunmasına sahip çıkmasını AKP hükümetine hiçbir şey söylememektedir. Hatta AKP hükümeti gibi ölen ve şehirleri yakılan Kürtleri sorumlu tutmaktadır. Türk devletinin  TRT Şaşına katılan KDP yanlıları aynı AKP gibi yaşanan çatışma ve ölümlerden dolayı Kürt Özgürlük Hareketi'ni suçlamaktadırlar. 

AKP, Kürt halkının Özgürlük Hareketi'ni ezmek için en büyük desteği KDP’den almaktadır. Öyle ki, bu saldırılarına meşruiyet olarak en fazla da KDP'nin desteğini göstermektedir. Bir parçada bu kadar zulüm olsun, ama buna ses çıkarılmasın! Bakurê Kurdistan’da yapılan zulme karşı Güney Kürdistan'da görülen sessizliğin nedeni KDP'nin politikalarıdır. Özellikle KDP'nin yayın organları AKP'nin zulmünü göstermemek için büyük bir çaba göstermektedirler. Hatta PKK'yi sorumlu tutan bir yayıncılık yapmaktadırlar. AKP ve MİT böyle istediği için KDP basını böyle bir yayıncılık yapmaktadır. 

Kürt halkının tüm Ortadoğu'da büyük kazanımlar elde etme imkanın ortaya çıktığı bir dönemde KDP’nin Ortadoğu'da Kürtlerin hak elde etmemesi için özel çaba gösteren ve Kürt karşıtlığında öncü olan AKP ile yürüttüğü ilişki bugün Kürt karşıtlığı ve Kürt’ü en fazla ezmeye yönelik ilişki haline gelmiştir. Tarih, KDP'nin bu politikasının gafletten öte olduğunu yazacaktır. Hatta KDP bu politikaları nedeniyle iflah olmayacaktır. Çünkü her zaman bu politikanın yüküyle yaşayacaktır. 

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.