KDP ve Kürt Ulusal Kongresi

Haberleri —

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’ye hitaben yazdığı mektup, 11 Şubat günü Barzani’nin eline ulaştı. Öcalan’ın mektubunda öne çıkan en önemli konulardan bir tanesi çalışmaları geçen yıl başlatılan, ama çeşitli nedenlerden ötürü duran Kürt Ulusal Kongresi’nin hazırlıklarının yeniden başlanmasıydı. Ki, bilindiği üzere Kürt Ulusal Kongresi’nin belli olmayan bir tarihe ertelendiği Hazırlık Komitesi tarafından duyurulduğunda, ertelenme nedeni olarak Kongre modeli, başkanlık sistemi ve delegasyon dağılımı gibi bir takım teknik nedenler gerekçe olarak gösterilmişti. Bu sorunların en başında da Barzani’nin Kongre modeline ilişkin olarak kendisinin tek başına başkanlığını esas alan bir modeli dayatması geliyordu.
Öcalan’ın mektubunda, içeriği basına her ne kadar açıklanmamış olsa da sızan bilgilere göre, tüm bu sorunlara ilişkin olarak orta bir yol önerdiği hatta Barzani’nin kongre başkanlığını dahi kabul ettiği dile getiriliyor. Öcalan bu hamlesiyle Kongre’nin toplanamamasına ilişkin olarak topu Barzani ve Kürdistan Demokrat Partisi'nin (KDP) sahasına attı. Artık bu saaten sonra eğer Kürt Ulusal Kongresi çalışmalarına yeniden başlanamazsa bunun tek sorumlusu KDP ve Barzani olacaktır.
Fakat Kürt Ulusal Kongresi çalışmalarının tıkanmasının esas nedenin kongre hazırlıklarındaki bir takım teknik hususlar olmadığı da aşikardı. Temel sorun KDP’nin ulusalcı bir siyaset izlemek yerine dış güçlere dayarak Kürtler üzerinde egemenlik kurma çabasıdır. Bu durum Rojava’ya yönelik takındığı tutumda çok bariz bir şekilde görülüyor. Federal Kürdistan Bölgesi yönetiminin aracılığıyla Aralık sonunda Hewler’de Rojavalı partiler arasında yapılan görüşmede Semalka sınır kapısının açılması kararlaştırılımış ve Bölge hükümeti de Rojavalı partilerin bu kararını kabul etmişti. Buna rağmen hala Semalka sınır kapısı halkın ihtiyaçlarını karşılamasına el verecek düzeyde açılmış değil. Daha doğrusu KDP sınır kapısından geçişlere ilişkin olarak keyfi bir yaklaşım sergiliyor ki, kapının PYD aleytarlığı şeklinde kullanılmasına neden oluyor. Zaten geçen hafta içinde Federal Kürdistan Yönetimi Sözcüsü Sefin Dizayi ve Hükümetin Dışilişkiler Sorumlusu Felah Mustafa (her ikisi de KDP yetkilisi) ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarda Rojava’da ilan edilen Demokratik Özerklik'i kabul etmediklerini ve ilişki kurmayacaklarını dile getirmeleri bu durumun açıkça itirafıdır. 
KDP’nin ulusalcı bir siyaset izlemediği sadece Rojava sorununda hissedilmiyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik yapılan uluslararası komplonun kınamalarında da bu durumu açıkça görmek mümkün. KDP uluslararası komplonun içinde yer alan devletlerle ilişki kurarak Kürtler üzerinde egemenlik sağlamaya çalıştığı için bu devletlerin kınandığı hiçbir gösteri ya da açıklamaya katılmıyor. Oysa ulusalcı bir siyaset izleyen bir parti olsa, tutuklanan her kim olursa olsun, bir Kürt liderine karşı yapılan hiçbir komplo karşısında sessiz kalamaz. Ama KDP, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik geliştirilen uluslararası komplo hususunda, Güney Kürdistan’daki tüm parti ve örgütler komployu kınamalarına rağmen, ulusalcı bir tutum içine girmedi. Üstelik Kürtler arasında bu komployu kınamayan tek parti konumunda olmasına rağmen.
Üstelik KDP’nin Rojava ve Kürt Halk Önderi Öcalan yönelik geliştirilen uluslararası komplo konusunda dışa vuran ulusalcı olmayıp, dış güçlere dayanan siyaset anlayışı hiçbir Kürt partisini hoşnut etmiyor. Ne PKK ne YNK ne Goran Hareketi ne de İslami partilerin hiçbiri KDP’nin bu tutumu doğru buluyor. Hatta tam tersine KDP’nin Türkiye başta olmak üzere bir takım dış güçlere dayanarak siyaset yürütme yaklaşımı KDP’yi Kürt siyaseti ve Kürt halkı arasında teşhir ediyor ve yalnızlaştırıyor. Kürt siyaseti içinde kendisini bu kadar yalnızlaştıran bir gücün Kürt ulusal birlikteliğinin öne çıkacağı bir kongrenin toplanmasını ve tüm partiler hakkında bağlayıcı kararlar almasını isteyip istemeyeceği tabi ki kuşku götürüyor.
Dış güçlere dayanarak kendi halkı üzerinde egemenlik kurmanın siyaset anlayışı tarih boyunca Kürtlerin hiç de yabancısı olmadığı bir siyaset anlayışıdır. Kürtlerin tarih boyunca her daim kaybetmesine neden olan bu siyaset anlayışı Kürt tarihindeki yenilgi ve soykırımların da en temel sorumlusudur. Kürtlerin yaşadığı bu soykırımların en önemli nedeni de ulusal birlikteliğin yaratamamış olmasıdır. Ki, KDP’nin siyaset anlayışı da klasik Kürt siyasetini aşmayan, ulusal birlikteliğe zarar veren ve Kürt Ulusal Kongresi’ni istemeyen bir yakalaşımdır. Bu anlayış aşılmadıkça Kürt Ulusal Kongresi’nin toplanması bir yana Kürtler açısında tarihin bir kez daha tekerrür etme riski dahi bulunuyor.
paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.