Kelebek

Kelebek (Papillon-kısaca Papi), gelecek ideali olan, ‘düşünce sabıkalısı’ bir gençtir ancak işlemediği bir suçtan ömür boyu kürek cezasına çarptırılırCezayı haketmediğini düşünen Kelebek lakaplı Henri Charriere için kaderine boyun eğmek söz konusu bile değildir. Bu yüzden ilk günden düşündüğü tek bir şey vardır: Kaçmak.
Rewşan DENİZKelebek romanında, 1933 yılında polis kumpasıyla işlemediği bir cinayet suçundan kürek cezasına çarptırılan Fransız bir özgürlük mahkumunun gerçek yaşam öyküsü anlatılıyor.
Hikayenin kahramanı bizzat yazarın kendisidir: Henri Charriere.
Yaşadıklarını, özgürlüğe kavuşmasından tam 22 yıl sonra, 1967 yılında yazmaya karar verir. Mahkeme günlerinden Venezuella'da özgürlüğüne kavuştuğu günlere dek anılarını on üç defterde toplar. Ancak anılarının basılıp basılmayacağından emin değildir. Zira o dönemde cezaevi anıları ve bu içerikte kurgu hikayeler çok fazladır. Yazmayı bilmek kadar okurun, kahramanın yaşadığı şeyleri sanki oradaymış gibi görüp, hissetmesi önemlidir. Bu yönden Charriere’nin şansı yüksektir. Romanda hiçbir abartıya kaçmadan sadece kendi yaşadıklarını anlatır. İki ay içinde on üç defter doldurup, romanın müsveddelerini bir yayıncı olan Jean Pierre Castelnau’ya gönderir.
Mahkumların ve cezaevi yöneticilerinin tümünün adlarını değiştirmek, bazı anlam karışıklıklarını ve devrik cümleleri düzeltmek dışında yazıma dokunmadığını belirten Castelnau, kitabın muazzam akıcılığına dair; “Serüvenlerini yazmayı bir kere bile düşünmemişti: O bir eylem, hayat, sıcaklık adamıydı; kurnaz bakışlı, sıcacık. Biraz hışırtılı, güneylilere özgü sesiyle saatler boyu dinlenebilirdi. Evet dinlenebilirdi, çünkü Charriere eşine rastlanmayacak kadar güzel anlatıyordu; bütün iyi hikayeciler gibi. Ve mucize gerçekleşti: Her türlü edebi ilişki ve hırstan arınmış (bana yazdığı mektupta şöyle diyordu: ‘Serüvenlerimi size yolluyorum, meslekten birine yazdırırsınız.’ Yazıları, dostlarına hikaye anlatırmış gibi; Charriere sanki karşınızda görülüyor, hissediliyor, yaşanıyor ve bir sayfanın sonunda tuvalete gittiğini yazmaktaysa (kürek cehenneminde tuvalet, çok önemli ve sayısız faydalar sağlayan bir yerdir) sayfayı çevirmek zorunda kalıyorsunuz. Tuvalete giden o değil, sizsiniz” diyor ve ekliyor: “Çünkü Charriere bir tarih eseri yazmak istemedi, günü gününe, yaşadığı gibi, tüm katılığı ve inancıyla capcanlı bir gerçeği kağıda geçirdi.”
Roman yayınlanır yayınlanmaz bütün dünyada büyük ilgiyle karşılandı. ABD başta olmak üzere Fransa ve Almanya'da milyonlarca sattı. Yazarına da altmışından sonra büyük bir servet kazandırdı.
Romanın yarattığı etkiden sonra yazar, Kelebek’in devamını da getirdi. Banko adlı kitapta topluma nasıl yeniden karıştığını, özgürlüğüne kavuştuktan sonra neler yaptığını ilk kitabı kadar sürükleyici tarzda anlattı.
Fransa'nın o yıllardaki hukuk sistemine ağır bir eleştiri olarak da ün kazanan Kelebek romanı, 1973 yılında aynı isimle sinemaya da uyarlandı. Başrollerini Steve McQueen (Papillon) ve Dustin Hoffman’ın (Louis Dega) paylaştığı filmde her iki oyuncu da profesyonelliklerini yarıştırdı. Henri Charriere, Jamaika’daki çekimleri izledi ancak Temmuz 1973’te, filmin düzenlenmesi ve yayınlanmasından birkaç ay önce akciğer kanseri sebebiyle öldü. Projenin bittiğini göremedi.
Kült otobiyografik roman, 2018’de de Franklin J. Schaffner yönetmenliğinde yeniden sinemaya uyarlandı. Orijinalinde Steve McQueen'in hayat verdiği 'Henri Papillon Charriere' karakterini Charlie Hunnam, Dustin Hoffman'ın hayat verdiği 'Louis Dega' karakterini ise Rami Malek canlandırıyor. 2018 yapımı 'Papillon' filmi, 24 Ağustos 2018’de vizyona girdi.
Kitabın öyküsü
Kürek cehenneminden kurtuluşun olağanüstü öyküsü şöyle: Kelebek (Papillon-kısaca Papi), gelecek ideali olan, ‘düşünce sabıkalısı’ bir gençtir ancak işlemediği bir suçtan ömür boyu kürek cezasına çarptırılır.
Cezayı haketmediğini düşünen Kelebek lakaplı Henri Charriere için kaderine boyun eğmek söz konusu bile değildir. Bu yüzden ilk günden düşündüğü tek bir şey vardır: Kaçmak. Bunun için yapılacak ilk iş, cezaevinde bulunan ve gelecekte birlikte kaçmayı kabul edebilecek adamlarla ilişki kurmaktır. Kelebek, 15 yıl kürek cezasına çarptırılan zengin ama savunmasız Dega’yı seçer. Ancak Dega, kaçış yerine deli numarası yapıp 10 yılla paçayı kurtarma derdindedir. Zira kürek cehenneminden kaçmanın yolunun olmadığını 5 veya 7 yıl ceza çektikten sonra Fransa’ya dönen kürek mahkumlarından duymuştur. Gidecekleri adalardaki ceza kolonisini şöyle tarif eder:
“Guyana korkunç bir yerdir. Her yıl mevcut mahkum sayısının yüzde sekseni yok olur. Yeni bir kafile eskisinin yerini alır, her kafiledeki mahkum sayısı da bin sekiz yüz ila iki bin arasındadır. Cüzzama yakalanmazsan öldürücü sarı hummaya tutulursun. Bütün bunlardan paçanı kurtarsan bile kıçında sakladığın para dolu tüpü almak için ya da kaçmaya çalıştığın esnada öldürülürsün.”
Kaldığı tüm hapishanelerde Kelebek’in siciline, ’doğru yola dönmesi imkansız, mahkumlar arasında isyan çıkarıp elebaşılığını yapabilecek, nereye gönderilirse gönderilsin hep kaçmaya çalışacak, disiplinli fakat dostları arasında büyük saygı gören biri’ diye işlenir.
Kaçış denemelerinden birinde modern sistemin ‘insan yiyen’ uygarlığının ötesinde bir yerlerde insani bir felsefe ve üstün bir uygarlıkla tanışır. Kızılderililer'in, cüzzamlıların, yoksul balıkçıların uygarlığıyla…
Kaçışa teşebbüs ettiği için getirildiği bir ceza kolonisi olan Saint Joseph Adası’nda iki yıl hücrede yatacaktır Kelebek. Burada mahkumları topluma kazandırma çabası yoktur. Adada geçerli tek yönetmelik konuşmamaktır. Duvara vurarak haberleşirken yakalanırsanız bile ağır cezalara çarptırılır, ağır bir hastalığa yakalanmadığınız müddetçe revire giderseniz cezalandırılırsınız. Sigara içmek bile yasaktır. Bu adaya atılan mahkumlardan biri bile kaçmamış. Kelebek’in, iki yıl boyunca kaldığı beş adımlık hücreden sağ çıkması bir mucizedir. Tavanlardan sarkıp yere düşen koca çiyanlarla başa çıkması, ‘insan yiyen’ bu yerden kurtulabilmesi büyük bir iradeyi gerektirir ancak beslenmek de hayati önem taşımaktadır. Hücrede iki yıl süre boyunca her sabah kahve ve ekmek, her öğlen içinde 100 gramı bulmayan bir et parçasının içinde yüzdüğü kaynar su verilir, akşamları ise mercimek çorbası. Bazen mercimeğin yerini kuru ya da taze bezelye, kuru fasulye veya pirinç alır.
Bu beslenme tarzıyla bir mahkûmun sağ çıkması zordur. Bu nedenle dostu Dega, satın aldığı bir mahkûm aracılığıyla bir süre sonra ona her gün kenefin içine beş sigarayla bir Hindistan cevizi gönderir. Ancak cezasını yarıladığı yıl, kenef kovasının içine sigara ve hindistan cevizi koyan mahkûm suç üstü yakalanır. Bu, Kelebek’e pahalıya ödetilecektir. Yemek oranı yarıya indirilmiştir. Ölüden beter bir halde hücreden sedyeyle çıkarıldığında Dega ve diğer dostları yaşadığına şaşıracaktır.
Bu kez götürüldüğü Salut adasındaki kaçış denemesi de başarısızlığa uğrayınca cezası, 8 yıl hücreye kapatılmak olur. Kelebek bu kez de sağ çıkmanın hesabını yaparken, bir doktor sağlık nedenleriyle 19 ay sonra cezasının kaldırılmasını sağlar.
Kelebek, bu şekilde tam sekiz kaçış teşebbüsünde bulunur, ancak sonu bir adadan diğerine, bir cezaevinden diğerine sürgün edilmek olur. Artık yeni yönetmeliğe göre bir dahaki kaçışın cezası ölümdür, ancak Kelebek’in ölüm cezasına çarptırılacağı için korkup kaçmaktan vazgeçmeye niyeti yoktur.
Kendisini Salut adalarından en küçük ve en kuzeyde aynı zamanda en tehlikeli yer olan ‘Şeytan Adası’na naklettirir. Üç yılın ardından buradan bir şekilde kaçmayı başarır. Nasıl mı?
Kelebek, bir şeyi başarmak için asla pes etmemeyi, iradenin sınırsız olduğunu ve umutla mücadele etmeyi öğreten müthiş bir roman.
Güney Amerika Kıtası'nın kuzeydoğu ucundan 10 km uzaklıkta bulunan Salut Adaları (Iles du Salut), 1856’dan 1955'e kadar Fransız ceza kolonisine ev sahipliği yapan eski bir adacık üçlüsüdür. Saint Joseph, Royale ve Şeytan adalarından oluşuyor. Şeytan Adası (Île du Diable) siyasi mahkumlar içindi. Burada tutulan mahkumların yüzde 75’i sert muameleler nedeniyle yaşamını yitirdi.
