Kelebek etkisi

Bu hafta gündemde yer tutan haberlerden birisi İşçi Partisi’nin 2015’de yapılacak seçimler için vaatlerini adım adım basına açıklamaya başlaması oldu. İngiltere siyasetinde ana muhalefet partisi, hükümetin yapısına benzer bir şekilde gölge bir kabine oluşturarak hükümetin politikalarını takip etmekle yükümlüdür. Mevcut durumda ana muhalefet partisi konumunda olan İşçi Partisi’nden gölge başbakan yardımcısı Ed Balls, yaptığı basın açıklamasında iktidara gelmeleri durumunda en yüksek vergi oranını yüzde 50’ye çıkaracaklarını açıkladı.
İngiltere’de mevcut vergilendirme sistemine göre her birey, içinde bulunulan vergi yılında kazandığı gelirlerin miktarına göre değişen yüzdelerde vergi veriyor. Örneğin ilk kazanılan 9440 Sterlin için hiç vergi vermek gerekmiyor. Bu miktardan daha fazla kazanılan gelirler için vergi oranı ise yüzde 20, yüzde 40 ve yüzde 45 olarak üç dilime ayrılıyor.
Bundan önceki dönemde iktidarda olan İşçi Partisi hükümeti, en yüksek vergi dilimini yüzde 50 yapmıştı. Yani yıl içerisindeki geliri 150,000 Sterlini geçen kişilerin, bu rakamı aşan gelirlerinin yüzde 50’sini devlete vergi olarak vermeleri gerekiyordu. 2010 yılında yapılan seçimlerde iktidara gelen Muhafazakar Parti, zenginlerin çıkarlarını koruma misyonuyla bu yüzde 50 vergi dilimini yüzde 45’e düşürdü. Gerekçe olarak da yüksek gelirli yatırımcıları ürkütmemekten falan bahsetmişti.
İşçi Partisi’nin yüzde 50 vergi dilimini yeniden yürürlüğe sokma vaadi sendikalar tarafından memnuniyetle karşılandı. Toplumdaki sosyal adalet hissiyatının güçlenmesi açısından, daha fazla kazanan insanların daha fazla vergi vermelerinin iyileştirici bir etkisi olacağını belirten sendika temsilcileri, İşçi Partisi’nin politikalarını oluştururken yeniden emekçi kesimleri dikkate almaya başlamasının da diğer olumlu bir gelişme olduğunu ifade ettiler. Bazı finansal kuruluşlar ve özellikle Muhafazakar Parti’ye yakın sermaye grupları ise bu açıklamayı eski usul sosyalist politikalara dönüşün sinyali olarak nitelendirdiler ve sermayenin bu ülkeden uçup gideceğinin göstergesi olarak tanımladılar.
Aslında sermayenin vergilendirilme şekli, özellikle Batı Avrupa’da uzun süredir gündemde olan konulardan birisi. Hatırlanacağı üzere Fransa’da da sadece iki seneliğine çıkarılan geçici bir yasayla, yıllık geliri 1 milyon Euro’yu aşan bireylerin vergi dilimi yüzde 75’e çıkarılınca adeta fırtınalar kopmuştu. Zenginlerin ülkeden kaçıp gideceğine ve ekonominin hızla çökeceğine dair tehdit cümleleri yine ortaya saçılmıştı. Bu zenginlerin uçup gidebilecekleri yerin neresi olabileceği ise henüz öğrenilemedi, zira Batı Avrupa’da vergi oranı çok düşük olan gelişmiş bir ekonomi neredeyse kalmadı. Gerçi Fransız aktör Gerard Depardieu, sansasyonel bir açıklamayla Rus vatandaşlığına geçerek Putin’i sermaye dostu bir insan olarak övmüştü geçen sene. Haksız da sayılmazdı, Putin’in Rusya’sında neredeyse her şey oligarklar ve sermaye sahipleri için kolay olacak şekilde tasarlanmıştı. Ama Putin’in neredeyse tek bir elden yönettiği imparatorluğunda zengin bir insan olarak yaşamak ise yarının ne getireceğini bilmemek anlamına geliyor. Zira Putin’in bir dönem sevip milyoner yaptığı birisini sonraki dönem ömür boyu hapse attırdığı da görülmemiş bir şey değil.
Hatta sırf Rusya’da haksız bir şekilde kazandıkları rantları kaybetme korkusuyla Londra’da milyonlarca Sterlinlik evlere yatıran Rus işadamları ya da oligarklar yüzünden Londra’daki ev fiyatları bile astronomik rakamlara çıkmıştı. Görüldüğü üzere her olgunun birbirini tetiklediği küreselleşen sermaye dünyasında, bir ülkedeki ekonomik dengesizlik ve aşırı rantlaşma, artık sadece o ülkenin emekçilerini etkilemekle kalmıyor. Rusya örneğinde bahsettiğim gibi oradaki gelir dengesizliği, İngiltere’nin emekçilerinin bile sırtına bir yük olarak binebiliyor. Bu yüzden sermayenin palazlanmasının önüne geçilmesi daha da önem kazanıyor. yüzde 50 vergi dilimi İngiltere ekonomisi için düşünüldüğünde nispeten basit bir adım aslında. Daha da önemlisi bunun küresel anlamdaki olumlu etkileri. Eskiden olduğu gibi ‘zenginin malı züğürttün çenesini yorarmış’ deyip geçmeyelim artık. Konuşalım zenginin mallarını, olan çenelerimize olsun, haklarımıza değil.
