Kemal Pir’i anlamak!


PKK’nin önder kadrolarından Kemal Pir, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişinde 50. günlere gelindiğinde gözlerini kaybeder. İlk başlarda hiç kimse fark etmez Kemal’in gözlerinin işlevini yitirdiğini; o da kimseye bir şey demez. Sonra ölüm orucu süresince formalite gereği sağlık kontrolü yapan doktor durumu fark eder. Kemal’e “daha geç olmadan müdahalede bulunursak, ölüm orucundan dönersen, yemek yemeye başlarsan gözlerini kurtarabiliriz” der ve inat etmemesini söyler. Kemal Pir doktordan bu sözleri duyunca büyük bir öfkeyle, hırsla, nefretle, hınçla yumruğunu sıkıp demir parmaklıklara vurarak şöyle der: “Sen diyorsun ki Kemal’in düşünceleri olmasın, ideolojisi olmasın; Kemal düşünceleriyle olmasın, ama gözleri olsun! Yerin dibine batsın o gözler, o Kemal! Ben o gözleri istemiyorum! Kemal düşünceleri ve istemleriyle olmayacaksa o gözler de olmasın, Kemal de olmasın!”
Birkaç gün sonra eylem ve istemlerindeki kararlı duruşuyla ölüm orucunda şehadet mertebesine ulaşır.
Kemal Pir, onu kendisi yapan değerlerden vazgeçmektense gözlerinden ve fiziksel olarak kendisinden vazgeçmeyi yeğledi.
Bir öğün bile aç kalmaya değmez dedikleri ve kendilerinin alay ettiği düşünceler uğruna Kemal Pir ve Hayri Durmuşların ölüm orucuna girmesini kültürel soykırımcı sömürgeci Türk yöneticiler ve o zalimlerin yanındaki Kürt işbirlikçiler hiç anlamadı. En büyük kölelik de olsa kurulu düzenlerinin bozulacağı kaygısıyla susarak zalimlere tepkisiz kalanlar da anlamazlıktan geldi.
Evet, bugün fiziksel olarak aramızda değil Kemal ve geride, birlikte yola çıktığı arkadaşlarının anlatımlarından zihnimizde tasavvur etmeye çalıştığımız bir Kemal ve birkaç da resmi var; ama Kemal’in uğrunda canını verdiği düşünceler büyüdü, büyüdü öldürülmüş bir halkı diriltti ve bu halkın evlatlarından büyük fedailer topluluğu yarattı.
Artık Kemal Pir gibi onlarca Kürt genci “o düşünceler olmayacaksa biz de olmayalım” diyebilecek bir düzey ortaya çıkarıldı. Kemal ideallerinde ısrarlı oldu, büyüyerek yaşandı ve yaşatıldı. Ve binlerce Kemal ve Kemal ismi var şimdi Kürt toplumunda ve gerillada. Çocuklar Kemal Pir’in kahramanlık hikayeleri ve söylemleriyle büyüdü.
Peki, Kemal Pir, köhnemiş olanı kabul edip onunla yaşamayı kabul etseydi, zulme ve baskıya sesini çıkarmasaydı, devrimci düşüncelere sahip olmasaydı, bu düşünceler uğruna yaratmak istediği toplum için mücadele etmeseydi, idealleri için büyük eylem sahibi olmasaydı, gözünü de, canını da vermeseydi kaç kişi ya da kim tanırdı Kemal’i? Kemal Pir, Kemal Pir olur muydu?
Kürtlerin bir halk olarak var olmasını sağlayan PKK’nin öncü kadrolarından olan Kemal Pir, PKK’nin kök hücresinin en temel bileşenlerinden oldu. Kürtler bir toplum olarak onurluca yaşamak istiyorsa sıkıştıklarında, engellerle karşılaştıklarında her zaman yüzlerini Kemal Pir gibi öncülerine dönmelidirler. Çünkü Kürtleri yok olmaktan kurtaran ve özgürlük sevdalısı bir toplum haline getiren o önderlerdi ve bugün de kurtuluş yoluna ışık tutacak olan onların duruşundan öğrendiklerimiz olacak.
Ne yaptı bu önderler, nasıl öncü oldular? Hiçbir imkanın olmadığı, dört bir yanın düşman tarafından kuşatıldığı ve düşmanın kazandığını düşündüğü ortamda nasıl zafere ulaştılar? Kemal’e, duruşuna, eylemine bakmamız ve onu anlamamız lazım.
Önder Abdullah Öcalan’dan 5 Nisan 2015 tarihinden bu yana hiçbir haber yok. AKP iktidarı Kürt düşmanlığını Önder Apo üzerindeki uygulamalarla her fırsatta ortaya koymaktadır. Ancak 15 Temmuz darbe girişiminden sonra durum farklı bir boyuta ulaştı. İmralı’da görev yapan Subay ve Albaylar bir bir Fetullahçı diye tutuklandı. Peki, hükümet ne yaptı, her şey denetim altında, bir sorun yok dedi. Fetullahçıların ne kadar Kürt düşmanı olduğu biliniyor. İmralı’da ne yaptıklarını ya da sıkıştıklarında nasıl davranacaklarını kim nereden bilebilir ki!
Önder Apo sıradan biri değil ki, Türkiye’de en az 7 milyonun, dünyada ise 15 milyonun kendisi için Önder gördüğü ve o önderlik için kendini diri diri yakma dahil her türlü eylemi yapmayı göze aldığı bir kişiliktir.
KCK Yönetimi önderliklerinin sağlığı ve güvenliği konusunda kaygılarını dile getiriyor, acilen ailesiyle bir görüşme imkanın yaratılması gerektiğini söylüyor, ama yüzeysel cevaplarla geçiştirilmeye çalışılıyor. Kim inanır bu cevaplara?
Kaldı ki görüşmenin yaptırılmaması bile kuşkuların haklı nedenlerini daha da arttırmaktadır. Ortada bir sorun yoksa neden acilen bu kuşku ve kaygıları ortadan kaldıracak girişimlerde bulunulmuyor, görüşmenin yapılmasına imkan sağlanmıyor?
Herhalde AKP hükümeti, Kürt toplumundaki tepki azlığına bakınca söylenenleri, talepleri görmezlikten geliyor. Önderliğin sağlığı ve güvenliği konusundaki kaygıların propagandaya dönüştürüldüğünü söyleyerek işin içinden sıvışmaya çalışıyor.
Kürt toplumu Önderliğine sahip çıkmalıdır. Hükümet yetkilileri ne derse desin, hangi yaklaşımı gösterirse göstersin, biz niye devlet böyle yapıyor diye yakınamayız. Hükümete, devlete o sözleri tutumlarımızla biz söyletiyoruz. O dönemsel devlettir, Kürtleri soykırıma uğratmayı tamamlamak için elinden gelen her şeyi yapar. Çünkü Kürt düşmanıdır. Düşmandan da medet umulmaz, direnişle dize getirilir. Önderlikle görüşme yaptırılmıyorsa, dil ucuyla geçiştirici şeyler söylenebiliyorsa bu cüretin tutumumuzun yetersizliğinden alındığını bilmemiz gerekir.
Kemal Pir olsaydı ne yapardı, nasıl yaklaşırdı? Herhalde o da dönüp kendisine bakacaktı. Bizim de kendimize bakmamız lazım; Önderliğimizden kaygı duyuyorsak, devlete sadece sözlü olarak “Kürt Halk Önderini ailesi ve İmralı heyetiyle görüştür” dememiz yeterli değildir. Durduğumuz yerde ya da cılız eylemlerle bu tür şeyleri söylememiz bir karşılık bulmaz. Sadece kulağa hoş gelen sözler olarak kalır. Kuşkusuz sözler de çok değerlidir, ama eyleme geçilirse, karşımızdaki gücü, düşmanımızı istemlerimizi gerçekleştirme yönünde zorlamış oluruz. Görüşme de, özgürlük de öyle sağlanır. Yoksa kim kaygıları dikkate alır?
Kürtler Kemal Pir tarzıyla direnirse, bizim irademiz yok sayılacaksa, önderliğimiz üzerinde tehdit devam ederse ve özgürlüğüne kavuşmazsa bizim de olmamızın bir anlamı yoktur, pratiği ortaya koyarlarsa o zaman her şey değişir. O zaman Hükümet bekçi olarak elinde bulundurduğu anahtarları verir ve hakikat kapısını aralamak zorunda kalır. Her şey eylemle olur. Bazen oturarak, bazen yürüyerek, bazen konuşarak, bazen susarak, bazen kırarak, bazen başka yollarla, ama her şey eylemle olur. Kürt halkı toplum olduğunu ortaya koyup önderliği konusundaki hassasiyetini ortaya koymazsa, bu uğurda her şeyi göze alacağını ortaya koymazsa düşman her şeyi geçiştirir gider. Zamanla da Kürtleri yok eder.
Varlığımızla ilgili sorunlara Kemal Pir tarzıyla yaklaşmamız gerekir. O olsaydı nasıl yaklaşırdı, ne yapardı? Onu anlamamız gerek.
Rohat Baran
