Kılıç Ali’nin Anıları’ndan notlar

Kılıç Ali’nin anılarında ‘Kürt değerinin’ mevcut kurmaylarca nasıl görüldüğü kadar Mustafa Kemal biyografisinde, savaş anında ve kemalizmin inşa sürecinde de nasıl gösterildiğini az çok kavrayabiliyoruz. Kılıç Ali gibi, Mustafa Kemal’in sağ kolu olan bir asker bürokrat, İstiklal Mahkemesi yargıcı ve mebusun yıllar sonra yazdıkları neredeyse Mustafa Kemal diktesi şeklinde okunmaktadır.
Teknik devrim yeryüzüne yayılmış ve realitesine dayanarak yeni bilgi türlerine yol açmaktadır. Tek kutuplu dünya sadece politik sahnede değil, bireysel ve bürokratik algılarda da çözülmektedir. Tarih ve bilgi artık teorik manifestolar, nutuklar ve ütopik çekiştirmeden ziyade net, ortada ve canlı yayınla çeşitlenmektedir. Elbette hala pek çok şey birey ve guruplar için asparagas haber sathındadır. Ancak söz konusu toplum, bürokrasi, devletler diplomasisi olunca bilginin niteliği her zaman yaptırım gücü taşır. Bu nedenle bireyin tarihi kendi mezarlığında biter ama, toplum ve devletlerin tarih bilgisi yoluna devam eder.
Nihayet içinden geçtiğimiz yeni asırda da bireylerin fenomenliği kısa olurken, kültürel, sosyal ve coğrafik fenomenlerin geliş gidişi tarihin çehresini değiştiriyor. Yirminci asrın başında tarihin çehresi Ortadoğu’da değişti ve bu Kürdistan’ın çerçevesi yıkılarak oldu. Onlarca yeni devlet şematize edildi. Bunlar içinde Kürtlerin kaderini çok ilgilendiren Cumhuriyet Türkiyesi oldu. Zira hem coğrafik hem de toplumsal geçişkenlik açısından Kürtlerin çoğunluk olup çoğunlukla direndikleri yer de burasıdır. Çok sayıda Kürt isyanı gerçekleşti, çoğu kanlı bir şekilde bastırıldı ve Kürt depolitizasyonu belli planlar dahilinde durmadan işledi. Kürtler, iç-dış engeler yüzünden bu işleyişi günümüze kadar durdurabilmiş değil. Koçgiri, Şeyh Said, Zilan ve Ağrı isyanı gibi mekan ve kitle katliamıyla sonuçlanan olayların bugün bile belgeleri açıklanamamıştır.
Müfredatla parlatılan ama müfreze ile dayatılan o korkunç yılları anlamak, yazılan tarih serisini irdelemek bir fantaziden ziyade fikri zamanın gereğidir. Bu zaruret Kürtleri tarihini öğrenmeye davet ederken, Türk tarihinide yeniden yorumlamaya, orda ki çekirdek rejimi bilmeyi getirmektedir.
Bilindiği gibi Balkan imparatorluklarının dağılması sonrası Osmanlı’nın bürokratik ve askeri yapısına ilk çiviyi İttihat ve Terakki gurubu, cihan harbi sonrası idari ve politik çiviyi de kemalist kurmay ekip vurmuştur. Bu vuruş yeni bir devlet kadar, yeni bir Türlük sözleşmesine endekslenmiş ve Kürdistan’daki hayat bugüne dek kendine gelememiştir. Bu sözleşmeden dolayı cumhuriyet şüpheden yakasını kurtaramamış, Kürt gerçeğinden sıyrılamamıştır.
Her ne kadar Kürt politik çevrelerle, ılımlı kemalistler, arada bir kimi tarihi referanslar ortaya atıp cumhuriyet ve Kürtlerin kader birliğinden dem vursada, kemalist kurucu kadrolarca çizilen ulusal kader yazımı içinde buna dair bir ize rastlamak pek mümkün görünmüyor.
Bu mümkünsüzlüğü açık, duru ve birinci elden savunan, Mustafa Kemal ve inkılaplarının kara kutusu sayılan “Kılıç Ali’nin Hatıraları” adlı kitapta bir kez daha görmek sürpriz olmasa da ortadaki barışma süreçlerinin neden-niçin çöktüğünü anlamamıza biraz daha vesile oluyor. Kılıç Ali’nin anıları ölümünden sonra yayımlanmasına rağmen geçmiş dönemin tarihe dönüşmüş kişi ve olaylarına yakınlığı bakımından yarı resmi bilgi niteliğindedir.
Kılıç Ali’nin anılarında ‘Kürt değerinin’ mevcut kurmaylarca nasıl görüldüğü kadar Mustafa Kemal biyografisinde, savaş anında ve kemalizmin inşa sürecinde de nasıl gösterildiğini az çok kavrayabiliyoruz. Kılıç Ali gibi, Mustafa Kemal’in sağ kolu olan bir asker bürokrat, İstiklal Mahkemesi yargıcı ve mebusun yıllar sonra yazdıkları neredeyse Mustafa Kemal diktesi şeklinde okunmaktadır.
Kitap gerçekten kamuoyuna yansımamış anılarla doludur. Kitabı iki temel fikre dayandırmak mümkündür. Birincisi kısımda kurucu meclise kadar sahada kullanılan etnik ve dini unsurların meclisin meşrutiyeti sağlandıktan sonra ki tasfiyeleri, diğer kısımda Mustafa Kemal’in biyografisi. İstiklal Mahkemelerinin kuruluşu, işleyişi, Halk Fırkası, Komünist Parti ve Serbest Halk Fırkası’nın Mustafa Kemal’in direktifleriyle kuruluş ve tasfiye süreci detaylıca ele alınmaktadır. Kitap Kürt realitesine, sorununa da herhangi bir kabul ya da vurgu taşımamaktadır. Bütün süreç iç politik gelişmelere odaklanmış ve Mustafa Kemal’in otoritesine takılan pek çok kişi ve olayın nasıl sonuçlandığı üzerinden kaleme alınmıştır.
Kitapta Dersim ve Şeyh Said isyanlarına dair belirlemeler Kürtsüz resmi kalıpla işlenirken, isyanların nasıl o kadar kanlı bastırıldığı da satır aralarından kendini belli etmektedir. Şeyh Said isyanı Serbest Halk Fırkası’nın yarattığı dinci hava eksenine sokulurken Dersim katliamına dair tespit ise şöyledir. “Yıllardan beri askerden kaçan, hırsızlık yapan, adam öldüren ve hükümete karşı silahla gelmeyi alışkanlık haline getiren Dersimlileri silahsızlandırarak, cumhuriyet kanunlarına itaata mecbur etti” taltifiyle Celal bayar takdir edilmektedir.
Bunun dışında Kürt kelimesine de Kürt realitesine rastlamak pek mümkün değil neredeyse.
Kitabın Kürt inkarı kala dursun Ankara cephesinde Halk Fırkası’nın kuruluşuyla başlayan, Kazım Karabekir’in kopuşu ve muhalefete düşürülüşü de ilginçtir. Zira Halk Fırkası’nın iktidar partisi ilan edilmesi ve İnönü’nün başbakan olarak erkenden rakiplerini bertaraf etme girişimleri Türkiye’nin bugün bile kullandığı bir politik bir alışkanlıktır.
Kitapta herşeyi tasarlayan ve uygulayan bir Mustafa Kemal ile onun karşısında korkak, silik, kin tutan bir İnönü portresi karşımıza çıkmaktadır. İnönü’yü korkak bulan, hatta zaman zaman alaya alan, son kerte de onu azleden Mustafa Kemal’in şu sözleri ise İnönü’nün tarihte ki karizmasını sıfırlayan bir örnektir.; “Recep! Ben bir adamı alır yükseltirim. Fakat o hazmedemez durumu takdir edemezse ve bilhassa kerameti kendinden bilirse bir gün kaldırır atarım. Ve benim attığım adam, paçavra olur.” ve buna benzer sayısız alaycı anı notu Kılıç Ali tarafından özenle kitaba alınmış gibidir.
Kılıç Ali’ye göre, Mustafa Kemal, halk inkilaplar ve medya gücü üzerinden yol alırken İnönü bürokrasi ve Halk Partisi’nde güçlenmiştir.
Nihayetinde Mustafa Kemal’in Serbest Halk Fırkası’nı kurdurtarak İnönü’yü, hükümeti denetlemeyi düşündüğü defaatle kitapta tekrarlanmaktadır. Ha keza Mustafa Kemal’in muhalefet partilerinden beklediği disiplini bulamayınca Erdoğan misali partisinin başına geçmeyi düşündüğü de Kılıç Ali’nin anlatımıdır.
Yine İnönü’nün Kazım Karabekir’in kitabını toplatması, yakması ve bu kitaptan duyduğu korkuya dair Mustafa Kemal’in takındığı umursamazlık ve alaycılık okura ve tarihe bildirilmek istenircesine açıklıkla yazılmıştır.
Kitap bir anı kitabıdır elbette. Ancak toplumun kaderini ilgilendiren şahısların politik ve psikolojik ölçülerinin çoğu zaman binlerce hayata mal olduğuda tarihin tekraraladığı bilgidir. İsmet İnönü’nün Kürtlere karşı uyguladığı “Islahat ve İskan” programının Mustafa Kemal karşısında ve arkadaşları içerisinde geçirdiği karizmasız mevkiyle alakası var mı, yok mu elbette şimdilik bilinmiyor.
