Kimliklerinin peşindeki Kürt gençleri


‘Aaa sen Kürt müsün?’
1988 Bazîd(Doğ̆ubeyazıt) doğumlu yazar Alev Karaduman 1993 yılından beri İ̇stanbul’da yaşıyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitiren Karaduman’ın gazete ve dergilerde yazıları yayımlandı. Anlıyorum Ama Konuşamıyorum’da Karaduman, Kürdistan dışında Kürt gençlerinin büyüme hikayelerine odaklanıyor.
İşte büyüme hikayelerinden bazıları; “ ‘Aaa sen Kürt müsün, Kürtlere hiç benzemiyorsun’lar başladı. Neden? Güzelim diye mi? Kaşlarımı falan alıyorum diye mi? Nasıl olmam gerekiyor ki… Bir gün kantinde bir çocuk ‘Tuncelili misin hakikaten?’ deyip eliyle makineli tüfek kullanır gibi ‘dşın dşın’ sesleri çıkartmıştı.”
“Babam Türk olduğu için bizim evde Kürtçe hiç konuşulmadı, kiminle konuşacaktı ki annem? O yüzden benim için Kürtçe gizli saklının dili biraz. (…) onlar Kürtçe konuştuğunda kulağım üç kere fazla kabarıyordu.”
“Çoğu kez amcalar, teyzeler ‘Hadi oradan, neren Kürt senin? Böyle Türkçe konuşan, böyle giyinip kuşanan Kürt mü olur?’ diyorlardı. Kaşımın gözümün karalığını kullanıyordum en son silah olarak, ‘Bizim oraların kızıyım vallaha!’ diyordum.”
“Anlıyorum ama konuş̧amıyorum”, Batı’da, büyük şehir ortamında büyüyen Kürt gençlerin kimliklerini keşfetme hikayelerinden oluşuyor. Kendilerini türlü türlü eksikli hissedip, bir yandan da her şeye eleştirel bakarak. Bazen hüzünlü, bazen eğlenceli, bazen içine kapanmaya iten, öfkelendiren, bazen öğretici, olgunlaştırıcı bir kendini bulma tecrübesi…
Karaduman kitabında, birçok hikayeyi, gözlemlerine ve kendi arayışına katarak, heyecanla, hevesle anlatıyor.
“Em kî ne?”
Kitaba önsöz yazan Gülten Kaya Türkiye’de tarihin biriktirdiği kimlik sorunlarına vurgu yaparak , “Geçerli olan tek kimlikle, gerçek olan öteki kimlik arasında kendilerini parçalanmış̧ hissetmelerine rağmen geldikleri ülkeden önce bir baş̧ka yurdu terk ettikleri duygusuyla büyüyen kahramanlarımız kendi kimliklerini inş̧a ederken aynı zamanda bir bellek tazelemesi de yaparak 60’ların ekonomik göçünden ‘80 ve 90’ların siyasi göçüne kadar bir çeş̧it “sürgün” olma haline de yaklaş̧tırıyorlar okuru. Bu ortak bellekte 90’ların öncesi ve sonrasına, siyasi partilerden orduya, doğ̆udan batıya uzanırken dilin ölmediğ̆ini, kültürün kendinifarklı alana sürüklediğ̆ini görmek mümkün. Ayrımcılığ̆ın henüz bir insanlık utancı olarak kabul görmediğ̆i ülkede Batı’ya göçte entegre olma-olamama, reddediş̧ ile kabulleniş̧, suçluluk, bilinmeyen karş̧ısında duyulan korku, kabul görmeme endiş̧esi, alay konusu olma paniğ̆i, hor görülecekleri duygusu vb. ile isimlerinden renklerine, aksanlarından giyim tarzlarına kadar, onları travmatize eden ‘yeni hayat’ a dair tüm gerilimlerin toplamında iki soru var:
“Em kî ne?”, “Ez çi bikim?”Tarih biraz da bu sorularla birikiyor” diyor.
KÜLTÜR SERVİSİ
