Köklere dönmek: Satıcı


Tuğçe Yılmaz
Trump’ın bazı ülkelere uyguladığı giriş yasağı nedeniyle ABD’ye girişi sorun olan ve bu yüzden Oscar törenlerine katılmayarak Trump’ı protesto ettiğini bildiren Asghar Farhadi’nin son filmi The Salesman (Satıcı), 27 Ocak itibarıyla vizyona girdi. A Seperation (Bir Ayrılık) filmiyle dünya çapında tanınmaya başlanan Farhadi’nin son filmi Satıcı, yine birçok festivalden ödülle döndü ve film En İyi Yabancı Film dalında Oscar’a aday oldu.
Filmin hikâyesi
Arthur Miller’ın “Satıcının Ölümü” oyununu sahneye koyan tiyatrocu çift Rana ve Emad, Tahran’ın merkezinde yeni bir apartmana taşınır. Ancak çift, yeni taşındıkları yerin eski kiracısıyla ilgili sorun yaşar ve Rana, eve giren biri tarafından saldırıya uğrar. Emad, travmasını sessizce atlatmaya çalışan Rana’nın aksine intikam alma yolunu seçer ve yaşadıkları olay ikilinin hayatını dramatik bir şekilde değiştirir.
Yönetmenliğini ve senaristliğini Oscar Ödüllü İranlı yönetmen Asghar Farhadi’nin üstlendiği filmin başrolünde Shabab Hosseini, Taraneh Alidoosti ve Babak Karimi yer alıyor.
Kırılgan kadın, adalet sağlamaya çalışan erkek
Evli çift Emad ve Rana, hasarlı apartman dairelerinden başka bir daireye geçiş yapmak zorunda kalır. Bulundukları tiyatro grubundan bir arkadaşları onlara Tahran’ın merkezinde bir daire kiralar. Dairenin eski kiracısının hayatındaki ilişkiler Emad ve Rana’nın klasik bir aile gibi kurdukları ilişkilerini sekteye uğratır. Rana yaşadığı olayın şokunu atlatamazken kocası karısının yerine, karısının –aslında kendisinin– intikamını alma yolunu seçer.
Rana’nın başına gelenler izleyici için belirsiz. Birçok detay var ama pek çok detay da yok. Uğradığı saldırı nasıl bir saldırıydı, en başında bu sorgulanıyor. Saldırgan kimdi? Rana travmatize olduğu için mi polise gitmiyor, yoksa Emad’ın ima ettiği ya da kafasında kurduğu gibi cinsel bir saldırıya da mı uğradı? Saldırıdan sonra Emad, tamamen farklı bir insana dönüşüyor. Edebiyat, tiyatro ve sinema üzerine epey kafa yorduğunu ve bilgi sahibi olduğunu gördüğümüz Emad’ın, karısına yönelik saldırıdan sonra içindeki gelenekçi erkek ortaya çıkıyor. Modern görünümlü erkek, ahlâki akıl yürütmelere başlıyor. Kuruyor, kurcalıyor, takip ediyor, gerekirse şiddet uyguluyor. Olayın öznesi Rana ise her şeyden habersiz, travmasını atlatmaya çalışıyor. Saldırıyla birlikte Rana, aile içi konumundan uzaklaştırılarak tek özelliği “mağdur” olmak olan bir kadın gibi gösteriliyor.
Başarısız modernizmin hasarları
Tiyatro ilgisi hepimizce bilinen Farhadi’ye göre Miller’ın söz konusu oyununun en cazip yanı, hızlı dönüşüm ve ani modernleşme eğiliminin ara kuşakları nasıl yok ettiği ve bu hızlı dönüşümün altında aslında bir öz yattığı. İran’ın da hızlı ve ani dönüşümlere açık bir ülke olduğunu iddia ediyor, Farhadi. Bu dönüşümlerin altında kalan bireyin, bastırılmış ve tepeden inme modernleşmeye adapte olamadığı için benliğinin bir anda nasıl tuzla buz olduğuna değiniyor.
Entelektüel bir çevreyle gündelik yaşamlarını sürdüren Emad ve Rana, bir anda köklerine dönüyor. Bir erkek tarafından saldırıya uğrayan kadın, olanca kırılganlığıyla bir köşeye itiliyor ve tamamen edilgen kılınıyor. Erkek ise olayı bir “namus davasına” dönüştürüyor ve intikam almak için elinden geleni yapıyor. Bugüne dek sinema izleyicisine doğrudan bir mesaj vermeyen ve izleyiciye sırayla filmdeki herkesle empati kurdurmaya çalışan Farhadi, bu filmde biraz daha erkek bakış açısına yaklaşıyor. Olayın öznesi Rana bir kenara itiliyor ve Emad’ın yaşadığı buhranın tanıklığını izlemek kalıyor bize. Adaleti sağlayanın kim olduğu değil, kimliği ön plana çıkıyor. Güç durumda olan bir insana yardım etmek veya o güç durumdan kendine pay çıkarıp var olan durumun önüne geçmek, bu hikâyedeki düğüm yeri. Çözmek epey kolayken devreye giren toplumsal ahlâk ve ikiyüzlülük asla yakamızı bırakmıyor. Emad’ın yaşadığı gerilim bundan başka bir şey değil. İçselleştirilmemiş entelektüalizm ve modernizm, Emad ve Rana’nın ilişkisinin sonunu getiriyor. Filmin başında duvarları çatlayan ev de Emad ve Rana’nın ilişkisine dair büyük ipucu veriyor.
Satıcı tepeden inme modernliğin başarısızlığını gözler önüne seren başarılı bir hikâye ama gerçek manasıyla bir filmden çok bir hikâye. Sonu, aralardaki kopan bağlar, saldırganın cezalandırılması ya da cezalandırılmaması, yine izleyicinin inisiyatifinde. Farhadi bizi yine adalet duygumuzla yolun ortasında bırakıyor.
