Koyunların sessizliği

Haberleri —

Holocaust (Holokost) Antik-Yunanca bir deyimdir. Bütün anlamına gelen “holos“ ile yanık demek olan “kaustos“ kelimesinin yan yana birleştirilmesinden oluşmuş ve Hitler rejiminin Yahudi Soykırımına isim olmuştur.

Kırımın başlangıcı da, Holokost’u anma günüdür.

İtalya’nın Sicilya adasının Palermo şehrinde, geçtiğimiz aylarda iki lise öğrencisi, Holokost’u anma günü vesilesiyle ortaklaşa hazırladıkları ödevde, İtalya’nın göçmen karşıtı İçişleri Bakanı Matteo Selvini’ye Mussolini’ye benzetiğinde, farkında olmayarak bir sosyal patlamaya sebep oluyorlardı. Çünkü öğrenciler değil, ama ödevi veren öğretmen Rosa Maira Dall’Arian sorumsuzlukla suçlanıp 15 gün açığa alınma ve bu süreye ilişkin maaşının de kesilmesi cezasına çarptırılıyor, sosyal patlama da bu yüzden meydana geliyordu.

Ülkede genel grev çağrılarıyla ortalık bulanıyor, Sicilya‘da ise öğretmen ve öğrenciler dersleri boykot edip sokaklara çıkıyor, Palermo şehri Belediye başkanı da, öğrencilerin ödevini Belediyenin resmi internet sitesinde yayımlıyor, neyse ki öğretmenden özür dilenince, isyan büyümek üzereyken sönüyordu.

Bu ve benzeri haberler, ister istemez Türklerin insanlıkla menzillerini, dolayısıyla Kürtlere bakışlarını akla getiriyordu. Bütün Türklerin, bugünün en hızlı Türk ırkçıları olan Pontuslu dönmeler bile Kürtlerle, bir şekilde teması vardı. Onun için, bunlar işleri düştüğünde, “benim bir Kürt akrabam vardı“ diye söze giriyor, Yıldırım gibileri de, “köklerimde Kürtlük var“ yalakalığına yatıyorlardı.

Ama, Kürt dostluğu bir yere kadardı. O kerteden sonra alt beyinleriyle, ruhlarının orta yerine şırınga edilmiş ırkçı afyonun etkisi kendini gösteriyordu. Mesela, Kürtler Cizîra Botan’da diri diri yanarken kör bakıyorlardı. Şehirleri başlarına yıkılırken, onları karıncadan bile saymıyorlardı.

Kürtlerin liderleri, yetişmekte olan çocukları bir araya toplanıp zindanlara sürüklenirken, görmemek için arkalarını dönüyorlardı.

Binlerce Kürt genci, tıpkı 1980’lerde olduğu gibi hayatlarını ortaya koyarak zindanda işkenceye karşı duruyorlardı. Ajanslar, birçok esirin ölüm eşiğinde olduğunu, kimilerinin ise kan kusmaya başladığını haber veriyorlardı.

Ve ben, Palermolu öğretmene destek için sokağa çıkan İtalyan kitleye nazire, sokakta “hayır“ diyen bir tek Türk’ün sesini duymak istiyordum. Ama yoktu. Çünkü, alışkanlık haline gelip içe sinmiş Türk görüşü gereğince, Kürt eziyet çekmek için vardı. Ona her şey mübahtı.

Ayrıca, bunlardan herhangi bir beklenti, “abesle iştigal“di. Anası, babası, kardeşi ayak altındayken dönüp bakmayan, bir Kürt için, ses verebilir miydi?

Ne de olsa onlar, kötülüklere kör bakan “uyuyan güzeller ülkesi“ insanlarıydı.

İtalya’da bir öğretmen 15 gün görevden uzaklaştırılınca, toplumsal kıyamet kopuyordu. Ama Recep Erdoğan bir darbeyle faşizmi getirdikten sonra, emirnameler (kararname) dizisi ile 30 bini öğretmen, 83 bin kamu çalışanını işinden, mesleğinden atıyordu. Devamla, 62 tane gazeteyi, 1325 derneği, 16 Tv kanalını, 24 radyo, 19 dergiyi, 29 tane de yayınevi kapatıyordu.

Okunabilir nitelikteki üç-beş yazardan biri olan Ahmet Altan da, darbe yapmaya kalkışmaktan değil, hayal etmek suçundan ömür boyu hapse mahkumdu.

 “Uyuyan güzeller“ ülkesinin insanları, bu olanlar karşısında ağıla, Kürtlerin deyimiyle “mexel“e çekilmiş koyun sürüsü gibi uykunun dayanılmaz ağırlığı altında mayışıkça uysal, itaatkarca sessizdi. Koyun biatçılığı işte...

İnsan hakları savunucuları, “koyun biatçılığı“ sözünü, koyunlara hakaret saymasın, lütfen. Koyunlar, kasabın bıçağına karşı çaresiz ama, gerçekte olanlar da, kendilerince direnişçidir. Aç bırakın da görün hallerinizi. Anında ses sese verir meleyerek, ortalığı velveleye verirler ki, dayanılmaz. Ağılların çitini, çemberini yerle bir edip herıpleşip otlaklara yayılırlar.

 Ama Türk halkı uysaldır. Her gelene biat edendir. Ağzındaki lokmayı da çalan hırsızı sırtında taşıyandır. Mesela, yıllardır var ki, bir tike ete hasrettir, bu halk. Etin tadı, kokusu bir yana, bu mevsimde bile, tezgahtaki acı soğana, domatese, acı bibere hasretle bakıyor, Türk. Kıtlık var, yani. İnsanlar aç. İstatistik kurumunun yalancısıyım. Nüfusun yüzde 22’si (16 milyonu aşkın) işsizdir. İşsizin temel gıda ekmeğe zam üstüne zam yükleniyor. O nedenle, yaşama umudunu yitiren intihara koşuyordu.

Bu satıları yazarken Antep’ten bir haber geldi:

“Eyüp Dal, adındaki işsiz kendini yakarak intihar etti“ diye...

Ve Türk ırkçısı, kendini yüceltmek istediğinde, Afrikalıları horluyor, mesela “Afrika’da bile“ diyerek söze başlıyordu. Oysa Afrika, kendilerini aç bırakan hırsızları, canları pahasına al aşağı edecek kadar onurlu insanlar diyarıydı. Ekmeğe zam yapan Enver Sedat’a karşı ayaklanan Mısırlılar, din, iman diye diye iktidara gelen Müslüman Kardeşler çetesinin iktidarı, hırsızlığa başlayınca halk ayaklanmasıyla devriliyordu. Sudanlılar, daha geçenlerde ayaklanıp diktatör Beşir’i devirdiler. Çalıp Sarayına istiflediği 130 milyon dolara da el koyuyordu.

Türk halkı açtı. Nüfusun yarısından fazlası, çikolata yerine çocuklarına et sunuyorlardı. Doyasıya ekmek yiyemiyorlardı. Açlığın getirdiği olarak, intihar salgını yayılıyordu.

Ve açlar Recebi, Marmaris’te kapattığı koyda dört yüz odalı yazlık saraya ek olarak, yüzme havuzlu köşkler inşa etmekle meşguldu. Görgüsüzlüğe bakın, saray ve köşklerin özel plajlarına Basra Köfezi’nden kum taşınıyordu.

Öte yandan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun, İsmet Paşa’nın, “göbeklilerin isyanı“ pahasına “ortanın solu“ çizgisine taşıdığı CHP’yi, gerisin geri bir dönüşle Türk tipi “yeşil-kara“ faşizme monte etmenin fotoğrafında, bizlere mutlulukla gülümsemesi gönderiyordu.

Ah, seni kurtlar yemesin, koyunum!..

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.