Kurdistan’da aşiret oluşumlarına yaklaşım
Forum Haberleri —
- Aşiretler üzerinden ülkemizde, hareketimize karşı sadece saldırı geliştirilmiyor, Ortadoğu’daki diğer halklara karşı da kapitalist modernite güçleri aşiret-kabile yapısı üzerinden egemen olma siyasetlerini uygulamaktadır.
YASİN NAVDAR
“Binlerce yıllık geleneği temsil ederler. Gerici ve hızla aşılması gereken kurumlar olarak ilan edilip tasfiye edilmeleri, kapitalist modernitenin en büyük soykırımlarındandır… Aşirette ortak zihniyet ve örgütsel birlik esastır. Uzun bir tarihsel geçmişi ve kültürü beraberlerinde taşırlar. Ulus kültürlerinin ana kaynağı durumundadır… Ulus-devlet veya devletin ulusu yerine, demokratik ulus oluşumunda kabile ve aşiretler yapıcı birimler olarak da başta gelen rolü oynayabilirler. Bu neden ve nitelikleriyle aşiretler ve kabilelerin demokratik uygarlığın asli unsurlarından sayılmaları son derece anlaşılırdır” belirlemesinde bulunmaktadır. (Özgürlük Sosyolojisi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan)
Kurdistan üzerinde sömürgeciliği ve soykırımcılığı geliştirmek isteyen devletler mezhep, aşiret, kabile ve aile yapısına yönelik araştırma yaptıkları ve buna göre politika geliştirdikleri bilinmektedir. Ulaşılan belgelerde, sömürgeci Osmanlıdan başlayarak, daha sonra da sömürgeci soykırımcı Türk devletinin bu konuda çok daha sistemli ve bilimsel yöntemler kullandığı görülmektedir. Soykırımcı İttihatçılar bu konuda biraz daha derinlikli yaklaştılar. Sonrasında da hain Ziya Gökalp’in bu konuda hazırladığı kitap bilinmektedir. Bu kitabı yeminli bir Kürt soykırımcısı olan Rıza Nur hazırlatmıştır. Hazırlatma gerekçesini de şöyle ortaya koymaktadır: “Kürtler meselesi beni üzüyor. Bir şey yok ama bir gün milli davaya kalkacaklar. Bunların temsil (asimile) etmek lazım. Tetkikata başladım. Temsil (asimilasyon) usullerine dair kitaplar getirttim. Kürtler hakkında kitaplar buldurdum. Diyarbakır’da olan Ziya Gökalp’a de para yollayıp Kürtlerin coğrafi, lisani, kavmi, içtimai ahvalini tetkik ettirdim. Bir rapor gönderdi. Maksadım, oranın bir Makedonya olmadan kökünden meselenin halli idi.”
Ziya Gökalp ise, kendisine söyleneni bir emir olarak telaki ediyor ve “Kürt aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler” isminde bir rapor hazırlıyor. Bu rapor aslında Kürt soykırım planlaması olan Şark Islahat Planı’nın girişi gibidir veya onun ruh ve zihniyet temellerini döşemiştir. İnsan, aşiretlerimize ilişkin yalan-yanlış, abartılı, yer yer doğruya yakın kimi belirlemelerden sonra esas olarak, Kurdistan’da nasıl hakimiyetlerini kuracaklarını, her bölgeye, hatta her aşirete yönelik, onların sosyolojik, siyasal, ekonomik vb. durumuna göre özel kanunlar çıkarılmasını önermektedir. Üzerinde epeyce kafa yorduğu anlaşılmaktadır. Kitabın girişinde, Kürt soykırımcılığının başı M. Kemal, Ziya Gökalp için, “etimin-kemiğimin babası Ali Rıza ise, fikrimin babası, Ziya Gökalp’tır” diyecek kadar, bu haini yüceltiyor. Elbette Kürt soykırımı planlayıp tamamlayacak, Kurdistan’ı bir Türk uluslaşma alanı haline getirecek düşünceleri geliştiren bir haine bu kadar övgü dizmeyecek de kime dizecek?
Kürt soykırımcılığının başını çeken M. Kemal de aşiretlerin anlam-önemini fikir babasından öğrenmiş olacak ki, birçok aşiret reisinin elini öperek, kandırarak yanına çekebilmiştir. Bu konuda Kürt aşiret reislerine yazdığı ve onları birliğe, mücadeleye çağıran üslup incelenmeye değerdir. Bu kesimlerle özel bir ilişkisinin olduğu da bilinmektedir. Daha sonraki süreçlerde de özellikle MİT ve diğer ilgili kurumları veya kişilerin hazırladığı raporlarda aşiretlere ilişkin önemli tespitlerde bulunmuşlar ve hareketimize karşı kullanmak için planlamalar geliştirmişlerdir. Özetle, düşman aşiret-kabile-aile ile çok ilgili olmuştur. Kapsamlı raporlar hazırlanmıştır. Türk devlet yöneticileri aşiret-kabilelerle gizli olarak ne kadar görüşme yapmış bilmiyoruz, ama cumhurbaşkanı olan T.Özal açıktan birçok aşiret reisini davet etmiş, onlarla toplantılar yapmış, hareketimizi tasfiye etmek için ciddi tartışmalar yapmış, kararlar almıştır. Yine bunlarla özel tv. programları yapıldığı, gazetelerde röportajlarının çıktığı biliniyor.
Türk devleti içindeki siyasi partiler ve tarikatlar da aşiretler üzerinde çok özel olarak durmaktadırlar. Aşiret reisleri üzerinden geniş bir kitleyi kontrol etmek, oy deposu haline getirmek kadar, Türklüğün hammaddesi olarak da görmektedirler. Kendilerini sol, sosyalist ve demokrat olarak niteleyen kesimler de aşiret yapılarını genel olarak “gerici ve uygarlaştırılması gereken yapılar” olarak değerlendirmekten öteye bir yaklaşım sahibi olmamışlardır.
Hizb-i Kontra gibi oluşumlar da aşiretleri boş bırakmamışlardır. Onlar da aşiretleri kendi gelişme-yayılma alanları ve kadro-savaşçı deposu olarak görmüşlerdir. Elîh’te Hizb-i Kontra’nın, Hüda-Par’ın Hebisbinî aşireti ve yine Amed’te, Farqîn’de çeşitli ailelere dayanması tesadüf değildir.
İran, Irak ve Suriye sömürgeci devletlerinin aşiretler üzerindeki çalışmaları da Türk devletinin uyguladığı politikalardan daha geri değildir. Hatta bazı konularda, özel aşiret meclisleri örgütlemesiyle kurumlaşmaya gitme gibi bir durum da söz konusudur. Örneğin Suriye ve Irak’ta böyle bir uygulama söz konusudur.
Rusya, İngiltere, Fransa gibi güçler de Kurdistan ile ilişkilendiklerinde hepsi de öncelikle aşiretlerle ilişkilenmiş, onlar üzerinden politikalarını hayata geçirmeye çalışmışlardır. Birçok belgede ilişkilendikleri aşiretlerin isimlerine de rastlanılmaktadır.
Hain Barzani ailesi, ilk süreçlerde ve sonrasında aşiretleri kendi etrafında toplamak için çok ciddi çalışmalar yapmıştır. Ya kendisine çekiyor ya düşmanla birleşerek vurmuş ve tasfiye etmeye çalışmıştır.
Aşiretler üzerinden ülkemizde, hareketimize karşı sadece saldırı geliştirilmiyor, Ortadoğu’daki diğer halklara karşı da kapitalist modernite güçleri aşiret-kabile yapısı üzerinden egemen olma siyasetlerini uygulamaktadır. Bugün de Libya’da, Yemen’de, Afganistan vb. birçok ülkede böyle bir politika gündemdedir.
Sonuç olarak, Aşiretler üzerinden oynanan oyunları ve bunun yapı ve kişilikler üzerindeki etkilerini görmezden gelmemek lazım. Yaşadığımız gerçeklik bunu fazlasıyla gözler önüne sermiştir. Her aşiret, kabile ve aile içinde de hain, işbirlikçi az değildir. Özellikle koruculuğun geliştirilmesiyle birlikte, ihanet askeri, siyasi ve sosyal olarak da kurumlaşmaya çalışılmaktadır.