Küreselin ipiyle kuyuya inen aynı iple kuyudan çıkamaz!

Haberleri —

Önce “ateş et” diyorlar. Sonra “ateş kes” demeye başlıyorlar.

Hemen soralım: “Ateş kes” diyenler, örneğin havadan açılan ateşin kesilmesi için neden hava sahasını kapatmıyorlar? Hava sahası kapandığı anda Türk devletinin bırakalım “ateşi”, nefesi kesilir. Bilmiyorlar mı?

Biliyorlar.

“Ateş kes” için “konuşmalar”, “demeçler”, “tehditler”, “yaptırımlar” gırla gidiyor. Gidiyor da “ateş devam ediyor.” Erdoğan “ateş kesmem” dediği sürece, bu “konuşmalar, demeçler, tehditler” devam edip gidecek. Ve “ateş” de devam edecek.

Ne zamana kadar?

Erdoğan’a verilen “izin” çerçevesinde işgal gerçekleşene kadar. Girê Spî, Serêkaniyê işgal edilebilirse, Erdoğan “ateş kesecek.”

“Ateş kes” ne demek?

Sadece Erdoğan’ın “ateşi kesmesi” mi?

Değil. YPG-YPJ, QSD de “ateş kesecek”…

Kesince ne olacak?

Erdoğan’ı işgal ettiği bölgelerden defetmek mümkün olmayacak.

Rusya’nın, ABD’nin “ateş kesme” diplomasisi, Erdoğan’ın işgal ettiği bölgelerde, kendisine “ateş edilmeden” kalması amacına hizmet etmekte.

O halde esas olan “ateş kesmek” değil. Türk devletinin kendi sınırlarına çekilmesi. Suriye’nin topraklarındaki işgal saldırısına son vermesi, işgal ettiği yerlerden defolup gitmesi.

Bu kanlı ve kirli diplomasinin amacı nedir?

Rojava devriminin kolunu, kanadını kırmaktır. Bu alçakça hedefin Türkiye’ye “yardım” olduğunu sanan CHP, ulusalcılar, kıtipiyoz emekli paşalar, kafalarına “lazımlık” benzeri taslar takıp, “savaş muhabirliği” taklidi yapan avanak Türk medyası fena halde yanılmakta. Türk devleti Rusya ve ABD tarafından, kendi ellerini kirletmeden Rojava devrimini kana bulamak için aşağılık bir alet olarak kullanıldıktan, devrim zayıflatıldıktan sonra hesaba çekilecek.

Bu savaşın sonunda, Rojava devrimi şu ya da bu düzeyde mutlaka ayakta kalacak. Devrim ne kadar zarar görürse görsün, savaşın asıl kaybedeni Erdoğan olacak. Ya ülkeyi terk edecek ya da iktidarda kalmak için başında olduğu devleti enkaz haline getirmeyi göze alacak. Sonunda yine de yıkılıp, gidecek.

Çünkü 2010’da Ortadoğu ve Kuzey Afrika pazarlarını ele geçirmek için, önce ABD desteği ile, ardından bu desteği kaybedince DAİŞ ile birlikte girdiği Üçüncü Dünya Savaşı’nda Türk devleti yenilmiştir. Mısır’dan Tunus’a ve Libya’ya, Irak’tan Suriye’ye uzanan hegemonya planları çökmüş, var olan pazarlarını kaybetmiştir. Pazarlarını kaybeden Türk tekelci kapitalizmi “yaşayan ölü” demektir. Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın popüler deyimiyle, Türk emperyalizmi “geberen” kapitalizm haline gelecektir.

Rusya Ortadoğu’da Türk kapitalizmine pazardan zırnık koklatmayacaktır. Şayan-ı hayret bir zihin berraklığına sahip olan Nesrin Nas, Rus kapitalizminin on yıldır tepe aşağı inişe geçtiğini, yüzde 1’lik bir büyümeyi aşamadığını vurguluyor. Asıl Pazar kavgası Rusya ile Türk kapitalizmi arasındadır. ABD ise İkinci Basra Savaşı’nda kendisine “kazık” atan Türk ordusunu da, Erdoğan rejimini de mutlaka cezalandıracaktır. Ergenekonun NATO ordusunu tasfiye etmiş olmasının bedelini ödetecektir. Eğer bu ordu ayakta olsaydı, ABD şimdi Rusya’nın karşısında Ortadoğu’daki konumlarını kaybetmeyecekti.

Bunlar böyle olacaktır ama, ne Rusya’dan ve ne de ABD’den Kürt halkına ve Rojava devrimine “medet” vardır; bu iki devlet “kadın özgürlükçü, ekolojik, komünal, demokratik, konfederalist sosyalizm” devriminin tüm Ortadoğu pazarlarını ve doğal kaynaklarını kendilerine kapatacağını biliyorlar. Devrimi durdurmak için harekete geçtiler, durdurabilirlerse hem kendi aralarında, hem de Türk devletiyle hesap göreceklerdir.

İyi de bu hengamede Rojava devrimi arada kaynayacak mıdır?

Savaşın en büyük sonucu, Rojava devriminin insanlık vicdanına mal olmasıdır. Batı ve Amerikan kamuoyu öyle bir tepkiyle ayağa kalkmıştır ki, Batılı devletler “can düşmanı” oldukları Rojava devriminin neredeyse dostu kılığına girmek zorunda kalmışlardır. Onlar el altından devrimi darbelerken, aynı zamanda Erdoğan’ı da bu devrimi “ezmeye yeltendiği” için cezalandıracaklardır.

İşte o gün Erdoğan, muhtemelen Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin sanık sandalyesinde, (Soylu ve Akar’la birlikte) işlediği savaş suçlarından dolayı kendisini yargılayanlara “biz bu işi birlikte yapmadık mı?” diye soracaktır. Alacağı cevap ise tarihe geçecektir: Bizim ipimizle kuyuya inen, aynı iple kuyudan çıkamaz… Hatırlayın: Saddam çıkamadığı kuyuda yakayı ele vermişti.

Erdoğan’ın sonu işte böyle olacaktır. Böyle olunca ne olacaktır?

Kandil yerli yerinde duruyor. Kürdistan’da öfke barut fıçısına dönmüş. Ekonomik krizin ufukta çakacak şimşekleri, şimdi Batıda halkı zehirleyen şovenist bulutları dağıtacak, halk çoğunluğunun Erdoğan’a nefreti tüm ülkeyi kaplayacak. AKP parçalanacak. Ordu da, polis de…

Zulüm yıkılacak.

Hak gelecek batıl zail olacak.

Yani?

Kürdistan kurtulacak…

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.