Kürt uluslaşması ve Alevilik

Haberleri —

Kürt sorunu çözümü noktasındaki tartışmalar taşları yerinden oynatmaya, statükoyu sarsmaya devam ediyor. Yaşanan tartışmaların etkisi ile bugüne kadar konuşulmayan, unutulan ya da kendi varlığını gündemleştiremeyen tüm ötekileştirilenler, yok sayılan ve yok olma tehdidi altındaki inançlar, kimlikler Türkiye’nin gündemine girmeye başladı. Bu tartışmaların Kürt sorunundaki statükonun parçalanması ve demokratik Kürt siyasetinin değiştiren ve dönüştüren demokratik yaklaşımları göz ardı edilse de gerçeklik budur.

Newroz açıklamalarında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı tarihi açıklama sonrasında Alevilerin gündemleşmesi de diyalektik olarak düşünüldüğünde Kürt sorunu bağlantılıdır. Kürt Özgürlük Hareketinin Aleviler ile ilgili kurmak istediği doğru ilişki ve kapsayıcı etkisi Alevileri, rantsal ve siyasal potansiyel olarak gören kesimleri rahatsız etmiştir. Bunun içindir ki Kürt Alevi birlikteliğinden ürken, korkan ulusalcı Kemalistler manipülasyon ve dezenformasyon çalışmaları başlatıldı. Cımbızlanan laflar üzerinde yaşanmış koca bir gerçeği göz ardı ederek yapılan yorumlar ve Kürt Alevi ilişkilerinin çekilmek istendiği çizgi, Alevilere kazandıracak bir çizgi değildir. Kara propagandacı bu kesimlerin aksine Kürt alevi ilişkileri ve birlikteliği vazgeçilmezdir.
Kimliklerimiz birbirini ret eden değil tamamlayan zenginliğimizdir. Ulus ve uluslaşma kavramları kapitalizmle beraber ortaya çıkan olgulardır. Tarihsel süreç içerisindeki toplumsal gelişim süreçleri ele alındığında etnik kimlikler çeşitli tarihsel süreçlerde farklı özelliklerini öne çıkarmışlardır. Feodal dönemde daha çok inançsal kimlikler ile ifade edilen kimlikler, kapitalizmle beraber daha çok etnik kimlik üzerinden uluslaşma sürecine girmişlerdir.
Kimlikler insanların, toplumların kendilerini ifade ediş tarzıdır. İnsanlar ve toplumlar çoğulcu ve kollektif kimlikler taşıyabilirler. Bu tanımlama içerisinde etnik ve inançsal kimlik ise daha derinlikli etkiye sahiptir. Etnik ve inançsal kimlik bu anlamda insanların, toplumların yaşam biçimlerinden, siyasetlerine, sosyal ilişkilerine kadar etkiler. Bu anlamda kimlik olgusu insanın ve toplum için hayati öneme sahiptir denilirse yanlış olmaz.

Farklı kimlikli olmak

İnsanın çok kimlikli olmasından kaynaklı olarak bazen bir kimlik öne çıkarken diğer kimlikler üzerinde başat rol oynayabilir. Kimlikler ne kadar iç içe geçse de dönemsel olarak içsel ve dışsal olgulardan kaynaklı olarak öne çıkar veya geriye düşer. Örneğin bir kişinin Kürt, Alevi, sosyalist, işçi olduğunu ele aldığınızda etnik, inançsal, ideolojik ve sınıfsal kimlikleri saymış oluruz. İç içe geçen bu kimliklere daha fazla eklemelerde olabilir. Bir insan bu kimliklerin tümünü kendinde taşıyabilir. Kişi yaşamının her döneminde birini öne çıkarabilir yahut birini hep önde tutarken diğerlerini geride tutabilir. Bununla beraber süreçsel kimliklerde belirli bir kimliğin öne çıkmasına sebep olabilir. Yaşanan bir Kürt katliamında etnik kimlik baskınlaşırken, bir Alevi katliamında, Alevi kimliği baskınlaşabilir. Bütün bu örneklemeleri yapma sebebimiz bazı kesimlerin ısrarcı olduğu gibi insanın tek kimlikle kendini ifade etme zorunluluğunun olmadığını anlatmak içindir.
Sistemin pompaladığı ve egemen zihniyetin ezilen kimliğe mensup kişilikler üzerindeki mühendislik çabasının sonucu olarak inkarcılıkla çok sık karşılaşırız. “Alevi’den Kürt olmaz, ben sosyalistim diğer kimliklerimi aştım, etnik, inançsal kimliğin ne önemi var, önemli olan işçi olmamızdan kaynaklı sınıfsal bakmaktır” vs. tanımlamalar eksik ve yanlış yaklaşımlardır. Bir kişi işçi, sosyalist, Alevi ve Kürt olabilir yahut Türk, Arap, Rum vs. olabilir.
Etnik, inançsal, ideolojik, sınıfsal ve sosyal grup kimlikleri, bazı alanlarda üst üste çakışır ya da iç içe geçer; bazı alanlarda ise farklı duruşlar da gösterirler. Esas alınması gereken doğru nokta ise kimliklerin zenginlik olarak kabul edilmesi, inkarcı davranılmamasıdır.

Kürt uluslaşması

Coğrafyamızın en kadim etnik kimliklerinden biri olan Kürtlerin tarihsel sürecini iyi irdelemek gerekiyor. Uygarlığa beşiklik etmiş topraklarda varlığını sürdürmesine rağmen modern dönem örgütlemesi olarak ortaya çıkan uluslaşma sürecini yakalamamıştır. Çok geç bir şekilde girilen uluslaşma süreci kesintilere uğramış, sömürgeci güçler tarafından ulus olma bilinci sekteye uğratılmış, kişilik erozyonu üzerinde sömürge kültürü ve kişilik yapılanmasının derin izlerini taşımıştır.
Devletlerarası sömürge konumunda olan Kürdistan, içerisinde bulunduğu parçalanmışlık ile her parçadaki farklı gelişim düzeyi, sosyal, siyasal bilinç, içsel, dışsal faktörler, önderliksel zafiyetler ile çok küçük devletlerin uluslaştığı bir dönemde maalesef hala sömürge konumundan çıkamamıştır.
Dört parça Kürdistan’ın her parçasında özgürlük arayışı var olmasına, bu anlamda bir mücadele geçmişine sahip olunsa da hala Kürtler uluslaşma anlamın da tümüyle sonuca ulaşmış değildir. Güney ve Kuzey Kürtleri arasında ulusal bilinç ve birlik noktasında daha ileri bir konum söz konusuyken, İran ve Suriye Kürtlerin durumu daha geri bir durumdadır. Bugün Suriye’deki gelişmelerden kaynaklı bir statü elde durumu hızlı bir şekilde gelişmiş olsa da tarihi gerçekliği budur. (Suriye’deki statü kazanımında doğru öncülüğün rolünü de unutmamalı.)
Kuzey Kürdistan (Türkiye) Kürtleri açısından bakıldığı zaman ulus olgusu ile Kürtler gecikmiş bir şekilde tanışmışlardır. Kürtler Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerinde genel olarak kısmi otonom bir yaşam sürmüşlerdir. Gerek Osmanlının yönetme anlayışında gerekse Osmanlılar ile olan dinsel birliğin etkileri ile çok fazla etnik bilinç anlamında gelişim içerisine girmemiştir.
Osmanlıların son dönemlerinde Kürt beylerinin, din adamlarının önderliğinde gelişen ayaklanmalar ise başarıyla sonuçlanmamıştır. Kürtlerin yüreğine özgürlük ateşi yanmaya devam etse de sonuç almak için gerekli başarıyı sağlamamıştır. Osmanlının çöküş sürecinde Osmanlı imparatorluğu bünyesindeki çeşitli halklar uluslaşmayı başarmış ama Kürtler başarı sağlamamıştır.

Başkaldırı ve hayal kırıklığı

Cumhuriyet dönemine gelindiğinde Osmanlı bünyesindeki tüm halklar özgürlüklerini sağlamış, Ermeniler ise soykırıma tabi tutulmuştur. Kürtler yaşanan süreçlerde statüsüz kalmıştır. Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal öncülüğünde gelişen süreç, Kürtler açısından yeni bir aldatma ve hayal kırıklığı olmuştur. Bunun karşısında Kürtlerin özgürlük arayışı ise sürekli katliamlara tabi tutularak başarısız kalmıştır. Koçgiri ile başlayan, Şeyh Said, Zilan, Ağrı, Dersim katliamı ile sonuçlanan Kürtlerin özgürlük arayışı hep süregelse de başarı sağlanamamıştır.
Kürt uluslaşma süreci anlamında bugün açısından bakıldığında ise PKK olgusunu dikkatli irdelemek gerekiyor. PKK adeta Kürtlerin gecikmiş uluslaşma rolünü kısa bir zaman sığdırmış ve önemli mesafeler kat edilmiştir. 1938 Dersim soykırımı sonrası egemen güçler tarafından bitirildiği iddia edilen Kürtlerin özgürlük ve Kürdistan sevdası PKK tarafından yeniden filizlendirilmiştir. Genel olarak Kürt Özgürlük Hareketinin dört parça üzerindeki örgütlülüğü, doğru önderliksel müdahaleler, konjonktürlerin doğru değerlendirilmesi, ilkeli, özverili, halka dayalı politikaları Kürtlerdeki uluslaşma bilincinin gelişimine çok büyük katkılar sunmuştur.
Demokratik konfederal model ile her parçada ayrı süreçler ve modeller uygulanmaya çalışılsa da özünde devletsiz toplum modelleri ile çağdaş, modern yeni bir modele de öncülük etmiştir. Güneydeki uluslaşma süreci desteklenirken Suriye, İran, Türkiye özgülünde sınırların değişmediği, ama Kürtlerin statüsünü belirlendiği, halkaların eşit, özgür geliştiği ve korunduğu uluslaşma süreçlerini desteklemektedir.

Uluslaşma sürecinde Aleviler

Alevilik bu coğrafyanın kadim inançlarındandır. Tarihsel süreç içerisinde çeşitli isim ve biçimler ile varlığını sürdürmüş olsa da rahatlıkla söyleyebileceğimiz gerçeklik Alevilerin bu coğrafyanın inançsal gelişiminde önemli rol oynadığıdır. Güçlü kimliklerin, kültürlerin, inançların zayıf olanı etkilediği ve var olandan da etkilenebildiği bilinir. Bu yönüyle Alevilik ve öncelindeki inançsal hareketler Mezopotomya’da başat bir ol oynamışlardır. Çok tanrılı inanç biçimlerinden tek tanrılı inanç sistemlerine geçiş ile beraber Alevilik kendisini farklı isimler altında sürdürmüştür. İran’daki Yarsenistler, Ehli Hak, Irak’ta Kakailer, Vefailler, İsmailer, öncesinde çoğaltabileceğimiz farklı isimler ile varlığını sürdürmüştür. Biçimsel değişimlere uğrasa, bazı değerleri kendine katsa da Alevilik açısından söyleyebileceğimiz realite özünü koruduğudur. Zerdüştlüğün düalist yaklaşımlarını, Mani’deki canlıya olana saygıyı, Karmatilerdeki paylaşımcılığı bugünkü Kızılbaş Alevi süreğinde de görebiliriz.
İslamiyet’in ortaya çıkışı ve yayılması ile beraber kırsalda yaşayan İslam dışı inançlar da tercih yapmak zorunda kalmıştır. Kimi kesimler İslam’ın Sünni yorumunu, kimileri de Şia yorumunu kabullense de Aleviler İslam’dan sadece Ehlibeyt’i değer olarak almıştır. Kısacası bu coğrafyada doğan tüm inançlar birbirini etkilemiştir.

Etnik ve inançsal kimlikler

Feodal dönemin kimliksel özelliğinde etnik kimlikten ziyade inançsal ve kültürel kimlikler öne çıkmıştır. Feodal dönemdeki tek tanrılı dinlerin ortaya çıkış ile beraber dünya çapında uygarlığın gelişim seyrindeki değişimi de görmek mümkündür. Köle imparatorluklarının uygarlığa damgasını vurduğu zamanlar, bağrında inançsal gelişim süreçlerini de taşır. Anadolu ve Mezopotamya coğrafyası uygarlığını gelişimi açısından rol oynamıştır. Tüm değişimleri bu topraklarda yakalamak mümkündür.
Hıristiyanlığın denetiminden İslam’ın denetimine geçilen süreçte Alevilerin payına düşen tehdit ve baskı altında yaşamak olmuştur. Coğrafyanın temel halklarından olan Kürtler de bu değişim süreçlerinden fazlasıyla nasibini almıştır. Kürtler çeşitli inançları bağrında taşısa da Zerdüştilik ve ardılı inançlar Kürtler üzerinde kabul görmüştür. İslam yayılmacılığı sürecinde Zerdüşti çizginin ardılları olan Aleviler İslam’ın seferleri karşısında tercih yapmak zorunda kalmıştır. Kürtlerin önemli bir kesimi İslam’ı kabul etmiş, özellikle kırsalda yaşayan Kürtler ise inançlarında ısrarcı olmuştur. Israrlarına rağmen tehlikenin bertaraf edilmemesinden kaynaklı olarak ise İslam’ın bazı değerlerini kabul etmişlerdir, ama İslam’da gelişen Sünni yorumunu, Emevi çizgisini kabul etmemişlerdir. İslamiyet içerisinde Emevi çizgisine karşı adaleti, dürüstlüğü, sadakat ve bağlılığı temsil eden Ali çizgisi kabul edilmiştir.
Böylelikle Kürtler genel olarak İslam içerisindeki ayrışmalarda Sünni- Ali Ehlibeyt taraftarlığı şeklinde bölünmüştür. Bu bölünme sırasında Êzîdîlik vb. inançlar kendilerini korusa da belirleyici bir etkileri olmamıştır. Osmanlılar sürecinde Alevilerin coğrafyadaki varlıklarında ise Aleviliği taşıma anlamında Kürtlerden ziyade Türkmenler daha öne çıkmıştır. Osmanlı zulmüne karşı Türkmen kökenli Baba İshaklar, Kalender Çelebiler, Emevi çizgisine karşı direniş çizgisini geliştirmiş ve bu coğrafyadaki Alevilerin gelişim süreçlerine damgalarını vurmuşlardır.

Aleviler ve katliamlar

Alevilerin, Bektaşilik ile beraber gelişen süreçleri ise Anadolu topraklarında etkili oldukları süreçlerdir. Alevilerin, Bektaşi Dede Babaları üzerinden Anadolu, Trakya ve Balkanlardaki faaliyetleri Osmanlıların buralara yerleşmesinde etkili olmuştur.
Safevilerin Osmanlılarla giriştiği Çaldıran Savaşı ise bu coğrafyada önemli kırılmalara yol açan bir savaş olmuştur. Yavuz Selim ve Şah İsmail güçleri arasındaki bu kanlı savaşın geçtiği topraklar ise aslında onbinlerle ifade edilen Kürt Alevi katliamına sebep olmuştur. 1514 Çaldıran Savaşı’ndan önce başlayan ve daha sonra çeşitli etnik kimliklere sahip Alevilere karşı saldırılar artmıştır. Osmanlılar tarafından Aleviliğe karşı her yönüyle saldırıları başlamıştır. Fiziki katliamlar ile beraber Alevilik “sapkın” inanç ilan edilmiş, şeyhülislamlar fetvalar vermiş, Aleviler adeta toplumsal linçe tabi tutulmuşlardır.
Osmanlıların bu yoğun saldırı dalgası sonucu genelde kırsalda yaşayan Aleviler daha fazla içe kapanmış, birbiri ile kenetlenmiştir. Osmanlının kendisine saldıran zihniyetine karşı adeta Alevi kimliği kendine bir zırh oluşturmuştur. İşte bu süreçte farklı etnik kimliklere sahip olsalar da Alevilik dışa karşın bir üst kimlik olmuştur. Türk ve Kürt etnisistesinin çoğunluğunun Sünni olduğu göz önüne alındığında bu yaklaşımının çok da anormal olmadığı görülecektir.
Osmanlıların çöküş sürecinde Türkler, Kürtler, Aleviler cumhuriyeti kendileri için kurtuluş olarak görmüşler ve büyük oranda desteklemişlerdir. Alevilerin bu desteğine rağmen Kemalist rejim baskılarını en fazla Aleviler üzerinde sürdürmüş ve kanlı katliamlara imza atmışlardır. Yavuz Selimin Çaldıran’da katlettiği Aleviler ile 1938 soykırımında katledilen Kürt Aleviler arasında fark yoktur.
1950’lerden sonra ise kırdan kente göçen Alevilik, değişim yaşamaya başlamıştır. Alevi kimliğinin yanında daha fazla ideolojik ve sınıfsal kimlikler ile tanışmaya başlamıştır. Fabrikalarda çalışan, ticaret ile sermaye ile tanışan Aleviler sınıfsal ayrışmalara uğramıştır. Yine ağırlıklı olarak CHP içerisinde ifade edilen siyasal kimlik sonradan sosyalist kimlik ile buluşmaya başlamıştır.
Genel olarak sosyalist demokratik hareketlerin dinamiği olan Alevilere karşı sistem, tekrar kitlesel kıyımlara başvurmaya başlamıştır. Vahşete dönüşen dış saldırılar, Alevi toplumunu ortak bir mağduriyet ve mazlumiyet hissi ile birbirine bağlamıştır. DEVAM EDECEK

ERGİN DOÐRU

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.