Kürtçe müzik büyüyerek geldi günümüze


Müziği yazıya döküp kritiğini yapmak gerektiğinde akla ilk olarak Naim Dilmener’in gelmesi tesadüf değil. Zira müziğin hayatla iç içe geçmiş ilişkisi Dilmener’de vuku buluyor. Türkiye pop müziğinden dengbejlerine, alaturkaya ya da kıyıda köşede kalmış ve unutulmaya yüz tutmuş onlarca ayrıntının bilgisine sahip Dilmener. Müziğin insanın kendini ifade ediş tarzlarından biri olduğunu söyleyen Naim Dilmener’e Kürt müziği hakkında birkaç soru yönelttik. Kürtlerin de tıpkı diğer toplumlar gibi hayatlarının en acıyan tarafını ezgilere döktüğünü söyleyen Dilmener, “Portekiz’de fado, Amerika’da caz şeklinde boy vermiştir” diye de ekliyor. Gezi’ye, 90’lardaki grup müziklerine ve Cizre’ye, Sur’a uzanan sohbetimizde söz Naim Dilmener’in…
Kürt müziği hakkında geniş kapsamlı bir araştırma yapmaya kalksak sanırım çok da fazla yazılı kaynak bulamayız. Fakat sizin izleyebildiğiniz kadarıyla özellikle de bu coğrafyada yaşayan ve yaşamakta olan Kürt müziğinin gelişimi, genel hatlarıyla nasıl oldu?
Diğer halklarda ne ya da nasıl olduysa, aynısı oldu. Diğer halklar, müziğe ne zaman ve ne şekilde ihtiyaç duyduysa, Kürtlerde de aynısı oldu. Diğer halklar müziklerini nasıl üretmeye başladıysa ve devam ettiyse, öyle oldu. En basit hali de şudur. Hayatın iyi ya da kötü yanları vardır. Kimi zaman iyi, kimi zaman da kötü yanlar ağır basar. Bu nedenle, kimi zaman kalp paralayıcı türküler yaratılır ve söylenir, kimi zaman da (daha az olmak şartıyla) hayata bir teşekkür babında, huzur ve mutluluk türkü ve şarkıları. Halkın bizzat kendisinin duygusal ve gündelik ihtiyaçlarıdır müziği yaratan. Biri bir yerden başlar, bir başkası üzerine bir şeyler katar, diğeri biraz değiştirir ve uzatır, türkü/şarkı hayatın içinde salınmaya başlar. Elbette âşıklar tek başlarına türküler yakmışlardır, elbette bir besteci tek başına ve boydan boya şarkı yazmıştır ama bunlar sonra, çok sonra. İşin başlangıç aşamasında her şey kolektifti… Yazılı kaynak konusunda haklısınız; azdır ama vardır. Mehrdad R. Izady’nin ‘Kürt Müziği’ mesela. Ya da Mehmet Bayrak’ın öncülüğünde hazırlanmış üç ciltlik ‘Kürt Müziği, Dansları ve Şarkıları’… Başka kaynaklar da var. Evet, haklısınız, azdır ama vardır.
Kürtçe müzik denilince herkesin aklına ilk olarak dengbejlîk geliyor. Bu aynı zamanda sözlü tarih anlatımı ve aktarımı. Öte yandan baktığımızda da Kürt siyasal taleplerine ve özgürlük mücadelesine paralel bir siyasi kimlik de ağırlıkta. Bu, Kürtlerin müzikte dil, tarih ve aidiyetlikle kurduğu bir bağ mıdır sizce?
Halkın müziği yaratma yollarından biridir bu da. Türkülerdeki âşık geleneği gibi. Bir yandan başını alıp, memleketi dolaşanlarca yaratılır; âşık ve dengbejler tarafından. Ama bir yandan da âşık ve dengbejler, aralarında dolaştıkları insanların seslerini, nefeslerini de alıp vermeye başlarlar. Tamamıyla çok yönlü bir ilişkidir bu. Ruhen zenginleştiren; zenginleşiyor da.
Peki, toplumsal olaylar edebiyattan, müziğe birçok alanı etkiliyor. Misal toplumsal olayların yükseldiği dönemlerde, marşlar vs. şeklinde müziğe yansıyor bu ya da ağıt olarak.
Çok normal. En çok nereniz yanıyorsa, onunla ilgili bir şekilde dökersiniz içinizi. 80’ler ve 90’lar boyu, siyasi şarkılar/marşlar ağırlıkta oldu Kürt müziğinde. Ama yasakların hafif bir biçimde de olsa yumuşamasıyla birlikte, her türden müzikal yapı dâhil edildi işin içine. Birdenbire olmuş gibi düşünülebilir ama değil; yıllardır içte biriktirilenler dışarı vuruldu. Mehmet Atlı’nın, Nilüfer Akbal’ın, Dodan’ın yaptıkları aniden karar verilip, akşamdan sabaha ortaya çıkarılabilecek şeyler değildir. Yılların birikimidir. Yıllarca üstüne kafa yorulduğundandır…
Türkiye’de Batı’da yaşanan en büyük olay Gezi Parkı isyanıydı. Sizce müzik, bu geçen 3 yılda ya da oluşu sırasında ne kadar etkilendi Gezi’den?
Çok sayıda özgün şarkı yaratıldı o dönem, hem de bir patlama halinde. Agire Jiyan’ın şarkısını (‘Çapulci’) hala dinlerim. Bir ara telefon zili yapmıştım kendime bu şarkının bir kısmından. Nazan Öncel’in şarkısı da (‘Güya’) öyle. Hayati bir şarkıdır. Bu ve diğerleri; eğer Gezi olmasaydı ortaya çıkmayacaklardı. O hissiyat ile yaratıldı ya da yazıldılar. Ve de direnenlere güç verdiler. Daha dik durmalarını sağladılar. Gezi müziğini de yaratabilmiştir. Ama asıl etkisi şudur: Ayakta kalma gücü verdi insanlara. Hepimiz çökmüş, hatta yerlere serilmişken ayağa kalktık. Gezi ayağa kaldırdı bizi ve yarına, yeniden umutla bakmamıza sebep oldu. Şundan eminim. Gezi direnişi olmasaydı, bir kısmımız, ama ruhen ama fiziken, şu an hayatta olmayabilirdik. Yaşam, hayata yeniden asılma gücü verdi bize.
Yine bu etkilerden gidecek olursak, yaşanmakta olan Sur ve Cizre ablukaları ve sayısızca ölüm var. Lakin oraya kulak verdiğimizde yükselen ağıtlar duyuyoruz. Ağıtın Kürt coğrafyasında, yaşamında ya da bu topraklarda yaşayan birçok halk için nasıl bir yeri var sizce?
Feryattır. En başta bu. İçini dökme, sesini duyurmadır. Paylaşma ve yardım aramadır. Ağıt yalnızca Kürt coğrafyasına ait bir şey değildir ama. Zulüm dünyanın dört bir yanında var. Dünya döndü döneli var. Kimi zamanlar bazı coğrafyalarda daha baskındır, günümüzde Kürtlerin karşı karşıya kalmış olduğu gibi. Ama başka başka formlardadır elbette. Portekiz’de fado, Amerika’da caz şeklinde boy vermiştir. Ortadoğu ya da daha geniş bir coğrafya çizmek gerekirse, bereketli hilalde, yürek dağlayan türkü ya da uzun hava şeklindedir.
Türkiye’de bir zamanlar Kürtçe müzik söylemek, dinlemek hatta Ahmet Kaya olayında olduğu gibi yapmayı istediğini dile getirmek bile yasak ve linç sebebiydi. O günlerden bu günlere gelindiğinde yasakların kalkmasının müziğe etkisi nasıl oldu? Bir başarı ya da ivme kazandı mı?
Çok etkisi oldu, olumlu anlamda da. Biraz evvel de söylemeye çalıştım; yasakların kısmen de olsa kalkması, kısmen de olsa bir ferahlık yaşanması, bu dilde yapılan müziği çeşitlendirdi. Rojin mesela, adlı adınca pop yapmaya başladı. Hem de memleketin genel pop seviyesinin üzerinde bir pop. Jan Arslan’ın yaptıkları başta olmak üzere, çok iyi rock yapılmaya başlandı. Dodan başta olmak üzere, içinden caz geçen şarkılar yapıldı. Mehmet Atlı ise bir milat; tamamıyla kendine özgü tarzını yarattı. Ne Türk, ne Kürt, ne de başka birilerinde rastlanmamış kadar özgün bir tarz. Ayhan Evci’nin bir müzisyen ve bir prodüktör olarak yaptıkları da ortada. Geniş bir yelpazeye yaydı yaptıklarını. Ciwan Haco da öyle… Kimi yaptıkları fazla poptu ama genelinde süper işlerdi ve gençlerin de önünü açtı. Kısmen yaşanan bir ferahlama bunlara sebep olduysa, daha geniş bir özgürlük ortamında yapılabilecekleri bir düşünün.
Peki, bir dönem Koma Amed’lerin Grup Yorum’ların ve Kızılırmak’ın da içinde olduğu daha kolektif bir müzik anlayışı vardı. Grup olma fikri epey zaman önce terk edildi. Bunun sebebi nedir sizce?
Gruplar genellikle daha iyidir. Bir elin nesi var, birden fazla elin sesi var işte. Koma Dengê Azadi destan yazmıştır mesela. ‘Fedi’ albümleri, Türk ya da Kürt fark etmez, bu topraklardan çıkmış en iyi albümlerden biridir. Böyle bir albümü tek bir solist çıkartamazdı mesela. Ama işte hayatın dayatmaları var. Dünyanın genelinde aynı eğilim var. Stüdyo ve kayıt şartlarının kolaylaşması, bilgisayarlar üzerinden seslere ulaşılabilmesi ve her enstrümanın kolaylıkla çaldırılabilmesi gibi sebeplerle, grup formundan uzaklaşıldı giderek. Tabii işin içinde kapitalizmin dayatmaları da var her zamanki gibi; grup yerine, tek başına çalışmaları özendiriyor çünkü birkaç kişi yerine, tek kişiyi daha kolay alabiliyor avuçlarının içine.
Kürt müziğinin sıkıntıları
* Benim ana dilim Arapça, Arapça şarkı yasaklansa deliririm. Ama bir yandan, delirmesem, dört duvar arasında oturur 24 saat dinlerdim. Demek 24 saat, evlerde Kürtçe müzik dinlenmiş. Bu nedenle de Kürtçe müzik daha da büyüyerek geldi günümüze.
* Eskiden Diyarbakır’a gittiğimizde korka korka toplardık Ciwan, Şivan kasetlerini. Elli kâğıda sarardık. Bu nispi özgürlükten sonra galiba Kürt müzisyenleri bir anda sudan çıkmış balığa döndüler.
* Kürtçe müzik ayağındaki prangalardan kurtulunca, bazı müzisyenler ne yapacağını bilemediler. Bir şeyler yapmak gerekiyor, ama bir b”aktılar ki bunun hamurunu biriktirememişler. Kürt kanallarında, elinde tek klavye ile onlarca Kürt Ümit Besen’leri var. Kürtçe nikah masası söylüyor, ıslak mendil söylüyor. Berbat bir durum...
SUZAN DEMİR/İSTANBUL
