Kürtler nasıl silah bırakır?

Haberleri —

Türkiye’de "demokratikleşme” çalışmaları Türk Usulü olarak devam ediyor.
Süreci baştan beri eleştirmemize ve bu yuvarlanışın bir diktatörlüğe doğru hızla gittiğini söylememize rağmen sisteme alkış tutup destek verenler bile, kendi eserleri olan bu ucube ülkede insanca yaşamanın artık mümkün olmadığını söyleme noktasına geldiler.
Türkiye’de işlerin giderek daha karmaşık bir hal aldığını söylerken, aslında mevcut siyasal iktidarın beceriksizliğinden söz ettiğim sanılmamalıdır. O iktidar, devlet ve sermaye adına yapabileceği her şeyi yapmıştır ve yapmaktadır. Barışı üstlenmek, sahiplenmek sadece "cesur bir irade” göstermekle gerçekleştirilebilecek bir olay değildir. Sömürgeci bir devletten, sömürücü bir sistemden söz ettiğimizde, her sistemin kendi iktidarını yaratacağı gerçeğini de bilmemiz gerekir. Sistem çıkarları elvermediği halde sistemin iktidarının kendi kendini yok edebilecek bir sürece girebileceği elbette düşünülemez.
Ama buna rağmen, siyasal iradeler, sistemi bütünüyle karşıya almadan da bir demokratikleşme süreci geliştirilebilirdi. Türkiye halklarıyla barışarak, Kürt kimliğini bütün alanlarda tanıyıp güvence altına alarak da sistemi demokratikleştirmenin kapısını açabilirdi. Artık yürütülemeyen sömürgecilikte ısrar yerine, astarı yüzünden pahalı hale gelen sömürgeciliğin tasfiyesini gerçekleştirmek gerekiyordu. Helva yapmak için gerekli olan her şey fazlasıyla mevcuttu. Kürtler iradelerini barış özgürlük ve demokrasi zemininde birlikte yaşamdan yana koymuşlardı. Oysa AKP öncesi ve sonrasıyla devlet, statükoyu sürdürebilmek için bu olanaklardan yararlanmayı değil, diktatoryal sistemleri dayatmaya yönelmiştir.
AKP Hükümeti, geleneksel Kemalist devlet örgütlenmesinin özüne vurmadan; tersine, onun milliyetçilik, sömürgecilik gibi temel özelliklerini koruyarak, devlet kurumlarını ele geçirip kendini devletin tek egemeni durumuna getirdi. AKP-Devleti’nin bu diktatoryal seçeneğe yönelmesinde batı Emperyalizminin Irak’ı üçe bölme projelerinin, Ortadoğu ve Arap toplumlarında geliştirilen siyasal kargaşanın, Güney Kürdistan üzerinden vaat edilen büyümenin, yani yenilenmiş haliyle Büyük Ortadoğu Projesi’nin siyasal hegemonyaya dayalı Yeni Osmanlıcılık emperyal fantezisinin ve elbette beklenen büyük ekonomik krizin rolü büyüktür.
***
Avni Özgürel Radikal’de "PKK’de yolun sonu mu?” diyerek güya süreci yorumluyor. Çözüldü, çözülüyor diyerek umut serpiyor sağa sola, bildik önerileri serpiştiriyor yazıya. Ama yazı devlet destekçiliği belirlemesini aşmaktan uzak bir tarafgirlik içinde.
"Eğer barış istiyorlarsa, PKK silah bıraksın” sözü devletin bildik en ünlü geyiğidir. "Hem silah tutacaksın, hem demokrasi isteyeceksin, bu böyle olmaz” gibi anlamı kendinden menkul bildik çarpıtmalar da bazen cehaletin, bazen insanı aptal yerine koyan milliyetçi bir demagojinin, çoğu zaman ise yaşadığı ülkenin yakın tarihinden bile bihaber bir aymazlığın, umursamazlığın ürünü olarak ortaya çıkabilir. Tarihte PKK ve öncesinin bütün silahlı Kürt hareketleri, Kürt halkının demokratik ifade olanaklarının bütünüyle kapatıldığı dönemlerde varlıklarını koruyabilmek amacıyla bir meşru savunma gücü olarak ortaya çıkmışlardır. Bu topraklarda sömürgeciliğin soykırımını engellemenin başka koşulları yoktu çünkü.
***
Leyla Zana kesinlikle haklıdır: Mevcut koşullarda silah, Kürt halkının yaşam sigortasıdır. Evet öyledir çünkü silahlı mücadele sömürgeciliğin acımasız sömürü ve zulmüne başkaldırının aracı olarak tercih edilmiş bir yoldur. Eğer o güçlü direniş olmasaydı, bugün Kürt halkının varlığı sorunu sadece antropoloji ya da arkeoloji bilimlerinin konusu olmaktan başka bir öneme sahip olamazdı.
Kürtler silaha karşıdırlar. Ama çatışan iki taraftan biri silahı bırakmak şöyle dursun, tersine silahlanmayı hızlandırıp, haksız tutuklamaları yaygınlaştırıp, sivilleri toplu olarak katletmeye yönelmişken, ve daha da ötesi önüne getirilen hiçbir ateşkesi ciddiye alıp barış için değerlendirmemişken ötekine silahları bırakmayı önermek, ırkçılık ya da cahillik değilse eğer, büyük bir şaşkınlıktır.
Kürtler silaha karşıdırlar. Doğru ama, kendi varlıklarına yönelik böylesine "toplu katliam” uygulaması yaşanırken de kendilerini korumak ve savunmak zorundadırlar.
Silahlar kesinlikle susmalıdır. Elbette. Ama önce devlet bugüne kadar sürdürdüğü silahlı operasyonlara son vermelidir. Sonra Kürt halkının ana damarının siyasal iradesini temsil eden sayın Abdullah Öcalan’a yönelik infaz eylemine son verilmelidir ve Öcalan’ın barış ve demokrasi sürecine doğrudan katılımı için engeller kaldırılıp olanakları genişletilmelidir. KCK davası esirleri ve TMK mağduru çocuklar derhal özgür bırakılmalıdırlar. Kürtçenin eğitim dahil her alanda özgürleştirilmesi ve Kürt kimliğinin Anayasal güvence altına alınması sağlanmalıdır. Seçim barajı koşulsuz olarak kaldırılmalıdır. Özgürlük savaşçılarına karşı düşmanca planlar reddedilerek onların da siyasete katılımları için güvenlikli ve güvenceli olanaklar sunulmalıdır.
Kürtler silaha karşıdırlar ama Genelkurmay başkanları terörist, Cumhurbaşkanları ve başbakanları terörist generallere yardım ve yataklık yapma gönüllüsü olan bir ülkede ezilenlerin kendi varlıklarını koruyabilmek için silahlı direnişten başka şanslarının olmadığını da bilirler.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.