Kürtler ve Enverleşen Erdoğan

Haberleri —

15 Ağustos 1984, Kürdistan’da son isyanın ateşlenmesi, "ilk kurşun"dur.

"İlk ses"in sonrası, "hüsran" da olabilirdi. Türk devletinin beklentisi de buydu. Başbakan Özal'ın, kurşun seslerini, "devlet, üç beş eşkıyanın hakkından gelecektir" diye küçümsemesi, bu umudun ifadesiydi.
Onu böyle konuşturan sebep, TC’nin sahip olduğu deneyimler, bütünüydü. Çünkü TC, toplumsal haraketleri yalan, dolan makinasının çarkları arasında eritip, yozlaştırma, çığrından çıkarma, itibarsızlaştırıp, halk desteğinden yoksun bırakma konusunda, zengin bir kirli geçmişe sahipti. TC tarihinin bu boyutu, toplulukları, kendi öz geleceklerine düşman etmekti. En başta basın ve yayın kurumları, bu işlev için var ve besleniyordu.
Nitekim, Kürt hareketinden önce, yakın tarihte, gencecik Türk isyancılar ortaya çıkmış, fakat onlar başarılı bir kampanyayla, uğrunda hayatlarını adadıkları kesimlerden saklanır hale gelmişlerdi.
Ankara ve İstanbul’da kelepçelenip yerde sürüklenirken, gecekonducular polisi alkışlamaya çıkmışlardı. Oturdukları gecekondular ise, o gençlerin bedenlerinden akan kan ve alın teriyle dikilmişti.
Sivas’ın Gemerek'inde Deniz Gezmiş'i yakalamak için "sürek avına" çıkmış, Sinan Cemgil’i ihbar etmişlerdi…
Türk devleti, Kürt isyancıların da, aynı akıbete uğrayacağını umuyordu. Gerçi şeref ve vicdanını satan bir kaç kişi çıktı, ama, Kürt halkı geniş kitle olarak kucak açarak, beklentileri boşa çıkardı. TC’yi büyük hayal kırıklığına uğrattı.
Yaşayanların anlattıklarıyla, Mahsum Korkmaz’ın komutasındaki ilk isyancı manga, dağın doruğundan inip, Eruh’ta ilk namluyu ateşlemeye giderken, gören köylüler, şenlik kafilesi, düğün atlılarına katılırcasına onlara katılıyor, peşlerinden gidiyorlardı.
Çünkü Kürt halkı ruh ve beden olarak yaralıydı, yara-bere içindeydi. Samuel Beckett’in "Godot’yu Beklerken" deyişine uygun, uzun zamandan beri, yollarını gözlüyorlardı.
Kürt halkı, kendinden olan, kendisi için yola çıkanı esirgiyordu. Be gerçeği bilmeyenlerin hesabı hayal kırıklığıyla noktalanınca, umutlarını, çok iyi bildikleri devlet terörüne ilmikleyip, olan akıllarını da yitirerek, topyekün savaşla sivillere saldırdılar.
Dört bin köyü, 17 bin 500 kişinin hayatına mal olan sivil katliam, dört milyonluk mülteciye rağmen, Kürtleri "namus günüdür" ahtinden vazgeçiremediler. Bu, zalimin yenilgisi, haklı olan mazlum ve masumun zaferiydi.
Kürtler dün yok, ama bugün, var. Henüz yolun yarısında olmakla birlikte, var olmanın özgürlüğünü yaşıyor. "Yok" onursuzluğunu sahiplerine yalattılar. Bu da zaferdir.

KÜRTLERİN DEVLETİ
Henüz Kürt devleti yok, ama Kürdistan var. Ortadoğu’da ağırlığı gözetlenen, sözüne, duruşuna bakılan ciddi bir güç, bölge siyasetinin önemli bir başvuru odağıdır.
Dün, onların hak ve özgürlüklerinin hırsızlığıyla övünüp, "Kürt yoktur, hiç olmamıştır" diyenler, bugün, "ver öpim abi" dercesine, müzakere halindedirler.
Kürtler, tarihin en kadim halklarından biri olarak, elbette kendi kaderini tayin etme, devletlerini kurma hakkına sahiptirler. Rüyaları, büyülü hayalleri budur. Devleti olan hiç bir halktan eksikleri de yoktur. Hakları meşru, davaları haklıdır. Bu amaçla, her türlü belaya "hoş geldin" diyorlar. süsleyen, hayallerini büyüleyen temel amaç budur. Gidiş gösteriyor ki, o gün boş hayal değildir.
Barış ve Demokrasi Partisi'nin Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, olağanüstü bir yetenek ve yetkinlik sergilediği CNN-Türk televizyonu ekranında, gazetecilerin sorularını cevaplarken, anlamayanlara Kürtlerin devlet özlemini şöyle anlatıyordu:
"Devlet olmak Kürtlerin de hakkıdır. Ancak, bağımsız Kürdistan, ulus devleti olmayacak, çatı altında her halk kendisi olarak yaşayacak."
İnsanca olan devlet, budur. Halkların varlığını çalarak, üstünde "tek" diye tepinmek değildir. Yaşayan görecektir. "Tek"çiler, bu konuda da, Kürtlerden insaniyet dersi alacaklardır.

ERDOÐAN ENVERLEŞİRKEN
Kemalistlerin atası Enver Paşa, "Napolyon'dan da büyük Fatih"ti. Onun hayali, fetih yoluyla Asya içlerine yayılıp, bir Türk impartorluğu kurmaktı. Bu hayal uğrunda, Osmanlı ordusunu bitlere yedirdi. Kalanlar karlara saplanıp dondu. Eldekini de kaybetti.
Necmettin Erbakan, "fatih" olmayı övünme lakabı olarak, adına eklemişti. O, kursağında kalan hayalleriyle gitti. Bayrağını devr alan fikir madumu Recep Erdoğan, NATO içinde El Kiade ile savaşarak, sürtre gerisinde ise koluna girerek "fatih" olma yürüyüşünde.
Onun "fetih" hayali, "teklik" üzere Türk bayrağı dikmek değil. Yandaşları yarımıyla içten fetihle "Arap babası" olmak. Bu amaçla, Amerikan projesi 'Büyük Ortadoğu Projesi'ne ikinci başkan olmuştu.
El Kaide’den katiller, talancılar, tecavüzcüler Ortadoğu projesi gereğince, insanlığının boyuna, bosuna bakın Suriye’de Kürtleri testereyle kesiyor, işkence, tecavüzcülük ediyorlar.  
Rejimi, içeride üç kişiyi bir arada gördü mü, polis orduları, gaz bulutlarıyla saldırıyor, emrindeki ordu Roboskî'de katliam yapıyor, cinayetler işliyor…
Bunlardan ötürü kimsecikten özür dilemeyen adam, yönettiği ülkedeki kan ve göz yaşına bakmadan, Mısır’da El Kaide türevi iktidardan düşünce, hey be özgürlükçü…
Ve, "çağın hayali fatihi" Enver’in ruhu izinde, Ortadoğu bataklığında, ha gayret yalnızlığıyla çırpınıyor.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.