Kürtlerin en büyük çilesi Kürtler!
Forum Haberleri —
- Celadet Bedirhan, masaya konulan Arap yemeği için ‘bu nedir?’ diye soran Dr. Şükrü Sekban’a; “Doktor, patlıcandır dedi ama sen kabak diyebilirsin!” cevabıyla onun “Kürtler aslında Türk’tür” tezine ironik bir yanıt vermişti.
OKTAY CANDEMİR
Dr. Şükrü Sekban, 1933 yılında Paris’te Fransızca olarak basılan ‘Kürt Meselesi’ isimli kitabında, Kürtler’in aslında Türk olduğunu iddia etti.
Kürt milliyetçisi olarak bilinen Dr. Şükrü Sekban, bu kitabı Cumhuriyet affından yararlanmak için yazdı ve af kapsamı dışında tutulan 150’lilerden biri olmasına rağmen “Kürtler aslında Türk’tür” tezinin karşılığında af kapsamına alınmış ve 1960 yılına kadar devlet korumasında yaşamıştır.
Sonradan pişmanlığını şu sözlerle dile getirmiştir: “Ankara’nın cahil ricali bütün dünya Türk diyor, bari bende ‘Kürtler Türk’tür’ diyeyim de belki Kürtlerin üzerindeki bu zulümler hafifler. İşte bu sahte ve uyduruk kitabımı bu fikirle hastanede bana gelen kâğıt peçeteler üzerine yazdım.”
Apê Musa’nın anlatımına göre; bir yemekte buluştuğu Celadet Bedirhan, masaya konulan Arap yemeği için ‘bu nedir?’ diye soran Dr. Şükrü Sekban’a; “Doktor, patlıcandır ama sen kabak diyebilirsin!” cevabıyla onun “Kürtler aslında Türk’tür” tezine ironik bir yanıt vermiştir.
…
Kürt Ziya Gökalp, Türkçülüğün teorisyenidir. İttihat Terakki’nin Türk milliyetçiliğinin bir örgütü haline gelmesinin en önemli mimarıdır, Türk milliyetçiliğinin simgesel isimlerinden biri olmuştur. Türkçülük akımına yaptığı büyük hizmetlerden ötürü İttihatçıları tasfiye eden Atatürk bile onu diğerlerinden ayırmış ve milletvekili yapmıştır. Diyarbakır’a sürgüne gönderildiği yıllar onun Kürt kimliğiyle yüzleştiği ve kimlik bunalımına girdiği yıllardır. Bu bunalımını aşmak için Ziya Kürdi ismini alır. 'Kürt Ziya' ile 'Türkçü Ziya'nın iç kavgasının kazananı olmamıştır. ‘Kürt Ziya’, ‘Türkçü Ziya’ olarak 1924 yılında ölmüştür. Ölümünden sonra teorisini oluşturduğu devletin yöneticileri onu çabuk unuttu. Kitapları uzun yıllar basılmadı. Türkçü Kürdün kıymeti de ancak bu kadar olabilirdi.
…
Kürt yazar Mesud Fani Bilgili, Kürdistan Teâli Cemiyeti üyesiydi. Kürt Talebe-Hêvî Cemiyeti yayın organı Rojî Kurd'a yazılar yazdı. 1924 yılında 150'liklere dâhil edilip vatandaşlıktan çıkarılınca önce Suriye'ye, daha sonra Fransa'ya geçti. Doktor Mesut Fani’nin geldiği son nokta Atatürk’e övgüler dizdiği Atatürk’ün Hayat Felsefesi isimli kitabı yazmak oldu. Tüm bunları Cumhuriyet affından yararlanmak için yaptı ve amacına ulaştı. 1939 yılından sonra Hatay’da avukatlık yaptı ve 1979 yılında İstanbul'da öldü. Kardeşi Kürt Naim Baban ise bugün iktidarda olan siyasal İslamcıların teorisyenlerinden ve fikir babalarındandır.
…
Bülent Ecevit Kürt olduğunu gizlemiştir. Bizler, Ecevit’in Kürt olduğunu siyasi rakibi Süleyman Demirel’den öğrendik. Kendisine Kürt olup olmadığını soranlara “Bizde Kürt-Türk ayrımı yoktur” diye cevap vermiştir. Ecevit, Kürt olduğunu siyaseten emekli olduğu ömrünün son yıllarında söylemiştir ama siyasi yaşamı boyunca en sert Kürt karşıtlığı yapan politikacılardan biri olmuştur. 2004 yılında hasta yatağından alelacele Çankaya Köşküne çıkıp Cumhurbaşkanı Sezer’e “Kuzey Irak” diyeceğine “Kuzey Kıbrıs’ta bir Kürt devleti istemiyoruz” diyerek Irak Kürdistan’ında ortaya çıkan federasyona karşı gerekli önlemlerin alınmasını istemiştir. 40 yıllık siyasi yaşamı boyunca Kürtleri zinhar inkâr etmiştir. Sağcı Türkçü Demirel’in “Kürt realitesini tanıyoruz”, katliamcı Tansu Çiller’in Bask Modeli önerisine en şiddetli tepkiyi göstermiştir. 1991 yılında Leyla Zana ve Hatip Dicle’nin Kürtçe yemin krizinde elini şiddetle masaya vurarak onlara yönelik linç kampanyasının başını çekmiştir.
…
Kamran İnan, başlı başına bir kitap konusu. İnsanoğlunun kendi öz ırkına bu kadar düşman olduğu görülmemiştir. Kendisine yönelik “Kürt Kamran” tanımını aslı kabul etmeyecek kadar kendi ırkına düşmanlık beslemiştir. Yukarıda yazdığım Şükrü Sekban, Mesut Fani, Ecevit ve hatta Ziya Gökalp en azından hayatının bir bölümünde Kürt olduğunu öyle ya da böyle söylemiştir. Kamran İnan 90 yıllık yaşamı boyunca Kürt olduğunu kabul etmemiştir. Hayatı boyunca gittiği her yerde Kürt meselesinin varlığını inkâr etti. “Böyle bir meselenin varlığını bile kabul etmiyorum ki bu konuda tartışma yürüteyim” demiştir. Kendisine faili meçhul cinayetleri soran gazetecilere, “O toplumun içinde yaşıyor olacaksınız, topraklarının nimetlerinden faydalanacaksınız, ondan sonra ‘Ben Kürdüm’ diyeceksiniz. Yok, öyle bir yağma” diyerek faili meçhul cinayetleri savunmuştur. İnan, Kürtlüğünden hep kaçmış, kariyerini ve istikbalini, devlete yakın siyasi zeminlerde inşa etti.
Kamran İnan devlet tarafından asılan Seyid Ali’nin torunuydu. Seyid Ali, 1914’te gerçekleşen Hizan İsyanının öncülerdendir. Vefatından önce devlet töreni istemediğini söyledi. Bu tavrıyla yaşarken ifade etmediği veya edemediği kırgınlığını ve küskünlüğünü dışa vurmuştur. Çünkü ne yaparsa yapsın bu devlet onu tüm becerilerine rağmen Dışişleri Bakanı yapmamış, hatta tam aksine ilgisi olmadığı halde Enerji Bakanı yapmıştı. Ne kadar inkâr ederse etsin devlet onun 1914’te kendisine karşı isyan eden Hizan Kürtlerinden Seyid Ali’nin torunu olduğunu unutmamıştı.
…
İsmet İnönü, İzmir’de doğmuştur ama babası Reşit Efendi aslen Bitlis’in tanınmış Kürt ailelerinden Kürümoğulları ailesindendir. Kurucularından olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından sonra Kürt katliamlarını gerçekleştiren kişi olarak tarihe geçmiştir. Bunun karşılığında başbakan, cumhurbaşkanı olmuştur. Lozan Antlaşmasında Kürtlerle Türklerin bir olduğunu söyledi. Kürtlerin aslında Türk olduğunu resmi düzeyde Lozan’da ilk dile getiren resmi yetkili oldu. Lozan görüşmeleri sırasında, “Gerçekte, tarihin çok eski zamanlarında Asur ülkesine hâkim dağlarda yaşayan ‘Gudu’ isimli Turan kökenli insanların vardı ve bunlar son derece savaşçı oldukları için isimleri ‘Cengâver’ ya da ‘Kardu’ olarak anılmıştır. Kürt kelimesi de buradan türetilmiştir.”
Lozan barış görüşmeleri sırasında İngilizlere karşı Türk tezini savunan İnönü, mevzu Kürtler olunca inkâr etmiştir. Bunun üzerine İngiliz temsilci Lord Curzon İsmet İnönü’nün bu tezini alaya alarak şöyle demiştir: “Kürtlerin Türk olduğunu tarihte ilk kez keşfetmek, Türk delegasyonun kaderine yazılıymış.”
Lozan’da Kürtlerin payına düşen inkâr oldu ama İsmet İnönü’nün ortaya koyduğu tezler devletin resmi tezi olarak yürürlüğe girdi.
1935’te yaptığı Doğu gezisinin ardından Atatürk’e sunduğu ‘Kürt raporunda’ Kürtlerin muhakkak ve kuvvetle asimile edilmesini de talep etmiştir.
T.C için yaptığı tüm hizmetlere rağmen Atatürk’ün “İsmet, denize bir Kürt, bir Ermeni düşerse önce hangisini kurtarırsın?” sorusuna maruz kalmaktan kurtulamamıştır.
…
Bu örnekler çoğaltılabilir ancak bunları şunun için yazıyorum. Son günlerde gündemimizin önemli bölümünü iki konu teşkil ediyor. Birisi cezaevlerinde yaşanan ölümler ve işkenceler, ikincisi ise Türkiye tarafından yapılan sınır ötesi operasyon.
Cezaevlerinde bu kadar kötülük yaşanırken Adalet Bakanının bir Kürt olması yukarıda verdiğim tarihsel örneklere baktığımızda insanın içini acıtan ama şaşırtıcı olmayan bir durum.
Devlet Bahçeli 2018 yılında onu inkâr ettiği Kürt kimliğinden vurmuş ve “Sayın Bozdağ ‘Kürdüm, özgürüm’ diyebilir. Dilini tutan yoktur. ‘Sus otur yerine’ diyen de yoktur. Buyursun, mizaç ve meşrebine müzahir değerlendirmesini yapsın. Türk milleti kendisini en güzel ve yüksek mevkilere taşımıştır. Ama kendisi Türk milletini düşürmeyi aklından geçirmesin” diyerek tehdit etmiştir.
Bekir Bozdağ, Adalet Bakanlığına atandığı günden bu yana cezaevlerinde ölümler ve işkence vakalarının artması bir tesadüf mü yoksa Kürt Bekir’in Kamran İnan vari şekilde kendini devlete ispat etme çabası mı?
Bozdağ, uyguladığı bu politikalarla Devlet Bahçeli’ye ‘Ben sizin bildiğiniz Kürtlerden değilim’ demeye çalışmaktadır.
…
Sınır ötesinin öncülüğünü ise yine bazı Kürtler yapıyor. Mesrur Barzani’nin Türkiye’ye yaptığı ziyaretin hemen ardından başlıyor. Irak Hükümeti bile Türkiye’ye bu konuda nota verirken Mesrur’un askeri operasyonu desteklediğini görüyoruz.
Tarih tekerrür ediyor ve Kürtlerin makûs talihi değişmiyor. Kürdün Kürt ile imtihanı yüzyıldır devam ediyor. Kürtlerin en büyük çilesi maalesef yine Kürtler oluyor.