Kürtlerin güvencesi ulusal birliktir

Haberleri —

“Kürtlerin içinde yaşadığımız dünya ve Ortadoğu sistemine uygun bir bakış açısı ve zihniyet yapısına gelmesi gerekiyor. Bunun da kilit noktası ulusal birliktir. Ulusal birlik aynı zamanda Kürdistan’daki zihniyet değişimine de ve bu temelde de siyasal ve toplumsal oluşumlarının da bu zihniyet temelinde yeni oluşumunun yolunu açacaktır.’’

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rıza Altun, Kürtlerin temel sorununun ulusal birlik olduğunu belirterek, “Ortadoğu’da, Kürtlerin kendisini bir nesne olmaktan çıkarması gerekiyor” dedi. Rıza Altun, ulusal birliği oluşturmadığı sürece hiçbir parçada Kürtlerin özgürlüğünün gerçek anlamda güvence altına alınmasının mümkün olmadığını söyleyerek, şunları vurguladı: “Ulusal birliği oluşturursan ortaya çıkaracağın ulusal güçle uluslararası ve bölgesel dengelerde varlık haline gelebilirsin ama bunu yapamazsan o zaman parça parça herkesin senin üzerinde istediği oyunu oynadığı bir nesneye dönüşürsün.”

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rıza Altun, Medya Haber kanalında yayınlanan özel programında, Ortadoğu krizinin Irak ve Güney Kürdistan merkezli durumunu değerlendirdi. Rıza Altun’un değerlendirmeleri şöyle:

“Irak sorunu, Ortadoğu’nun çok köklü bir sorunudur. Kısa sürede Irak’ta istikrar ve çözüm beklememek gerekiyor. Dünya ve bölge dengeleriyle uğraşan güçlerin Ortadoğu’da yapmak istedikleri dikkate alındığında merkezi bir konum arz eden Irak’ta sorun, giderek daha ciddi bir durum kazanıyor. Zaten Irak’taki mevcut seçimler, sonuçları, sonuçlara rağmen yaşanan muğlaklıklar ve bir türlü hükümetlerin kurulamaması bu durumla ilgilidir. Hükümet kurulsa da sorunlar çözülmüş olmayacak.

Bu güçler üzerinde siyaset yaptığı sürece de Irak’ın kendi içerisindeki etnik, dini, sosyal durumuna tekabül edecek bir çözüm bulması da zorlaşacaktır. Irak çok ciddi bir müdahale altındadır. Bölge güçleri ve dünya güçleri, Irak’a müdahale ederken Irak’ı siyasi anlamda temsil eden partiler ya da hükümetlerle ilişkiyle yetinmediler. Bir de Irak’ın bütün sosyal ve dini yapılarıyla da ayrıca ilişkilendiler. Herkes adeta Irak’ın bütün işlerine el atmış bir durumdadır.

Irak şu an sorunlu bir pozisyondadır. Kendi iç sorunları var; etnik, dinsel sorunlar var. Irak’ta federatif bir anayasa var. Bu anayasaya, sanki istemeyerek mahkum olunmuş gibi bir tablo ortaya çıkarıyor. Merkezi hükümetin üniter yapı ağırlıklı zihniyet yapısının yaklaşımlarıyla farklı kesimlerin hak taleplerinin yaratmış oldukları denklemin sorunları ağırdır. Dinsel ve mezhepsel durumların anayasadaki ifadesi ve buna paralel toplumdaki yapıları ciddi sorundur ve çözülmemiştir. Bölge ve dış güçler de buna yukarıdan müdahale edince çelişkiler giderek derinleşiyor. Çelişkiler derinleştikçe de bir çözüm noktası ortaya çıkmıyor.

ABD ve İran’ın mücadele alanı

Irak bir tarafıyla İran’ın etkisi altındadır, bir yanıyla da Saddam yıkıldığından bu yana Amerika’nın. Amerika Ortadoğu stratejisini oluştururken ve bu stratejinin güncel politikalarını yürütürken daha çok İran’a karşı bir Ortadoğu yaratmak istiyor. İran ise bir yandan ideolojik ve politik hegemonyasını korumak isterken diğer taraftan bunu Ortadoğu’ya yaymak istiyor. Bu iki gücün mücadele sahasıdır.

Irak sorununun esas çözümü, Ortadoğu krizinin çözümü ile bağlantılıdır. Amerika ve İran, bir denge oluşturmadıkları sürece Irak’ta küçük bir hükümetin bile kurulması söz konusu olamaz. Onların kuracağı denge de daha çok taktik bir dengedir.

Bir yanıyla çok zengin, çok stratejik bir jeopolitik yapısı var ama bir de yaşamış olduğu sorunlardan dolayı tüm zenginliklerin heba edildiği, herkesin yokluk-yoksulluk içerisinde olduğu, herkesin adeta birbirine düşman olduğu bir toplum yapısı var. Bu toplumsal yapı çok ciddi bir sorundur. Kürtler, Sünniler, Şiiler, Asuriler diyoruz, bu kavramları kullandığımız zaman etnik açıdan bunlar kimlik ifade ediyor ama sorunları var. Bütün bu sosyal yapıların birbirine yakın durumları söz konusudur.

Güney’deki kriz daha ağırdır

Mesela Kürt bölgesinde halk perişandır. Zaman zaman halkın mevcut rejime karşı tepkileri gelişiyor. Ekonomik krizleri, politik çıkmazları var. Mesele sadece Irak değil, Güney’de de bölgesel hükümetin krizi merkezi hükümetten daha ağırdır. Mevcut ekonomik krizi, merkezi hükümetten çok daha ağırdır. Toplumda büyük bir fakirleşme, yoksullaşma var. Maaşlar, aylıklar ödenemiyor; elektrik, su yok ve bunlar sürekli dış güçler tarafından kullanılmasının siyasal bir temsil düzeyinin ötesine geçemiyor, dolayısıyla varlık olamıyorlar. Burada halkın tepkileri gelişiyor.

Yine Musul yıkılmış bir durumdadır. Diyala’dan Tigrit’e kadar, Tigrit’ten Samala’ya ve Bağdat’a kadar savaşın yıkıp yerle bir ettiği bir tablo görülür. Bütün zenginliklere rağmen orada yıkılmış bir ülke ve sefalet içinde yaşayan bir halkı görürsünüz. Basra da ciddi bir merkezdir. Tarih boyunca adeta uygarlıklara 3-4 bin yıl merkezlik yapmış bir yerden bahsediyoruz. Dünyayı besleyen temel ana bir merkez ve onun kanallarından söz ediyoruz. Bugün kendisi açlık ve sefalet içerisindedir.

Bu halk ise bütün yaşamış olduğu sefaletlerden kurtulma arayışı içindedir. Peki, neden seçim yapılmasına rağmen katılım bu kadar azdır? Toplumun yarısı bile seçime katılmıyor? Mevcut siyasetteki beklentisi ortadan kalkmıştır da ondan. Çözüm beklemiyor, kimin olması çok önem taşımıyor, daha çok etnik ve dini kimlik bağlamında tutunabiliyorlar. Onun için mevcut durumu sürdürmek isteyenler, etnik ve dini kimlikleri sürekli körükleyerek ve onları örgütleyerek aslında toplumsal umutsuzluğu yaratıyor. Eğer etnik ve dini kimliklerdeki çelişkiler ortadan kalkarsa toplumsal sorun gerçek anlamıyla ortaya çıkacaktır. Eşitlik ve özgürlük talepleri yükseldiğinde esas sorun ortaya çıkacaktır. Şu an sorunun üstü etnik, dini, mezhebi kimliklerle örtülüyor.

Leş kargası siyaseti

Türkiye, Irak’taki konumunu meşrulaştırmaya ve mevcut çelişkilerden yararlanarak orada varlık olmanın siyasetini yapmaya çalışıyor. Şimdiye kadar daha çok askeri bir yaklaşımla Irak’taki varlığını ifade ederken şimdi daha çok siyasal anlamda sürece müdahil olmak istiyor. Arap ülkeleri, İran, Uluslararası Koalisyon, KDP eksenli Kürtler ve Kerkük’teki Türkler ile olan ilişkileri bağlamında düşünüldüğü zaman orada kendisini bir siyasi güç olarak konumlandırabileceğini hesaplamanın siyasetini yapmaya çalışıyor. Türkiye’nin siyasi durumu böyle bir siyaset yapmaya müsait değildir. Üzerinde oynamak istediği güçler bu kadar etkili bir güç değildir.

Neden? Irak’taki mevcut siyasi aktörlere baktığımız zaman siyasi aktörlerin Türkiye konusundaki tavrı değişmedi. Türkiye’nin Irak’taki varlığını kabul etmiyor, çekilmesini istiyor. İki hatta Türkiye’nin Irak’taki varlığını BM’ye götürmenin çalışmalarını yürütüyor.

Türkiye şu anda, Irak merkezini, Bağdat’ı esas alıyor. Son Bağdat’a geldiğinde Güney Kürdistan’a gelmedi, Kürtleri de temel almadı. Halbuki şimdiye kadar Hewlêr üzerinden Irak’ı terbiye etmeye, baskı oluşturmaya çalışırken bugün Irak üzerinden bunların inkarına dayalı bir siyaset gütmeye çalışıyor. Türkiye’nin ne pozisyonu böyle bir müdahalede başarılı olmaya yatkındır ne de Irak’taki bütün gelişmelerde rol oynayabilecek bir konuma sahiptir. Adeta sürekli leş kargası gibi bir şeylerden beslenmek, günü birlik imkanlardan beslenerek siyaset yapmanın yolunu izliyor.

KDP mesajı almıyor

Hewlêr, Türkiye’nin Bağdat’a gidip de Kürdistan bölgesine gelmemesinden tarihi mesajını alır. Türkiye’nin, Erdoğan’ın Kürt düşmanı mesajı çok nettir. Çok özel bir mesaj vermesine gerek yoktur. Mesajı almak isteyenler için mesaj çok nettir. Fakat Güney’deki Kürtler özellikle KDP, bu konuda ne tarihten ders çıkarabiliyor, tarihin mesajını doğru algılayabiliyor ne de Türkiye’deki ulus devletin kuruluşunun Kürtler için ne ifade ettiğini anlayabiliyor. Her şey bu kadar net olmasına rağmen mesaj alınmıyor;

* Bir, referandum karşısında Türkiye’nin tutumu çok açıktır, mesajın ötesindedir yani fiili müdahaleydi.

* İki, Irak’ın federe devlete yapmış olduğu müdahalede safını belirledi, bu da çok net bir mesajdır.

* Üç, Kerkük’ün ve Kerkük’teki Türklerin örgütlendirilmesi ve silahlandırılması ve Kerkük Türkleri için yapılan hak talepleridir. Temelinde Kürt inkarının çok net olarak vurgulandığı bir Türkiye siyaseti vardır. Yeterince mesajlar ortadadır.

Buradaki güçler bu mesajı almak istemiyor. 70’lerde Saddam döneminde tartışılan özerklik konusunu engelleyen Türkiye’dir. Türkiye, Saddam döneminde Kürtlerin hak kazanmaması için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Günümüzde de Türkiye bunu dillendiriyor. Kürtler bazı şeyler kazandıysa ve Irak’ta federe bir durum varsa Türkler bunu kabul ettiği için çıkmadı, Türklere rağmen çıktı. Amerika ve Türkiye arasında gelişen çelişkiler, çuval geçirme meseleleri bunlara sebepti. Çelişkiler çatışma ortamında olmadıkları için yaşanan referandum olayından sonra askeri tehditle, şantajla girerim, yaparım, vururum, kırarım siyaseti yapılamaz durumdadır. Bunu KDP üzerinden yapmaya çalıştığı zaman da hiçbir etkisinin olmadığını, sonuç alamadığı çok iyi görülür. Onun için de tam tersine başka kesimleri iştahlandırabilecek yeni bir hamleyle yani Irak’ın birliği, bütünlüğü ve merkezi hükümetin muhataplığı temelinde bir siyaseti öne çıkararak hem Kürtlere istediği gibi sınırlamanın avantajını elde edecek hem de Irak’ta ortaya çıkacak dengelerde kendisini güç haline getirecek ve Irak’taki varlığına meşruluk kazandıracaktır. Orada mümkün olduğu kadar Kürt karşıtlığını işleyip bir bloka dönüştürecektir.

Bunun mesajı Kürtlere şudur; ben Bağdat’ı esas alıyorum ulus devleti esas alıyorum, yani sana verilecek hakları sürekli sınırlayan bir pozisyonda olacağım. Eğer Güney’deki güçler hala Türkiye’yi temel bir stratejik müttefik olarak göreceklerse gelecekleri de Türkiye’nin başarı ve başarısızlığına bağlıdır. Türkiye’nin Irak’ta başarılı olması durumunda büyük zarar göreceklerdir. Bu çok nettir.

Üstte iktidar savaşı, altta talan siyaseti

Kürtler Ortadoğu çelişkilerinde büyük bir fırsat yakaladığı halde bu fırsatı kendisi için bir başarıya dönüştürmek yerine uluslararası güçlerin bunun üzerinde taktik yapmasının aracına dönüştürdü. Burada çok çok büyük kaybetti. Yanlış bir siyaset yapıldı. Sürekli kendi bağımsızlığını, özgürlüğünü başka uluslararası güçlerle ve bölge güçleriyle ifade eden bir zihniyetin gideceği sonuç burasıdır. Yani öz güce dayanmadan siyaset yapma anlayışından kaynaklıdır. İşin kötüsü bunlar dünya sisteminin onlara bahşettiğini de elde tutamadılar. Onun için uluslararası güçlerin piyonu olmaktan kurtulamıyorlar. Türkiye oynuyor, İran oynuyor, Amerika oynuyor, Rusya oynuyor; yani herkese açıktır. Kendisi için bir şey yapmaya kalkıştığında dünya ve bölge dengelerinin bir kısmının hoşuna gitse de bir kısmının hoşuna gitmediğinden başarı şansı da olamıyor.

Ortadoğu en büyük krizini yaşadığında Güney Kürdistan muazzam bir refah bölgesi, bir özgürlük beldesi olabilirdi. Dört parçadaki Kürtlerin, özgürlük mücadelesi yürüten Kürtlerin pozisyonları çok önemliydi. Bütün bunlar Kürtleri bir arada tutabilecek bir siyasi birlik oluşturabilseydi muazzam bir güç ortaya çıkardı. Bu muazzam güç, Güney Kürdistan’daki federe yapı için büyük bir siyasi kuvvet anlamına gelirdi. Bütün Kürtler bunun arkasında olacaktı. Ciddi bir askeri kuvvet anlamına da geliyordu. Şimdi bunlar, ne bu Ortadoğu krizinin yaratmış olduğu siyasal fırsatı değerlendirip siyasal birlikle buradaki duruma meşruiyet kazandırmayı tercih ettiler ne de uluslararası güçlerin buradaki varlığını çok iyi değerlendirdiler. Ne oldu? Üstte iktidar savaşı siyasi krize neden oldu, altta ise talana dayalı bir siyaset ekonomik çöküşe, şuna buna neden oldu. Öyle bir noktaya geldi ki neredeyse DAİŞ’in silip süpüreceği bir alana dönüştü. Zor bela kurtarıldı. Bizim müdahalemiz olmasaydı Güney Kürdistan’daki federe devlet diye bir şey kalmayacaktı. DAİŞ ezip geçecekti, onu ortadan kaldıracaktı. Bizim yaptığımız öncülük ve bu temelde Kürt halkının sahiplenmesi sonucunda DAİŞ durduruldu. Ancak zihniyet değişmediği için de aynı işler kotara götürülmeye çalışılıyor.

Bir türlü federe bir devlete dönüşemiyor. KDP, YNK ve diğer siyasi partiler güç olmuşlar ama bu gücünü birleştirip bir federe devlete dönüştüremiyorlar, bir ortak güce dönüştüremiyorlar neden? Çünkü bir güç ya ben hegemon olurum diyor ya da ben hegemonyamı ulusal varlığa feda etmem diyor. Seçimlere giriliyor, seçimlerde bir denge durumu ortaya çıkıyor. Bu denge durumundan dolayı iktidar talepleri noktasına geldiği zaman sorun oluyor. Ekonomik rant noktasına geldiği zaman sorun oluyor. KDP daha çok bütün siyasi hegemonyanın kendisinde olmasındaki ısrarını, diğerleri de siyasi hegemonyayı paylaşma emelleri içinde olduklarından çözümsüzlük ortaya çıkıyor. Ekonomik rant alanları herkesin elinde bir çözümsüzlüğe neden oluyor. Güney’de de yaşanan budur.

Ulusal birlik neden anlaşılmadı?

Referandumdan sonra bu sorun gittikçe derinleşti. Bu çözümsüzlüğü giderek derinleştirdi. Şu anda gittikçe daralan siyasi bir durumdan söz edilebilir. KDP, gerçekten Türkiye ile ilişkileri ve Türkiye üzeri yürüttüğü siyasetle Kürtlere ne kazandırabilir ki! Adam açık Kürt düşmanlığı yapıyor. Kürtlerin katlini yürütüyor. Peki, Kürtleri bu kadar katleden bir adam KDP’lilere özgürlük mü tanıyacak? Kürtler arasında birlik ister mi? İstemez bütün bunları. Defalarca ulusal birliği gündemleştirdik, neden anlaşılmadı? Ulusal birlik konusu Kürtlerin varlık nedenidir. Önderliğimiz bunu çok eskiden beri dillendiriyor ama günümüzde sorunların kaosa, krize, çatışmaya dönüştüğü yerde, bunun hayati bir önem arz ettiği bir noktada buna PKK dışında kimse yanaşmıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Tarihte böyle bir felaket görülmüş müdür? Bütün dünyanın canına kast etmek istediği bir yerde kendi arasında birlik olup yaşamanın savaşını vermesi gerekenin bunu yapmaması ne anlama geliyor? Bu çok net bir şeydir.

Güney’de neden sorun çözülmüyor? Güney’de neden sorun çözülsün ki? Güney’de sorunu çözmek için kimse uğraşmıyor ki. Güney’de sorunun sürekli derinleşmesi ve çözümsüz kalınması için uğraşılıyor. İster bilerek ister bilmeyerek küçük bir örgütsel varlık ve küçük imkanlar karşılığında ülkenin bütününü feda eden bir yaklaşım ortaya çıkıyor. Bu güncel çıkarlarımızdan vazgeçip bütün Kürtlerin birliği temelinde ortak bir siyaset yapalım denildiği zaman kimse buna gelmiyor. Sorun buradan kaynaklanıyor. Kürtlerin temel sorunu ulusal birlik sorunudur. Kürtler kendi arasında bir ulusal birliği oluşturmadığı sürece hiçbir parçada Kürtlerin özgürlüğünün gerçek anlamda bir güvence altına alınması mümkün değildir. Güney de bunlardan bir tanesidir. Ulusal birlik esastır. Ulusal birliği oluşturursan ortaya çıkaracağın ulusal güçle uluslararası ve bölgesel dengelerde varlık haline gelebilirsin ama bunu yapamazsan o zaman parça parça herkesin senin üzerinde istediği oyunu oynadığı bir nesneye dönüşürsün. Ortadoğu’da, Kürtlerin kendisini bir nesne olmaktan çıkarması gerekiyor.

Ortadoğu krizinin temel nedenlerinden bir tanesi Kürt inkarıdır. Tarihsel anlamda Kürtler üzerinde uygulanan siyaset ve 70 yıllık, 100 yıllık Kürt inkarının yarattığını çok iyi bilinmesi gerekiyor. Krizle Kürtler yeniden varlık olmanın ispatını ortaya çıkardıkları için bu ispatı sorunların çözümüne dönüştürmek için Kürtlerin öncelikle kendisine düşen siyaseti doğru yapması gerekir. Doğru bir siyaset yapmazsa o zaman kesinlikle Kürtlerin yeniden inkarı söz konusu olur. Güney’deki durum budur.

Kilit nokta ulusal birliktir

Yani tekrar söyleyelim; Kürtlerin içinde yaşadığımız dünya ve Ortadoğu sistemine uygun bir bakış açısı ve zihniyet yapısına gelmesi gerekiyor. Bunun da kilit noktası ulusal birliktir. Ulusal birlik aynı zamanda Kürdistan’daki zihniyet değişimine de ve bu temelde de siyasal ve toplumsal oluşumlarının da bu zihniyet temelinde yeni oluşumunun yolunu açacaktır. Buna gelmediği sürece herkes büyük bir yanılgı içerisindedir. Herkesi reddederek egemen olamazsın. Ne Ortadoğu buna müsaade eder ne de Kürtler buna müsaittiler. Herkesi reddedemezsin. Dost-düşman ayrımını doğru yapmadan siyasette başarılı olamazsın. Kendi gücünü görmemezlikten gelip seni inkar eden güçle ilişki kurup siyasette başarılı olamazsın. Bu durumun düzelme şansı da bunun mücadelesini yürütmektir. Ya Kürt siyasi oluşumları kendi içerisinde doğru bir çizgide birleşerek ortak bir yolda yol alırlar ya da özgürlük mücadelesi veren güçlerin yaratacağı birlikler, örgütlenmeler bu sorunu bir biçimiyle çözüm noktasına götüreceklerdir.

Rojava doğrultuya girmiştir

Bu konuda iki temel çizgiyi net görebilirsiniz. El yordamıyla da olsa Rojava’da yürüyen bir durum var, bir de Güney Kürdistan’da yürüyen bir durum vardır. Bu ikisini rahatlıkla kıyaslaya kıyaslaya bir durum değerlendirmesi yapabilirsin. Ben Rojava çok mükemmeldir, sorunları yoktur, demiyorum. Elbette ki çok mükemmel değil ama bir doğrultuya girmiştir, bir istikrar kazanmıştır, paradigma esasına göre doğrultuya girmiştir. Biraz özgürlükler oluşmuştur. Özgürlüğün oluşturduğu güç devrededir. Bunun verdiği öz güven vardır. Bu özgüvenle yürütülen savaş ve geliştirilen siyaset ve diplomasi vardır. Bir tarafta da Güney var. Güney’de daha çok bir siyasal bakış açısının hegemonya savaşı yürütülüyor. Toplumuna etnik egemenlik yürütmek istiyor. Sosyal farklılıklar dikkate alınmadan toplum üzerinde bir ulus devlet hakim kılınmak isteniyor. Diğeri ise tam bunun tersi bir yoldur. Bu ikisine bakarak hangisinin gerçek anlamda Kürtlüğü var ettiğini, özgürlükleri var ettiğini, bölgedeki krizi çözdüğünü rahatlıkla insan anlayabilir.

Kesinlikle şuna inanıyorum; Irak’ta sorun çok derindir, doğru. Irak’taki sorun tarihsel ve toplumsal gerçeklik kadar dünya dengeleri ve bölge dengelerinin Irak’taki etkilerinin çok ağır baskısı altındadır ama bunların hepsi aynı zamanda Güney Kürdistan’da da var. Güney Kürdistan’da dünyanın yüzyıl öncesini keşfediyorlar. Yüzyıl önce yaşanıp da dünyada sistem olan bazı değerler günümüzde artık etkilerini kaybetmiştir, değişmesi gerekiyor. Onlar etkisini kaybetmiş olan değerleri yeni keşfetmiş gibi onlara satarak varlık olmak istiyorlar. Bu mümkün değildir.

  HABER MERKEZİ
paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.