Kürt’ten devşirilmiş olmasaydı muhalefeti böyle olmazdı

Haberleri —

Cihan EREN Tarihsel kültürleri bir hanedanın ya da kabile ve aşiret kültürü sınırlarına hapsetmek, devlet için ulus yaratmakla sonuçlandı. Türk ulusu denilen kimlikse ne bir hanedan ne bir kabile aşiret kültürü temel alınarak oluşturuldu. Yenilen imparatorluğun bürokratları ve askerleri iktidarlarını makam ve mevkilerini tutmak uğruna kendilerine bir ulus yaratmaya koyuldular. Şimdiler de Erdoğan ve Bahçeli’nin koltukları için yaptığının aynısını yani. Fikir hocaları da Mason ve Yahudi sosyologlardı. Türk kimliği olmayan bir milletten bir ulus yaratmaya dayanır. Osmanlı bakiyesi halk kimliklerini toplayıp bir tencereye koymuş altına da ateş tutuşturup "sizden çıkan bu aşa bundan sonra Türk denilecek" denilmiş ve öyle olması istenmiştir. Malum tatlı bir yiyeceği acı bir yiyecekle ya da tuzlu bir yiyecekle aynı tencerede pişirmek berbat bir şeye yol açar. Kürt gibi çok tarihsel bir kimliği, Ermeni gibi dini de ayrışmış bir medeniyeti, Arap gibi din sahibi bir kavmi, Türkmen gibi yoksul oba ve boyları vd. renk ve tatları bir araya getirip "Türkoğlu Türk olacaksınız" demek sıkça kullandığım tabirle "sapıklık ve sapkınlıktır." "Sapıklık"ı ve "Sapkınlık"ı tırnak içinde vermemin nedeni bu iki kavrama Erdoğan ve Kılıçdaroğlu gibilerinin kişiliklerini tanımlayan özel ve özgün anlam yüklediğim içindir. Böylece amiyane anlamlarından ayırdığımı düşünüyorum. Okuyucunun bu kavramları kişilere hakaret için kullanmadığımı da bilmelerini isterim. Tamamıyla sosyolojik ve sosyopsikolojik anlamlar yüklemişim. Anlatacaklarımı karşılayacak daha manalı bilimsel kavram varsa önerilere de açığım. Zora dayanmadan istekle gerçeklemiş doğal kültürel geçişler toplumun ve kişilerin kültürel kimliklerinde zenginliklere yol açabilir. Ancak zorla birilerine farklı bir kültür ve kişilik dayatmak doğal geçiş değil asimilasyondur. Bu da başarılmazsa sonrasından gelen kültürel soykırımdır. Kültürel soykırımın en büyük insanlık suçu olduğunu BM anlaşmaları da söyler. Birilerine zorla başka bir kimlik dayatmak, bunu ister tam sonuçlandırmak ister yarıda bırakmak en büyük felakettir. Bu uygulama altındaki bir insan boğazı tam kesilmemiş sürekli can çekişen hayvan gibidir. İkincisi böyle insanlara bir yetki ve görev verdin mi yaşadığı tüm acıları diğerlerinden çıkarır. Hele hele uygulama altına alınanın yanı başında kopartıldığı kültürü ayakta duruyorsa bu çok daha büyük felaketlere yol açar. Çünkü böyle bir durumda uygulama altındaki kişi kendini uygulamaya alana ispatlama derdinden başka bir şey düşünemez. Şimdi gelin bu belirlemeler ışığında Türk devletine bakalım. Başındaki adam Gürcü. Yoksul bir semte sık sık babasından dayak yiyerek büyümüş biri. Eşiyle evliliği kazara olmuş. Yani severek evlenmemiş. Atalarının Hıristiyan olduğu doğduğu kazanın adının Potamya olmasından belli. (Bu konuda ayrıca "Omzumda Hemençe" kitabı okunabilir.) "Ben bir kere babacığım biz Laz mıyız, Türk müyüz diye sordum" diyerek bilinç altında Türk olmadığını bilen bir şeyler taşıdığını kendisi itiraf etti. Böyle bir kişilik makam bulursa çıldırır. Yetkisini tam devşirilmediği için herkese hissettirme saplantısı yaşar. Cümle alemi Türk yaparak rahatlayacağını sanır. Ataları başka bir dinden Müslümanlaştırıldığı için herkesi bildiği dine inandırmak için zorlar. Atalarımız, Ceddimiz söylemi ağızdan eksik olmaz. Yoksulluktan geldiği için yoksulluğun saflık ve temizlikle zenginleşmenin de hırsızlık ve gaspla ilişkili olduğunu bildiğinden (ki kendi sözleridir) deveyi hamutuyla yutmayı yetenek diye sunar. Böyle bir adamın başında olduğu bir devlette hangi tipler en önde ve temel kurumlarda görevlendirilir? Bir de ona bakalım. İşte Türkiye'nin dış yüzü. Dışişleri, AB, maliyenin dışarıyla bağlantılı bakanı, kardeşinin hırsızlıkları deşifre olmadan önce AKP’nin dış işlerinden sorumlu Ensarioğlu, M. Eker... bunlar en çok bildiklerimiz. Ve hepsi de Kürt. M. Şimşek arkası sağlam olduğu için kimliğini saklamıyor Kürtlere "benim gibi olun" mesajlarını sık sık yoluyor. Dışişleri ve AB bakanları Türkleştirme mengenesinden geçmiş tipler. İkisinin de aileleri hakkındaki bilgilerime dayanarak özel yetiştirildiklerini ama asimilasyon oranlarının Türklüklerini ispatlama düzeyine ancak vardırabildiğini rahatlıkla belirtebilirim. Asimilasyon ameliyatları tamamlanamadığı için Kürt mücadelesine ve halk kimliğine karşı en çirkin sözleri bunlar söylüyor. Dışişleri bakanı "bir an önce bu Kürtlük bitse de kurtulsam" ruh hali içinde diplomat değil özel harp adamı gibi konuşup duruyor; Her gün bir yeri işgal ediyor. Ensarioğlu ve Eker’i Amedlilere sorun. Ana muhalefetin başındaki adam; Kılıçdaroğlu. Kürt ve Alevi. Hem de Dersîm’in etkili Pîr Ocağı Kureşanlı. Çok sayıda akrabası Türk devletince idam edilen kişi. "Annem ve babam bir dil konuşuyorlardı ama ben bilmiyorum" diyecek kadar kim olduğunu hatırlayan biri. Ataları Gürcü kendisi Türk birinin "sapıklık" ve sapkınlık"larının devlet olmasına hizmet etmeyi siyaset sanacak kadar Türkleşmiş kişi. Neden böyle bir muhalefetçi? Çünkü Erdoğan ile bir madalyonun iki yüzü de ondan. Zaten dikkat ederseniz Erdoğan saldırgan, acımasız, her kesi satabilen, inandığı dini de piyasada satacak kadar tüccar. Kılıçdaroğlu ise tam tersi bir portre çiziyor. Bu siyaset, Kılıçdaroğlu’nun Türkleştirilme derecesinin sonucudur. Kılıçdaroğlu’ndan bundan daha fazlasını istemek ve beklemek demek, Erdoğan-Bahçeli ikilisinden sosyalist devrim yapmalarını istemek ve beklemek demektir. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun Türkleştirilme oranı Türklüğünü ispatlama derecesindedir. İşe bir de İslam karışınca söyleyebilecek muhalefet sözü "her yere bayrak asın, devletimizi ve milletimizi zora sokmayın, Kürtlere saldırın ama asker çok ölmesi, çalın ama gizli yapın, kanunsuzluk yapın ama anayasada onaylatın, varsa yapılacak mili bir şey bana söyleyin vb." söylemlerini aşamaz. Bunun için CHP’den muhalefet ederek iktidar isteyenlere önerim başına bir Türkmen Türkünü getirmeleridir. Müslüman olması işleri daha da kolaylaştırır.
paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.