Kuşakçı kavrayışın sınırları veya “Kürt gençliği nereye?”

  • Kürt gençleri Türkiye’ye kıyasla daha fazla kitap okuyor olsalar da azımsanmayacak bir bölümü de hiç kitap okumuyor. Türkiye’de genel olarak kitap okuma oranının düşüklüğü de göz önüne alınmalı bu noktada. Fakat kitap okuyan Kürt gençleri edebiyata daha düşkünler. En çok roman okumayı seviyorlar. 

 

BERFİN ATLI

 

Antik Yunan’dan ve hatta öncesinden beri düşünürlerin, filozofların, bilgelerin, keşişlerin, evdeki ve topluluklardaki yaşlıların zamanın gençlerini eleştirdiğini ve kendi kuşağının değerlerine çağırdığını biliyoruz. “Şimdiki gençler..” diye başlayan pek çok cümle kalıbı, olumsuz yargılar ve cümleleri sarf edenlerin özlediği ancak sonraki kuşağa adaptasyonunu bir türlü göremediği deneyimler/vasıflarla dolu: 

“Dilleri bıçak gibi…” 

“Saygısızlar.”

“Benciller.”

“Apolitikler.”

“Sorumsuzlar.”

Sümer tabletlerinde “Bu gençlik nereye gidiyor?” (1)sorusuna rastlanılması tesadüf değil.

Aristoteles, M.Ö. 350 yılında "Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar, yetişkinlere karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar," diye yazıyor. Ondan 450 yıl sonra Hesiod ise: "Günümüz gençleri öyle umursamaz ki, ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar." diye devam ediyor. Sokrates’in de “Bugünün gençleri lüks ve gösteriş düşkünü, saygısız, başkaldıran, geveze ve obur yaratıklardır,” şeklinde ifadeleri var (MÖ. 400). Seneca ise “Genç erkeklerimiz son derece tembeller. Yeteneklerini kullanmıyor, işlemiyorlar. Onurlu ve saygın bir biçimde gece gündüz emek verecekleri, çalışacakları tek bir uğraş, meslek yok. Uyuşukluk, bitkinlik, isteksizlik ve bunlardan daha da kötüsü, kötüye karşı ilgi duyma gönüllerinde yer etmiş, kanlarına girmiş,” diye devam ediyor. (2) Bu örnekler çoğaltılabilir elbette. Ancak bu noktada kuşakçı yargıların yeni olmadığını bilmek kadar, bu kavrayışın sınırlarını ve çıkmazlarını fark etmeyi de önemli buluyorum. 

Türkiye’nin bir sonraki genel seçiminde ilk kez oy kullanacak gençlerin Z Kuşağına mensup olması kuşak araştırmalarını daha önemli hale getirdi. Ancak tek sebep bu değil. Z kuşağı pek çok ticari kaygı güden pazarların, kurumların ve şirketlerin de anlamaya çalıştığı ve çeşitli stratejilerle hitap etmek istediği bir kuşak. Ne var ki salt kuşaklar üzerinden meseleye eğilmek kuşak kavramının kendisini de irdelemeyi gerektiriyor. Kuşak dediğimizde, sınırlı bir zaman aralığında doğan ve kendisine has özellikleri barındıran insanlar kastediliyor. Bu da çoğu zaman farklılıkları, parçaları/parçalanmayı, ayrışmaları, kopmaları, çatlakları, kırılmaları önemsiz hale getirerek tek bir anlam yelpazesine sabitliyor. Kuşakları keskin sınırlar üzerinden değil de genişleyen, daralan, iç içe geçen dalgalar ve geçişlilikler üzerinden düşünmek daha verimli olabilir. Bunun anlamı belirli bir zamansal aralıkta homojen gruplara dair kabullerimizden feragat etmek, yalnızca farklar ve benzerlikler üzerinden hareket etmemek, data merkezciliğe olan güvenimizi sorgulamak ve din-ırk-cinsiyet-sınıf-cinsel yönelim gibi pek çok unsuru meselenin kılcal damarları olarak görerek yeni metodoloji arayışlarına girmek. Daha da önemlisi çıkan sonuçların yiyip yutucu olmaması, benzemezlerin birbirleri ile diyalog geliştirmesine katkı sunmasını sağlamak.

Z kuşağı Kürt gençleri hakkında iki rapor

Yakın zamanlarda Rawest Araştırma’nın ve Spectrum House’un Z kuşağı Kürt gençlerine dair iki araştırma raporu yayınlandı. (3) Spectrum House, 5 şehire odaklanarak Türkiye’de en genç nüfusa sahip üç Kürt kenti Diyarbakır, Van, Şırnak ile İzmir ve İstanbul gibi metropolleri örneklem olarak seçerken; Rawest Araştırma 4’ü Kürt illeri 4’ü de Türkiye’nin batısındaki iller olmak üzere toplam 8 ilden hareket etti. Bu 8 il arasında Diyarbakır, Mardin, Urfa ve Van’ın yanında, yakın göç illeri diye tarif edilebilecek ve Kürt illerine komşu olan ama Kürt göçü alan Adana ve Mersin ve son olarak da batıdaki iki büyük metropol İstanbul ve İzmir yer alıyor. Rawest Araştırma’nın çalışmasının amacı Türkiye’deki Kürt gençlerinin yaşam, kimlik, sosyalleşme, gelecek tahayyülleri, siyasete ilişkin tutumları, Kürt olmayanlarla ilişkileri gibi meseleleri anlamaya çalışmak iken; Spectrum House, kimlik, aidiyet, sosyal hayat, din, cinsiyet, gelecek tasavvuru gibi geniş bir yelpazede politikanın doğrudan ya da dolaylı çekim alanında olan konularla ilgili Kürt Z kuşağının eğilimlerini anlamayı hedefliyordu. Bu bağlamda her iki araştırma da oldukça kıymetli olmakla beraber paralel verilere ulaştı. 

Kesinlikle homojenlik arz etmeyen bir profil ortaya çıkıyor her iki araştırmanın sonunda da. Rawest sonuçlarına göre, gençlerin eğitim düzeyleri umut verici fakat iki araştırmanın istihdam verilerine bakıldığında düşündürücü bir tablo ortaya çıkıyor. Zira Rawest Araştırma’nın sonuçlarına göre Kürt gençlerinin sadece %10’luk bir payı nitelikli bir işte çalışıyor. Geri kalanlar ya vasıfsız işçi ya da işsiz. Spectrum House ise %43’ünün 1.000 liranın altında, %54’ümün de 1.500 liranın altında bir gelire sahip olduğunu kaydediyor. Nitekim genel Z kuşağı araştırmalarında olduğu gibi Kürt gençliği için de en büyük dert işsizlik, ekonomik kaygılar ve geleceğin belirsizliği. Ancak genel Z kuşağı araştırmalarından farklılaşan nokta Kürt gençlerinin yaşadığı ve gündelik hayatın pek çok alanında deneyimlemek zorunda bırakıldıkları ayrımcılık ve ötekileştirme pratikleri. Gençlerin 4’te 3’ü ayrımcılığa uğradıklarını ifade ediyor ve bu duygu ile yaşıyor. Ancak sadece ayrımcılığa uğramıyorlar, kurumsallaşmış ayrımcılık pratiklerini fark ediyorlar ve ne kadar yapısallaştığının da bilincindeler: Toplum, medya, mahkemeler, ordu, polis gibi kurumlarda %50’nin üzerinde, siyasi partilerde ise %49,6 oranında ayrımcılık olduğunu söyleyebiliyorlar örneğin. 

TV izleme alışkanlıkları çok düşük

Basılı gazete okuma alışkanlıkları büyük ölçüde yok her iki rapora göre de. Ancak okuyanların verdikleri cevaplara bakılırsa yüzde 26 gibi azımsanmayacak bir oran Yeni Yaşam gazetesini işaret ediyor. Televizyon izleme alışkanlıkları ise çok düşük. Fakat izleyenlerin en çok tercih ettiği  televizyon kanalı Fox TV. Son dönemde özellikle artan Kürt medyasına yönelik sansür ve baskılar, kanalların erişim sorunları bu durumu daha anlaşılır kılıyor. Ancak gençlerin haber alma ve bilgi edinmedeki temel araçları sosyal medya. Güven duydukları ve aktif olarak kullanmayı tercih ettikleri internette geçirdikleri saatler genel Z kuşağı araştırma sonuçlarından farklı değil ve yüksek. Kürt gençleri ülkeye kıyasla daha fazla kitap okuyor olsalar da azımsanmayacak bir bölümü de hiç kitap okumuyor. Türkiye’de genel olarak kitap okuma oranının düşüklüğü de göz önüne alınmalı bu noktada. Fakat kitap okuyan Kürt gençleri edebiyata daha düşkünler. En çok roman okumayı seviyorlar. Spectrum House kitap okuma alışkanlıklarını şu verilerle açıklıyor: 

“Kitap okuma alışkanlıklarına baktığımızda, yüzde 35 gibi yüksek bir oran hiç kitap okumadığını belirtmiştir. 2021 yılı Türkiye Eğilimleri Araştırması sonuçları toplumun yüzde 59,5’unun hiç kitap okumadığını göstermiştir. Bu oran baz alındığında Kürt gençlerin kitap okuma oranının toplumun geneline göre yüksek olduğu ama yine de önemli bir oranının hiç kitap okumadığını göstermektedir. Kitap okuduğunu söyleyenlerin yarısı roman okumayı tercih ettiğini belirtmiştir. Araştırma-İnceleme, siyaset, tarih, felsefe, sosyoloji, psikoloji ve sosyal bilimlerle ilgili kitaplar okuduğunu belirtenlerin yüzde 45 oranında olması ise dikkat çekicidir.” (4)

LAURENT PERPIGNA IBAN / HANS LUCAS VIA AFP/AMED

Dindar olmadıklarını ifade ediyorlar

Müzik tercihleri önceki kuşaktan farklı olarak oldukça farklılaşıyor. Müzik repertuarı bakımından gençler hem kendi kuşağındaki Türk gençlerden hem de Aynur ve Mem Ararat gibi sanatçıları dinleyerek önceki Kürt kuşağından ayrışıyorlar. Ahmet Kaya, Sezen Aksu, Tarkan ve Şakiro gibi geniş bir yelpazeleri var. Yüzde 40 üzeri Galatasaraylı. Özel hayatlarında ise yalnızlar. Yüzde 64.5’inin bir sevgilisi yok ve ilişkisi olanlar ise (kadınlarda daha fazla) saklama eğilimindeler. Kendisini bir dine ait hissedenler ezici çoğunlukta fakat ne kadar dindar oldukları sorulduğunda yine ezici çoğunluğu dindar olmadıklarını ifade ediyor. Yaşadıkları şehirden de hayattan da memnun değiller (özellikle Şırnak) ve bunun başlıca nedeninin ekonomik sıkıntı olduğunu söylüyorlar. Ulaşım olanaklarının değişmesi gerektiğini söylüyorlar. İş olanaklarının değişmesi gerektiğini söylüyorlar. Türkiye’de güvende hissetmiyorlar. Belediyelere ve kurumlara güvenmiyorlar. Araştırmacılar bunun kayyum uygulamaları ile ilişkili olduğunun altını çiziyorlar. Avrupa Birliği ve AİHM’e güvenmekte kararsızlar. Osman Kavala ve Selehattin Demirtaş için atılan adımların bu sonuçta etkili olduğunu vurguluyor yine araştırmacılar. Cumhurbaşkanına güvenleri yüzde 15. Yurtdışında yaşama ve iyi bir kariyer hayalleri var, genel Z kuşağı araştırma sonuçlarıyla paralel şekilde. En büyük endişe kaynaklarını ise Spectrum House şöyle kaydediyor:

“Kürt gençlerinin endişe kaynaklarına baktığımızda genç erkeklerin “toplumsal kutuplaşma” (yüzde 47,1) ve “savaş ve çatışmalar” (yüzde 24,6) konusunda oldukça endişeli oldukları görülmektedir. Bu durumun bir yansıması ve sonucu olarak sosyal medyada siyasi düşünce ve içerik paylaşımı yapmaktan kaçınma halini, kutuplaşma ve çatışma ortamına girmek istememeleri ve bir sessizlik sarmalına hapsolmaları şeklinde yorumlayabiliriz. Genç kadınların endişe kaynakları arasında ise ilk iki sırayı “kadın cinayetleri “(yüzde 46,8) ile “cinsel taciz” (yüzde 28,8) almaktadır. Çıkan bu verinin son dönemlerde artan kadın cinayetleri ve cinsel taciz vakalarının ve ataerkil sistemin bu eril şiddeti meşrulaştırma ve cezasızlık politikalarının Kürt genç kadınlar üzerinde yarattığı endişeyi somut bir şekilde ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Bu sonuçları birlikte değerlendirdiğimizde toplumsal cinsiyet rollerinin gençler açısından da kısmen işlediğini belirtebiliriz.”

Kürt olma hissiyatları ve bilinçleri

Bunun yanında ailelerinden ayrı ve bağımsız bir hayat kurma eğilimindeler. Dörtte üçü evdeki iş bölümünde erkeklerin de kadınlar kadar sorumluluk almasını istiyor ve eşitlik talep ediyor. Erkeklerin işe alımlarda kayırılmasına karşılar. İki dilliler. Evde ve gündelik hayatta Türkçe ve Kürtçe konuşuyorlar. Çoğunun göç deneyimi var. Kürt olma hissiyatları ve bilinçleri, yani aidiyet oranları yüzde 75.9. En çok da bu yüzden ayrımcılığa uğradıklarını ifade ediyorlar. Bu ayrımcılığı azaltmak için bir şey yapma istekleri yok. Ayrımcılığı azaltmak için ne yaptıkları sorulduğunda yüzde 41,5’i “hiçbir şey” yapmadıklarını belirtiyor. Değişime olan inançları kırılgan. Belki de değişimin ayrımcılığa uğrayan özneler olarak kendi uygulama ve pratikleri ile göbekten bağlı olmadıklarına inanıyorlar. Toplumsal bir değişimin imkanını insanları ikna etmekten geçmediğine inanıyorlar. Zira “neden yapmadınız?” sorusu yöneltildiğinde, “hiçbir şey değişmez” cevabını vermişler. Kendilerine değil ama STK’lara büyük iş düştüğüne inanıyorlar. Yüzde 51’i ayrımcılığı azaltmak için en çok emek verenlerin Sivil Toplum Örgütleri olduğunu ifade ediyorlar. Ayrımcılığın nedeni olarak ise medyayı işaret ediyorlar. Gençlerin yarısı ana dilini iyi biliyor. Ana dilin eğitime dahil edilmesi gerektiğini söyleyenler ise yüzde 64.7. Ancak Rawest Araştırma ana dil meselesine önemli bir not düşüyor: 

“Gençlerin yarısı ana dilini iyi bildiğini söylese de gündelik hayatta dili pek kullanmıyorlar. Kürt gençlerinin en az beşte biri Kürtçeyi artık pek bilmiyor ve neredeyse hiç kullanmıyorlar. Kürtçe bilmeyenlerin bir kısmı ebeveynler tarafından hiç öğretilmediğini söylese de önemli bir kısmı da Kürtçe kullanımının zamanla azalıp dilin unutulduğunu söylüyorlar. Dili orta ya da iyi derecede bildiğini söyleyenlerin de önemli bir kısmı çoğunlukla Türkçe konuşuyor. Bilenler, Kürtçeyi en çok anne ve babalarıyla konuşuyorlar. Ebeveynleriyle çoğunlukla ya da tamamen Kürtçe konuşanların oranı üçte bir civarında. Kardeşler, arkadaşlar ve eş/sevgili ile iletişim dili kahir ekseriyetle Türkçe.”

'Kürt gençliği apolitik mi?’

Gelelim asıl meseleye. “Kürt gençliği apolitik mi?” sorusuna. Genel Z kuşağı araştırmaları ve esasen Z kuşağı üzerine analizlerini geliştiren pek çok araştırmacı bu jenerasyonun apolitik, edilgen, tepkisiz bir kuşak olduğu kabulü ile hareket ediyor. Bu noktada politik olmak ne demektir, düşünmemiz gerektiğine inanıyorum. Bir siyasi partiyi desteklemek ve yozlaşmış buldukları, güven duymadıkları, ötekileştirildiklerine inandıkları bir siyasi düzleme aktif olarak katılmak mı gençleri politik yapar yoksa toplumsal sorunların farkında olmak, nerede nasıl ayrımcılığa uğradığını ve nedenlerini bilmek, yozluğun kök salmışlığını ve yapısallığını kavramak mı? İkincisini daha anlamlı buluyorum. 

Ben de herkes gibi yazılarımı yazarken muhafazakar, devrimci, özgürlükçü ve hatta feminist gibi oldukça tehlikeli olduğunu düşündüğüm bir kavram sepetine başvuruyorum. Tehlikeli, çünkü belirli kimliklere ve sabitlenmiş, indirgenmiş, kaskatı anlamlara tekabül etme olasılığını içinde taşıyan kavramlar bunlar. Politik ve apolitik ikiliği de bunlardan biri. Ancak bu kavramları, meselelerin konuları, içerikleri olarak değil, onların kurulma ve yerleşme biçimlerine atıfta bulunarak kullanıyorum. Mesele politika olduğunda Sara Ahmed’in Feminist Bir Yaşam Sürmek kitabında önerdiği bir düşünme pozisyonundan çok yararlanıyorum: kopuş ve kopmalardan. Ahmed pek çok meseleyi kopuşlar, daha doğrusu feminist kopuşlar ile inceler ve kuramsallaştırır: devamlı koparak icra edilen feminist bir teoriyi anlamaya çalışırız (Ahmed 2020: 254-87). Kopuş, burada bir duyumsama imkânı yarattığı için kullanılmaktadır ve kurduğumuz çeşitli bağlar üzerinden tanımlanır: “Kopmak, bir bağı, hayat için, mutluluk için gerekli olarak tutulan bir bağı, başkaları tarafından beslenen, değer verilen bir bağı koparmak için gereklidir” (2020: 285). Bununla beraber, kopmak, bir son buluş değil, başlangıç olarak düşünülülür. Fakat Ahmed, neyden koptuğumuzu, neyin koptuğunu açıkça ifade etmekten kaçınır, buna cevap vermez. Çünkü ona göre, “Bir şeyler kırıldığında dahi, her zaman neyin kırıldığını bilmeyiz. Bir kırılmanın arkasından, ne geldiğini her zaman bilmeyiz” (2020: 264). Kopmanın, neyden kopuş olduğuna kesin bir tanım getirmek yerine, şu soruyu düşünmeyi önerir: Muhafaza etmek istediğimiz ilişkiler neler? Bu soru, kopuş yerine bağlarımız/bağlandıklarımız üzerine düşünmemizi arzu eder, zira ancak o zaman, “bir nesneyi (bir fikir, bir şey, bir kişi, bir ilişki) sarabilecek vaatler kümesini” (2020: 264). fark edebilmek mümkün hale gelir. Kürt gençlerinin kendilerini saran, sıkıştıran vaatler kümesinden koptuklarını bu raporlara bakan kimse inkar edemez. Onlar muhafaza etmek istedikler ilişkiler ya da bağlar üzerine düşünüyorlar ve bunu açıkça ifade ediyorlar; iyi bir kariyer, yurt dışına gitmek vs. Fakat iktidarın kendilerine sundukları fantazilerin üzerlerindeki gücünün de ayrımına varıyorlar ve verdikleri cevaplarla boşa düşürüyorlar: Güven yüzde 15. Politik olan kopuştur: yerleşik değerlerden, iktidarın sunduğu fantazilerden, güvenli ve mutlu bir hayat olasılığından, doyurucu bir gelecek tasavvurundan. Aksi takdirde siyasetle ilgilenmiyoruz deyip ilk değiştirmek istedikleri şeyin iktidarın kendisi olduğunu ifade edebilirler miydi? İnanmadıkları ve güven duymadıkları siyasi sisteme elbette ilgi de duymayacaklardı. Fakat ya yönetimi değiştirme konusundaki arzuları ve ısrarları? Spectrum House demek istediğimi özetliyor aslında:

“Bu kuşağın politik tutumu veya siyasi yönelimini “herhangi bir partiye üye misiniz?” sorusuyla “ülkede öncelikle neyi değiştirmek istersiniz?” sorularının sonucunda ortaya çıkan bulguların bileşiminden görebilmek mümkündür. “Herhangi bir siyasi partiye üye değilim” diyenlerin oranı yüzde 89 iken ülkede ilk değiştirmek istedikleri şeyin “yönetim sistemi” olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 52,3’tür ve bu oran ilk soruya verdikleri yanıta göre oldukça yüksektir. Dolayısıyla bu iki soruya verilen cevaplar ve alt kırımlarından da anlaşıldığı üzere söz konusu kuşağın apolitik olmadığı ve depolitik bir tercihte bulunduğu anlaşılmaktadır. Lakin apolitik mefhum “siyasi tutum, içerik veya önyargı olmaksızın, politik olarak nötr” olarak tanımlanırken, depolitik kavramı mevcut siyasi merkezin dışında kendi irade rızasıyla olup bitenlere müdahale etme istencidir.

Apolitik mi depolitik mi?

O nedenle Kürt Z kuşağını düz bir mantık üzerinde apolitik olarak sınıflandırmak doğru bir tanımlama olmayacaktır. İçinde şekillendiği sosyolojik olgulardan hareketle bu kuşağı apolitik olarak tanımlamak yerine depolitik bir kuşak olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Mevcut politika yapma biçimlerini sosyolojik olgular üzerinden reddiye gibi bir tutum ortaya çıkmaktadır. Depolitik imgesini burada temel sorunlara ve kavramlara yönelişin bir sembolü olarak görmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Dolayısıyla “Kendinizi herhangi bir siyasi partiye yakın hissediyor musunuz?” sorusuna verilen cevaplarla “neyi değiştirmek istersiniz?” sorusu bağlamında sergilenen tutum söz konusu toplumsal olgu ve olaylar karşısında kayıtsız kalınmadığını göstermektedir.” 

 

 

Kaynaklar:

 

Ahmed, S (2020). Feminist Bir Kopuş. Feminist Bir Yaşam Sürmek içinde. İstanbul: Sel.

1-https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/pinar-aydin-o-dwyer/z-kusagi-alkisi/2734/

2-Bayramlar, kişisel tarihimiz ve yetişkinlik | Gaia Dergi

3-Spectrum House Raporu: http://spectrumhouse.com.tr/2022/02/28/kurt-z-kusagi/ 

Rawest Araştırma’nın raporu: https://kurdish-studies.org/wp-content/uploads/2021/01/Kurt_Gencler_20_Benzerlikler_Farklar_Degisimler.pdf

4-http://spectrumhouse.com.tr/2022/02/28/kurt-z-kusagi/ 

5-https://kurdish-studies.org/wp-content/uploads/2021/01/Kurt_Gencler_20_Benzerlikler_Farklar_Degisimler.pdf 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.