Kutsal Geyiğin gerçekleşmeyen ölümü

Haberleri —

TUÐÇE KARA


Yorgos Lanthimos, 27 Mayıs 1973 doğumlu Yunan yapımcı, senarist ve yönetmen. Onu, geçtiğimiz sene sinemada en dikkat çeken filmlerden biri olan The Lobster’dan (Istakoz) hatırlayabilirsiniz veya daha öncesine gidersek Dogtooth (Köpek Dişi) filminden. Bu sene ise başka bir filmle karşımızda Lanthimos: The Killing of a Sacred Deer (Kutsal Geyiğin Ölümü). Film, 2017 Cannes Film Festivali’nde “En İyi Senaryo” ödülünü aldı.


Köpek Dişi

Kutsal Geyiğin Ölümü’nden önce yönetmenin diğer filmlerine kısaca değinelim. Yönetmen, Dogtooth’ta (Köpek Dişi), dış dünya ile alakası olmayan, izole bir aileyi ele alıyor. Annenin ve çocukların sıkışıp kaldığı ev, babanın kurduğu aile kurumundan ibaret. İyi ve kötünün ölçütü baba, yine neyin yapılıp neyin yapılamayacağına yalnızca baba karar veriyor. Dış dünya ne demek, evin ve evin bahçesinin dışında ne var, çocuklar tarafından bilinmiyor. Çocukların dış dünya ile tek bağları babanın erkek çocuğa cinsellik konusunda yardımcısı olması için, çalıştığı yerde görevli bir kadını eve getirip götürmesinden ibaret. Eve özgü bir dil var. Örneğin kız çocuklarından biri, annesinden tuzluğu isterken “Telefonu uzatabilir misin?” diyor. Tuzluk, telefon olarak öğretilmiş çocuklara. Telefon ve tuzluk tanımları ve diğer kavramlar için kullandıkları bizimkilerle çok az benzeşiyor. Ev içinde kurulan bir düşünce sistemi; başka bir dil, başka bir dünya var. Çocukların evden ayrılmasının koşulu ise köpek dişlerinin düşmesi. Sonu seyirciye bırakılan, tabuları, insanların ikiyüzlü ahlâk anlayışını dert edinen ve izleyici bununla ilgili derin sorgulamalara yönelten sarsıcı bir film.


Istakoz

Yönetmenin Köpek Dişi’nden sonra dikkat çeken bir diğer uzun metraj filmi ise The Lobster (Istakoz). Lanthimos, The Lobster’da modern dünya içinde sıkışmış birey ele alınıyor. Filmde yalnızlar ve yalnızlık üzerine hizmet veren bir kuruluş var. İnsanlar eş bulmak için bu kuruluşun programına kaydoluyor ve onlara tanınan zaman içerisinde kendilerine uygun bir eş bulmak zorundalar. Programda başarısız olurlarsa istedikleri bir hayvana dönüşecekler. İlişkilerin temelsizliği, olmadık durumlara razı olma, kötü bir durum karşısında sessiz kalma üzerine kurulu filmde ikili ilişkilerdeki baskı, psikolojik/fiziksel şiddet ve evlilik kurumundaki temel sorunlar ele alınıyor. Neye, kim için tahammül ediyoruz ve etmeli miyiz, ettiğimizde ne gibi sonuçlarla karşı karşıya kalıyoruz; filmde incelikli bir biçimde işleniyor. The Lobster zamanla, yönetmenin sesini duyurmaya çalıştığı Yeni Dalga Yunan Sineması’ndan sıyrılması için de bir araç oldu ve filmden sonra, artık, Yunanistan dışında da bir hayli meşhurdu Lanthimos.


Kutsal Geyik

Gelelim yönetmenin son filmi Kutsal Geyiğin Ölümü’ne. Film, Yunan mitlerinden birinden uyarlama. Uyarlanan mite göre İphigenia, Kral Agamemnon ile Kraliçe Klytaimestra’nın kızıdır. Agamemnon av sırasında Tanrıça Artemis’in kutsal geyiklerinden birini öldürür. Bunun üzerine Artemis rüzgârları keser ve Truva Savaşı için giden filoları engeller. Artemis tek bir şartla rüzgârların yeniden esmesine izin verir. Agamemnon, kızını Artemis için kurban edecektir. Başta buna yanaşmayan Agamemnon, daha sonra ülkesinin çıkarları için bunu kabul eder. Kızını kurban etmek için bir sunağın üzerine koyar ve bıçağı boğazına yaklaştırır; ama ona acıyan Artemis, kızı havaya kaldırır ve onun yerine bir geyik koyar. 


Zor tercih!

Yorgos Lanthimos’un yönetmenliğini üstlendiği filmin senaryosunu daha önce birçok filmde olduğu gibi Efthymis Filippou ile Lanthimos birlikte kaleme aldı. Filmin başrollerinde ise Nicole Kidman, Colin Farrell ve Barry Keoghan yer alıyor. Tanınmış bir kalp-damar cerrahı olan Steven Murphy (Colin Farrell) ve oftalmolog eşi Anna (Nicole Kidman), beyaz ve soğuk; ama tabii ki herkese örnek iki çocukları Bob (12) ve Kim (14) ile dışarıdan bakıldığında imrenilecek bir hayat yaşamaktadır. Filmin başında Steven’ın başka bir kadınla birlikteliğinden olduğunu düşündüğümüz diğer çocuk Martin (Barry Keoghan) ise bu imrenilecek hayatın, aslında hiç de göründüğü gibi olmadığını göstermek için adeta and içmiş. 

Martin’in babası, Steven tarafından ameliyat edilmiş ve ameliyat esnasında baba yaşamını yitirmiş. Martin, tabii ki bunun bilincinde ve tüm hareketlerini bunun üzerine kuruyor. Steven’dan beklediği aşırı ilgi ve Steven’ın da suçlulukla ona aldığı hediyeler, her istediği an Martin ile buluşması, insanı tedirgin eden cinsten çünkü Martin’in bir sınırı yok ve asla durmuyor. Korkunç, rahatsız edici bir gölge halini aldıktan bir müddet sonra Steven da rahatsız olduğu için Martin ile görüşmeyi azaltarak kesiyor. Ancak gözden kaçırdığı ve unuttuğu bir şey var: Martin bunun rövanşını almaktan zevk alacak bir çocuk. Martin’in asıl istediği eşitlik ve Steven’ın bir seçim yapmak zorunda kalması. Steven’ın Martin’le görüşmeyi kesmesi üzerine bir kafede otururken durumun boyutuyla karşı karşıya kalıyoruz. Martin’in tane tane anlattığı şey, aslında Steven’ın ailesinden birinin ölmesi gerektiği, yoksa ailesinin tümden yok olacağı. Kimin ölmesi gerektiğini Steven seçecek. Zor bir tercih.


Dünyaya açılan yeni Lanthimos

Martin’in aktardığına göre çocukları ve karısı önce yürüyemeyecek, sonra açlıktan ölmeyi göze alacak kadar yemeyi reddedecekler ve en son gözlerinden kan gelerek hayata gözlerini yumacaklar. Steven, şimdi halının altına süpürdüğü bir suçla karşı karşıya ve ailesini istiyorsa bir seçim yapmak zorunda; ancak bu hiç de kolay bir seçim değil. Film boyunca bir tür soyut gerginlikle baş başa kalıyorsunuz. Lanthimos’un evrenlerine hayran insanlar için bile uzak bir ilişki aslında. Steven’ın bir kefaret ödemesi ve steril yaşamından gerçekliğe geçişini görmeyi siz de istiyorsunuz; ancak bu şekilde değil. Bu kadar soyut değil.

Film, kimi eleştirmenlerce Haneke’nin Funny Games’ine kimi eleştirmenler ise Kubrick’in Shining’ine benzetildi. Muhakkak daha birçok yönetmen ve filmden feyz alan Lanthimos, bu film için gökdelenlerin olduğu İngiltere’yi ve film dili olarak da İngilizceyi seçti. Önceki filmlerinin çoğu Yunanistan’da geçiyordu ve kullanılan dil Yunancaydı. Bu film için Nicole Kidman gibi, aslında ne senaryoya ne de kasta uyan bir aktris seçilmiş. Yönetmenin diğer filmlerinde güneş gibi parlayan Colin Farrell bile bu filmi kurtaramamış, çünkü aslında o da ona biçilen rol için fazla eğreti durmuş. Filmin, yönetmenin diğer filmleriyle ortak özellikleri sadece robotik karakterler ve hayli düz insan ilişkileri. Umalım, bundan sonra Dogtooth çizgisine yeniden dönsün yönetmen. Reklamla parlatılan gişe filmlerine yönelme ihtimali bile hayli tedirgin edici çünkü. 


paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.