Kuzey’de barış Rojava’da devrim

Haberleri —

PYD ile Türkiye arasındaki görüşme, artık şu saptamayı bütünüyle haklı kılıyor: PKK Önderi Öcalan’ın başlattığı ve Hükümetin de onayladığı çözüm süreci, artık yalnız Türkiye’yi kapsamıyor. Çözüm süreci, Kürdistan’ın bütün parçalarıyla ilgilidir. Ve artık çözüm sürecinde, aktüel belirleyici mücadele Rojava’da veriliyor.  

Bu aynı zamanda tüm bölgede devrimci uyanışın da belirleyici adımıdır.
Bir ay içinde Hewlêr’de toplanacak olan Kürt ulusal kongresinin de, Kuzey’de yürütülen “hükümet adım at” kampanyasının da, Doğu Kürdistan’da ateşkes sürecini savunma çizgisinin de stratejik hedefi çok açıktır ki, Kürt ulusal demokratik birliğini sağlayarak Rojava devrimini zafere ulaştırmaktır.
PKK Önderi Öcalan’ın çözüm sürecini başlattığı ilk günlerde, “endişeli Kürtler”den daha “endişeli” kimi Türk “solcuları” İmralı’da “kötü bir uzlaşma” olduğuna dair büyük bir kampanya yürüttüler. Bunlar, “üç aşamalı” çözüm sürecinde “devrimci” bir “içerik” bulamadılar. Hatta tam tersine, “Kuzey Kürdistan’da gerilla savaşına son verme”nin “neye karşılık” olduğunu sordular. Sanırız yanıtı da aldılar: Rojava devrimi…
Çok sık söylenen şu: 30 yıllık savaşın sonunda ne Türk devleti PKK’yi tasfiye edebildi; ne de PKK Türk devletini yenik düşürebildi.
Bu saptama eksiktir. Kürt sorununu “Türkiye” penceresinden görmenin sonucudur. Elbette salt Türkiye penceresinden baktığımızda sonuç yukarıdaki gibidir. Ama otuz yıl savaşına “Ortadoğu” ve hatta “dünya” penceresinden bakmak gerekir.
Böyle bir pencereden baktığımızda ise durum, hiç de “ne o yendi, ne de diğeri” gibi görünmemektedir. Dünya çapındaki büyük Pazar kavgalarının yarattığı amansız savaşların, kaosun, kanlı girdapların arasında, dört parçaya bölünmüş Kürt halkı, kendisini parçalayan ve ezen dünya güçleriyle mücadelesinde “berabere” kalmamıştır; önce kendi “makus talihini” yenmiştir ve arkasından da bu “zaferini” adım adım dünyaya kabul ettirmiştir.
Eğer otuz yıllık savaş, NATO üyesi Türkiye’de Kuzey Kürdistan’ı fiilen “özerkleştirmeseydi”, bu sayede Güney Kürdistan sırtını bu güvenilir “güce” dayamasaydı, daha 1992 Körfez savaşı günlerinde, daha sonra ikinci Körfez savaşı günlerinde Türk devleti Güney’in kazanımlarına büyük bir darbe indirebilirdi. “Irak’ta yaptığımız hata” lafının resmi bir “pişmanlık” ifadesi olduğunu unutmayalım. Türk devleti bu “hatayı”, kendi içindeki büyük Kürt direnişinden duyduğu “korku” yüzünden yaptı.
Güney Kürdistan’daki kazanımlar, elbette oranın kahraman Kürt halkının mücadelesinin yanı sıra, NATO’nun dev ordusunu bu halka karşı harekete geçmekten men eden Kuzey halkının direnişinin de eseridir. Otuz yıllık direnişin ilk ve önemli sonucu Güney Kürdistan’ın federal özgürlüğü oldu.
Ve şimdi bu otuz yıllık mücadelenin en devrimci ürünüyle karşı karşıyayız: Rojava…
PKK Önderi Öcalan tüm Kürt halkının ve onunla birlikte tüm Ortadoğu ve Kafkasya halklarının kaderinin Rojava’da çizildiğini herkesten önce gördü ve “yeni dönemde Türk devletini çok daha ağır bir direnişle geriletmeye hazırlanan” kendi örgütünü “silahlı yoldan, silahsız yola geçmeye” ikna etti.
Bu devrimci ve stratejik anlamı olan bir “uzlaşmaydı.”
Şimdi anlaşılıyor ki, bu “uzlaşma” her iki taraf için yıkıcı sonuçlar doğuracak olan bir savaşı sonlandırma karşılığında, her iki taraf için somut “kazançlar” vaat eden yeni bir dönemi başlatma temelinde gerçekleşti.
İmralı Rojava devrimini, attığı bu adımla güvenceye almış bulunuyor. PYD Eşgenel Başkanıyla devlet arasındaki müzakere, bu devrimin fiilen ve elbette henüz kesin olmayan bir şekilde “tanınması” anlamına geliyor. Şu günlerde Türkiye’de savaş sürüyor olsaydı, Rojava devrimini savunmak büyük olasılıkla imkansız olacaktı.
Türkiye ise, uzlaşmaya yanaşarak, Hükümet yanlısı medyanın pek sevdiği bir ifadeyle, “Türkiye’nin Kürtlerle büyümesi” yönünde, yani “Türk-Kürt barışına” dayanarak bölgede söz sahibi olma” yönünde yeni bir “umuda”  sahip oldu. Eğer şu günlerde savaş sürüyor olsaydı, Türkiye bırakalım böyle bir perspektifi, bütün iddialarını kaybetmiş olacaktı.  Her “uzlaşma” uzlaşan her iki tarafa “zafer” vaat eder; kimin zafer kazanacağını ise mücadelenin sonucu gösterecektir.
Ve bir “uzlaşmanın” devrimci olup olmadığını, devrimci güçlerin bu “uzlaşmadan” sonra “mücadeleyle zafer kazanma” imkanına sahip olup olmadığı gösterir. İmralı’nın çizdiği çizgi, hiç kimseye “bedava” bir “zafer” vaat etmiyor; mücadele eden kazanacaktır.
Yani, her şey Rojava için!..

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.