La mekanda cihana sığmazam


‘’...Gövheri la mekan benem, gönlü mekana sığmazam
Sığmazam, sığmazam Enel Hak
Yüce yaratıcının
en değerli varlığıyam
Hiç bir yaratılışa sığmazam
Sığmazam, sığmazam Enel Hak
Yeryüzü gökyüzü ‘’Ol’’ emri
ve bütün her şey
bende bulunduğu için
Kes sesini uzatma, sus!
Çünkü benim gerçeğim sözlerle açıklanamaz...’’
Bu dizeler, sanatçı Cavit Murtezaoğlu’nun ‘’Sığmazam Enel Hak’’ adlı şarkısına ait. Murtezaoğlu, İran’da herkesin Şii olarak bildiği Ehli Hak inancına mensup bir müzisyen. Karşılaştığı baskı nedeniyle 2004’te İran’ı terk etmek zorunda kalmış. Bu tarihten sonra Türkiye’ye yerleşen Murtezaoğlu, sahip olduğu müzikal deneyimlerini Türkiye’deki birçok sanatçıya aktarıyor. Kardeş Türküler, Grup Yorum, Grup Munzur, Aynur Doğan, Yasemin Göksu, Cahit Berkay başta olmak üzere liste uzayıp gidiyor. Şimdiye kadar dört albüme imza atan Murtezaoğlu’nun kullandığı diller arasında Türkçe, Farsça, Kürtçe’nin Goranca lehçesi ve Azerice bulunuyor. Bir süredir Kardeş Türküler’den Feryal ile Tebriz’den Toros’a adlı proje kapsamında konserler veriyorlar. Proje kapsamında batını nefesleri okuduklarını ifade eden Murtezaoğlu, zaman ve mekândan yola çıkarak, bu coğrafyanın düşünürlerinin izini saz ve sözleri ile sürdüklerini belirtiyor.
Kardeş Türküler’le yürüttüğünüz ‘’Tebriz’den Toroslara’’ projesi nasıl ortaya çıktı ve bugün ne aşamada?
Kardeş Türküler ile yedi-sekiz senedir birlikte çalışıyoruz. Bir gün Kardeş Türküler’den Feryal ile sohbetimizde bir şeyler yapma fikri ortaya çıktı. Sonra Tebriz’den Toroslara adlı projeyi geliştirdik. Şems ile Mevlana’nın aşkından başladık, daha sonra Goran bölgesinde Sultan Sahek’e kadar giden bir yolculuk yaptık. Projede Farsça, İstanbul Türkçesi, Azeri Türkçesi, Kürtçe’nin Goranice lehçesini kullanıyoruz. Pir İsmail Kohlani’nin deyişleriyle Goranice çok güzel bir mesaj verdik. Zaman ve mekândan yola çıkarak, bu coğrafyanın düşünürlerinin izini saz ve sözleri ile sürdük. Projeyi çok yakın bir zamanda albüme dönüştüreceğiz.
Şimdiye kadar dört albüm çıkardınız? Yeni albümünüzde de İran’daki Ehli Hakların ezgilerini taşıyacaksınız...
Ben ilk albümden dördüncü albüme kadar ‘bu hayata maddi yaşam için gelmedim’ mesajını vermek istedim. Ben şöhret için şarkı söylemiyorum, para için asla. Öncelikle sanatta kendimi geliştirmek, yaratmak istiyorum. Önce kendi ilhamımı geliştirmek için çalışıyorum. Bu araştırma ve çalışmalar ın sonuçlarını da halka aktarıyorum. Yeni albümde Ehl-i Hak ezgilerine yer vereceğiz. Bayrek Kuşçuoğlu deyişlerinden on tane beste yaptım. Bu deyişlerde çok değişik felsefelerden bahsediliyor. Ayrıca Goranice’den tercümelerim var, kitap olarak çıkacak. O da 600 seneden sonra ilk defa gün yüzüne çıkacak. Eski batıni şiirler Türkçe’ye tercüme ettim.
İran’da Ehli Hak müziğini yapanlar ne gibi zorluklarla karşılaşıyor?
İran’da 10-12 milyona yakın batıni insan var. Maalesef senelerce çok tanınmadılar. Ama son yıllarda bu biraz değişti. Şimdi ‘evet biz varız’ diyorlar. Hani Kızılderililer duman yakarlar ya, bizim müzikte öyle bir şey. O dumanı yakmak gibi bir niyetim var. Halka halka çıktığı zaman dumanlar, bu ‘biz varız biz varız’ anlamına geliyor. Çünkü seneler boyu zulüme maruz kaldık. Batıniler, her zaman zulüme karşı durdular. Asimile olmuş hali bile zorbalar için tehlikedir. Şimdi daha çok baskı altındalar. Düşünün ki, bu dönemde bir müzisyen olarak bıyıklarım yüzünden Devrim Mahkemesi tarafından tutuklandım. Daha sonra halk tepki gösterdi, normal mahkemede beraat ettim. Ehli Hak olduğum için de yargılandım. Bir kırmızı çizgi var, ‘onu geçmeyeceksin’ diyorlar. Ama ben sanatçıyım. Ben doğalım, benim aşk göklerinde uçmam lazım. İlham getirmem lazım insanlara. Halkımla paylaşmam lazım.
Ehli Hak inancı ile Kızılbaş - Alevi inancı arasında müzikal anlamda da bir benzerlik söz konusu mu?
İran Ehl-i Hakları ve batıni müziğinin kendisine ait özel makamları var. Mesela Türkiye’de icra olmayan hümayun makamı bizde çok. Ehli Haklar çok ezildiği için bunu tercih etmişler. Hümayun makamı, çok ezik ve hüzünlü bir makamdır. Bunun gibi başka makamlar da çok kullanılır. Tembura ait bazı aralıklar var ki, Türkiye’de yok. Bunları müziğe dahil ettiğin zaman daha verimli ürünler ortaya çıkıyor. Buradaki zikirlerin hepsi şarkı gibi, Abc üzerine kurulmuş. Ama İran’da hala eskiliğini koruyor. İran’daki cemler önce çok basit bir doğaçlama ile açılıyor. Sonra bu doğaçlama sazla ve tembur ile birleşiyor. Temburla birleştiği zaman yavaş yavaş ritmik makamlar ortaya çıkıyor. Ritim hızlandıkça melodiler daha tizleşiyor ve zirveye ulaşınca birden her şey duruyor. Semah halinde olmak gibi. Tam buhar olduğun zaman müzik sakinleşiyor. Sanki ruh gitmiş bazı katlara yeniden talepte bulunup kalıba dönmek istiyor. Bir de bazı değerlerin kaybolması söz konusu. Bu kaybolma sadece Alevi, zikir, tasavvuf camiasında değil, bu bölgenin müziğinde de var. Doğaçlamanın yaygın olması lazım. Çünkü o an ruh maddi dünyanın koşullarından, zincirlerinden, yasaklarından, sınırlarından kurtuluyor ve serbest bölgeye doğru gidiyor. Bu serbest bölgeden bir şeyler koparıp, dönüp melodiye döküyor ve insanlara veriyor. Yalnız müzik kalıplarından değil ruhani gelişmenin kaybolmuş olmasından bahsediyorum.
Nesimi, Hallac, Enel Hak dedikleri için öldürüldüler. Bugün siz de bu geleneğin devamcısı olarak mı şarkılarınızda Enel hak diyorsunuz...
Evet. Allah insanın içinde olabilir. Bakara süresinde de tanrı kendi ruhundan üfürür Adem’in içine. Peki Tanrıda tanrılıktan başka ne var ki benim içime üfürsün. Adem’e kendi ruhundan üfürdüğü için melekler secde ediyor ona. Burada ince detaylar var, bunu bilmedikleri için o zaman yasaklandı. Bugün de bazı yerlerde okuyorum, insanlar şaşırıyor. Hak nedir, önce ona bakalım. Hakkı tanıdıktan sonra sen de En-el Hak dersin. Burada bir şeyi tanımadan saldırma durumu var. O da insanların cehaletinden dolayıdır. İnsan öyle yobazlaşıyor ki, kafası almıyor. Şarkılarımda Enel Hak sözünü kullanmasam dahi, sözün bir yanı oraya gidiyor. Çünkü tüm dünya hakikatin peşinde. Kimi kendini hak sanıyor, hükmetmek istiyor.
TRT’ye ‘’Tebrizden Torosa’’ adlı program da yapıyordunuz? Program neden son buldu?
Valla girişte her şey çok güzeldi. 13 program yaptık. Batınilik mevzusunda konuşma imkanına kavuştuk, zamanda saklanan bazı şeylerin yüzeye çıkması lazımdı. Sen bir hareketi, felsefeyi ne kadar saklayabilirsin ki... Programdan hoşnut olmadıklarına ilişkin ilk sinyalleri daha 3. programın tekrarı yayınlanmayarak verildi. Ardından 8. program kaldırıldı. Türkiye çok kültürlü, çok akımlı bir yer olduğu için çok gardlar var. Birinden geçiyorsun diğerine yakalanıyorsun. Size ilginç gelebilir, ben doğal buldum. Bu kültürün sürmesi için yazmak çizmek önemli. Bir şeyleri üretmek önemli. Arkalarda, küçük odalarda kalıp ‘hakkımı yediler’ diye itiraz edecek değilim.
ÖNDER ELALDI
