Lice’nin isyani


91 yıl önce, öncesinde yaşanan bazı olaylarla birlikte isyanın fitilini ateşlenmesi ile birlikte Şeyh Said’in etrafında toplanan bölgenin aşiret güçlerinin, Pîran’ı (Dicle) ele geçirdikten sonraki hedefi Licê oldu. Ele geçirilen Licê, o günden sonra isyanın merkezi haline dönüştü. Lîce halkının tümünün katıldığı isyan gelip Amed’in kapılarına kadar dayandı. Ancak kuşatma başarılı olamayınca isyan kanlı bir şekilde bastırıldı. Kimi bilgilere göre, 6 bin 419 kişinin katledildiği, onlarca köy ve evin yakıldığı bastırma harekatında ihanete maruz kalarak yakalanan Şeyh Sait, 47 adamı ile birlikte yapılan yargılama sonrası 29 Haziran 1925 günü idam edildi.
Ancak girişine kanlı harekat ve bu idamlar bölgedeki isyanı bütünüyle bitirmeye yetmedi. 24 Ekim 1927’de Genelkurmay Başkanlığı‘nca bölgeye yönelik bu kez “Biçar Tenkil Harekatı” ismiyle yeni bir operasyona girişildi. Licê, Pasûr (Kulp), Hezro (Hazro) ve Farqîn (Silvan) bölgesini kapsayan operasyon ise 2 binden insan katledilir ve yine taş üstünde taş bırakılmaz.
Licêlilerin kimliklerini oluşturmaya başlayan iki olay, sonrasında benzer yönelimlerle iyice oturdu. Nitekim Kürdistan genelinde gerçekleşen Doğu Mitingleri’nin ikinci dalgası, 24 Ağustos 1969’da Lîce’deki büyük bir miting ile başladı.
Sahip olduğu politik kimliği nedeniyle hemen her dönem devletin hedefi oldu. Öyle ki, 6 Eylül 1975’te yaşanan deprem felaketinde bile bu ayrımcı politikaya maruz kaldı. 3 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği ve ilçe merkezinin enkaza döndüğü deprem sonrası hiçbir yardım gönderilmemesi üzerine 17 Kasım 1975 günü devlet dairelerini işgal eden ilçe halkı, yine Ekim ayında yetiştirileceği sözü verilen prefabrik evlerin yapılmaması üzerine öfkesini 21 Kasım 1975 tarihinde Amed kent merkezine doğru yaptıkları protesto yürüyüşüyle gösterdi.
PKK’nin doğumuna ev sahipliği yaptı
Şeyh Sait isyanından aldığı direniş geleneği ile adını tarih sayfalarına kazıyan Licê’yi önemli kılan bir şey ise, Abdullah Öcalan ve arkadaşları tarafından 1978 yılında kurulan PKK’nin doğumuna ev sahipliği yapması oldu. Licê’nin Fis Ovası’nda yapılan toplantı sonucu kuruluşu ilan edilen PKK’yi destekleyen ilçe halkı, devletin gözünde artık ortadan kaldırılması gereken bir merkez haline dönüştü.
Bu amaç doğrultusunda ise, 90’lı yıllardan itibaren ilçe halkına katliam, işkence ve göç dayatıldı.
90’lı yıllar kabus gibi çöktü
Başvurulan soykırım niteliğindeki bütün şiddet uygulamalarına rağmen ilçe halkı teslim alınamayınca bu kez 22 Ekim 1993 tarihinde, Kürt sorunun siyasi çözümünden yana olan isimlerden biri olan Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, paramiliter güçlerin suikast sonucu öldürüldü. İşlenen bu cinayetin bahane edilerek ilçeyi bütünüyle ortadan kaldırılmaya dönük bir saldırıya girişildi. 30’dan fazla sivilin katledildiği bu saldırıda ilçenin yarısı yakılıp, yıkıldı. Bu saldırıyı 10 ay sonra 24 Ağustos 1994’te girişilen ikinci bir saldırı takip etti. Kent merkezi ile birlikte bağlı köylerin de yakılıp, yıkılması sonucu ilçe nüfusu yarı oranda düştü.
Bu saldırıların yanı sıra birçok insanın “faili meçhul” cinayetlere kurban gittiği ya da kaybedildiği ilçede katledilen onlarca kişiye ait kemiklere, yıllar sonra ortaya çıkarılabilinen toplum mezarlarda rastlandı.
Ceylan, Medeni ve diğerleri...
Lîce ve ilçe halkının maruz kaldığı bu devlet zulüm, 90’lı yıllarda yaşananlarla da sınırlı kalmadı. 2009 yılında koyunlarını otlatırken karakoldan atılan havan topu ile paramparça olan Ceylan Önkol hala hafızalarda. Annesinin vücut parçalarını eteğinde topladığı Ceylan’ın öldürülmesine ilişkin açılan soruşturmaya “takipsizlik” kararı verilerek tek bir kişiden bile hesap sorulmadı.
Yine AKP Hükümeti’nin izlediği savaş politikalarının bir adımı olarak kalekollar inşa etmeye başladığı 2013 yılı baharında protestoların yükseldiği ilk merkez Licê oldu. Kalekol inşalarının önüne geçmek için Amed-Çewlîg (Bingöl)-Mûş karayoluna hendekler kazıp, haftalar süren direnişe imza atan ilçe sakinlerine yönelik polis ve askerler tarafından girişilen saldırılarda Medeni Yıldırım ile Ramazan Baran ve Hacı Baki Akdemir’in de aralarında bulunduğu birçok kişi katledildi. Öldürülmelerine ilişkin açılan davaların akıbeti de diğerlerinden farksız olmadı. İşlenen hiçbir cinayetin faillerine bu güne kadar ceza verilmedi.
Geçmişten bugüne tüm bu yaşananlarla Licê halkı, bugün yaşadıkları köy ve mezralarda “Önleyici vuruş“ politikası doğrultusunda bir kez daha devletin hedefi haline gelseler de buna karşı sahip olduğu direniş geleneğinden taviz vermeme ısrarı içerisinde.
Ömer Çelik
