Luqman GULDIVÊ: Kürt’ün ‘mêrxas’ı: Elîkê Betê

Haberleri —


Lo lo Axao ez ê çûme Tinatê, ez ê dêhnê xwe didimê zinarekî bilind e, lo lo bira zinarekî gelekî balî hewa, 

De lê lê belê, sê cara Şemûnê Henê Heydo, gazî kire Elîkê Betê bavê Ûsif û Mihemed Emîn, Siltanê Hevêrkan,

Go, tu wê rabe ser xwe, berê Elmaniyê li nav vê mohimata giran û eskêrê hikûmetê bişixulîne, bi keft û dengê tifingan lemelem e. 

Lo lo Axao, sê waedên xwedê li can û cesedê min ketibê,

Û mitala neke, roja go li te biqewimê, li binyayê çiyayê Mixêrcinê, li Tinatê, ez ê têra evqa muhimata giran, evqa eskerê dî heme 

Wele roja li te biqewimê tu ribat î ez jî celebê te me *


Türk resmi ideolojisinde Kürtlerin hak arama mücadelesine karşı en fazla kullanılan söylemlerden ikisi, eşkıya ve şaki. Bu söylem, dış güç bağlantısı söylemine de bandırılarak kullanılır. Böylece oluşturulan gerçekliğin hakikat ile bağı artık bu bağlam içinde yoktur, üstelik oluşturulan bu algı ve hakikat ayrımını hatırlatacak herhangi bir çizgi veya iz de artık mevcut görünmemektedir. Öyle ki, bu söylemin ardından modern dönemde yapılan resmi veya yarı resmi araştırmalar bile hakikati muğlak olan bu gerçeklik içinde ancak şapşalca hareket edebiliyor.

Girişte alıntıladığım, Elîkê Betê üzerine Miradê Kinê ve diğer Tor söz sanatçılarının anlatımındandır. Bu satırlar bir “mêrxas”ın (2) savaşını anlatır. Bu savaş herhangi birine karşı değildir; bilakis kendisine sığınanı savunma amaçlı devletin yerel işbirlikçilerine, devlete, onun yürütme erki olan hükümete ve saldırı gücü olan ordusuna karşı bir savaştır. Elîkê Betê, resmi anlatıda mütareke sürecinde başkaldıran bir eşkıyadır. Onun daha önce tutuklanmış olması, Tora Hevêrkan bölgesinde devletle işbirliği yapan ailelere karşı gelmesi ve bunların raporlara geçmiş olması, eşkıya olarak tanımlanması için yeterli görülüyor.

İsmet Üzen’in şu satırları bu resmi anlatıya bir örnek teşkil etmektedir:

“Ali Batı’nın bir Kürdistan kurma hayali ve düşüncesi taşıdığına dair bir bulguya rastlanmamıştır. Bu konuda kendisinin yeterli fikrî ve entelektüel bir altyapıya da sahip olmadığı kanaatindeyiz. Arkasında bağımsız bir Kürdistan için çalışan entelektüel Kürtlerin bulunduğu da şüphelidir. Ali Batı’nın en azından 1908 öncesinden beri eşkıyalık yaptığı belgelerden anlaşılmaktadır. Mütareke döneminde istikrarsız bir devletin içinde bulunduğu şartların yeniden harekete geçmek için elverişli bir ortam yarattığını düşünmüş olmalıdır. Daha Yunanlılar İzmir’i işgal etmeden ve Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıkmadan önce İngilizlerin teşviki ve silah yardımı ile harekete geçen Ali Batı, Osmanlı Devleti’ni üç ay boyunca uğraştırmıştır.” (3)

Yukarıdaki sonuca yazarın ulaşmak için kullandığı belgeler, aslında kendisini yalanlamaktadır. Zira “İngilizlerin teşviki ve silah yardımı” ile harekete geçmiş olması gereken Elîkê Betê’nin herhangi bir İngiliz bağlantısı, hatta görüşmesi belgelenmemektedir. Aksine var olan belgeler, Elîkê Betê’yi zikretse dahi bir görüşme veya ilişkinin olmadığını belirtmektedir.


Kürt’ün nezdinde ‘eşkıya’

Bu girişle asıl meseleye dönecek olursak, devlet ve resmi makamların eşkıya söyleminin Kürt toplumu nezdinde fazla bir kıymeti olmadığı gibi Kürt toplumsal anlam sözlüğünde bambaşka bir anlam taşıdığını söyleyebiliriz. Eşkıya (Eşqiya), devlet erki ile sorunsallığı tanımlayan bir terimdir; yani devlet ile sorunlu ancak devlete boyun eğmeyenleri ifade eder. Eşkıyanın düşmanları bile onun cesaretinin, yiğitliğinin hakkını verir. 

Devlet erki ile sorun yaşayan bu mêrxasların hepsinin bir hikayesi mevcuttur. Kimi istemediği halde kan dökmüştür; kimi haksızlık yapan asker veya mülki erkana başkaldırmıştır; kimi silahını bırakmamıştır. Bu anlamıyla eşkıya, aslında her zaman devletin aradığı biridir ancak her zaman suçlu değildir. Genel anlamda “mahkum” olarak algılanır ve tanımlanırlar ki, sözlü edebiyat eserlerinde “Mehkûmê dewletêyo” (Devletin mahkumu) tanımı eşkıya ile eş anlamlı kullanılır.


Elîkê Betê’nin hikayesi

Elîkê Betê’nin de bir hikayesi var. Ayrıntılara girmeden bahsetmek gerekirse, devletle işbirliğiyle katledilen amcası Haco’nun intikamını genç yaşta alarak üne kavuşur ve Tora Hevêrkan’ın önde gelenleri arasında artık yerini alır. Etrafında özellikle de askeri olarak ona güç veren savaşçıları toplar ve oldukla geniş bir alanın hakimi olur, vergisini toplar.

Burada bir parantez açarak Kürt sözlü anlatımının bu tür karakterlerinin zulmünü veya başka bağlamlarda suç teşkil eden davranışlarını anlatırken bile bunu bir kahramanlık anlatısı içinde yaptığını hatırlatmakta fayda var. Çünkü önemli olan, karakterin devlet erkine veya benzer bir erke başkaldırmasıdır. Bu anlamda Elîkê Betê hakkında onun silah zorunu köylülere karşı kullanmasını anlatan farklı birçok anlatı olmasına rağmen, bu onun bir “hakim” olarak zaten hakkı olan bir davranışı olarak kabul edilir.

Elîkê Betê’nin devlet nezdinde eşkıyalığının başlangıcını ise onun belki de en yiğit davranışında aramak gerekir. Osmanlı’nın Midyat Kaymakamı ve ordusunun Mardin amirleri, Birinci Dünya Savaşı sırasında 1914’te (1915 olduğu rivayeti de vardır) Midyat’ın Estel semtinde, Tora Hevêrkan bölgesinin ileri gelenleriyle bir toplantı gerçekleştirir. Toplantının amacı Süryanilerin kırılmasıdır. Toplantı esnasında Elîkê Betê’nin Osmanlı mülki amirlerine, askeri yetkililere ve bölge ileri gelenlerine, “Süryanilere karşı kırım yapmaya kalkan olursa karşısında beni bulur” dediği rivayet edilir. (4)

Bu başkaldırı çok yönlü bir cesaret ve kahramanlık olarak algılanmıştır. Daha önce amcasının intikamını alan Elîkê Betê, bu sefer kendisine tabi kabul ettiği Süryanileri koruma konusunda gösterdiği cesaretle gerçek bir mêrxas olarak algılanmaya başlıyor. Bu durumdan devletle ilişkisi iyi olan ve Elîkê Betê’yi kendileri için tehlike olarak görenlerin hoşnut olmadığını söylemek yerinde olacaktır. Zaten bu tarafların da kışkırtması ve ısrarı ile Elîkê Betê’nin de üyesi olduğu Osman Ailesi’nde 7 önde gelen kişinin takibi başlamış ve Osmanlılar onları Xarpêt Zindanı’na atmıştır. Bu kişiler arasında Elîkê Betê, Haco III. Hiseynê Ferho ve babası Ferho, Çelebî, Serhan, Hemed de mevcuttur. Bunların yanı sıra Şemûnê Henê Heydo (Elîkê Betê’nin askeri komutanı olacaktır.), Xezma Zazî’nin oğlu ve yeğeni de derdest edilenler arasındadır. (5)


Politikleşme yılları

Elîkê Betê’nin zindan yıllarından sonra Azadî Hareketi olarak namlanacak olan Kürt Özgürlük Hareketi’ni tanımaya başladığını söyleyebiliriz. Haco III’e oranla siyasi kabiliyeti konusunda tartışmalar olsa da onun zindanda kalmaya en az niyetli kişi olduğu aşikardır ve firar çabaları sonuç verdiğinde ilk iş olarak askeri bir güç toplayarak “zayıfladığı kanısında bulunduğu” Osmanlı güçlerine karşı bir başkaldırı örgütler. Yani Elîkê Betê’nin Kürt Özgürlük Hareketi’yle tanışması en erken 1914 yılı olabilir. Xerpêt Zindanı’ndan firar etmeyi başardığında ailenin önde gelenlerinin serbest bırakılmasını da beklemeden kendi planını gerçekleştirmek için kolları sıvamaya başlar. Gerçi en yakın adamlarından ve askeri komutanı Süryani Şemûnê Henê Heydo buna karşı çıkar; ancak Elîkê Betê’yi ikna edemez. (Bkz. Medeni Ferho)


Nisêbîn’i ele geçirdiler

İşte bu durumda, 1919 senesinin Mayıs ayı başında Elîkê Betê, Nisêbîn’i ele geçirir. Kaymakam, savcı, hakim, subay ve diğer devlet yetkililerini esir eder ve onları Bagok Dağı’na götürür. Elîkê Betê’nin en meşhur fiili de Nisêbîn Hapishanesi’nin kapısını açması ve tutukluluları serbest bırakmasıdır. Sözlü edebiyat eserlerinde Tora Hevêrkan ve liderlerinin “saltanatı”, Daska Dağları‘ndan Gaza Cuma’ya kadar olan alan olarak tarif edilir ki, Elîkê Betê’nin en az bu alana hakim olmak istediğinden yola çıkabiliriz.



Bazı kaynaklar ise Elîkê Betê’nin şahsen hem bölgedeki diğer aşiret liderleriyle görüşmeler yaptığını, çatışan aşiretleri barıştırmaya çalıştığını ve hem de amacının bağımsız Kürdistan olduğunu savunmaktadır. (6) Nezîrê Cibo’ya göre Elîkê Betê, çalışmalarını Havêrkan’ın dışına taşımış ve Kürdistan Teali Cemiyeti’nin önemli merkezlerinden Amed ile haberleşmiş. Bu konuda sözlü edebiyatın da güçlendirdiği Şinex aşireti lideri Abdurrahman ve Salahan aşireti lideri Ramazan ile görüşmüştür.

Omerî aşireti lideri Ehmedê Suleyman ile Mele Osman adındaki kişiyi korumasından dolayı yaşanan gerginlik, Omeri aşiretine ait Tinatê köyüne giren Elîkê Betê güçleriyle Omerî ve Dekşûrî aşireti güçleri arasında çatışmaların başlamasına kadar uzanır. Bu çatışmalara daha sonra devlet güçleri de Dekşûrilerin yanında yer alarak katılır. Her iki tarafın da ağır kayıplar verdiği çatışmalar, işte girişte kullandığımız stranın konusudur ve Şerê Tinatê olarak nam salmıştır.


Dost da, düşman da biliyor...

Nisêbîn’e Osmanlı’nın beşinci tümeninin müdahalesiyle dağlara çekilen Elîkê Betê, gerilla taktikleriyle savaşı sürdürür. Sürekli geri çekilerek tekrar Midyad’a varır. 4 Haziran’da Miqrê denilen yerde daha önce kendisine itaat eden ya da tarafsız kalacağını bildiren birçok aşiret, devlet güçleriyle birleşerek saldırıya geçer. Çemberi büyük kayıplar vererek yaran Havêrkan güçleri, 6. Piyade Alayı’nın da bölgeye gönderilmesi ve birçok aşiret gücünün desteğiyle Midih köyü yakınlarında çembere alınır. Hristiyan, Êzîdî ve Müslüman savaşçılarıyla direnen Elîkê Betê, savaşçılarıyla birlikte çarpışarak yaşamını yitirir (bzk. Cibo). Yani son fiili de onun mêrxaslığını sadece arttırmıştır.

Bu örneğin ve halk arasındaki anlatının bariz şekilde gösterdiği bir şey, devlet söyleminin bölgeye tesirinin hiç olmadığı, hatta düşmanlarının bile Elîkê Betê’yi bir mêrxas kabul ettiği, yerel sözlü anlatının geçerliliğini kabul ettiğidir. Bundan ötesi de, devlet literatüründe oluşturulan anlamların Kürt toplumsallığının dışında paralel bir anlatı olup tesirinin sınırlı olduğudur.


Notlar


(1) Axam, Tinatê’ye gittim, baktım ki yüksek bir kayadır, kardeş yüzü göğe doğru bir kayadır,

Evet, Şemûnê Henê Heydo, Elikê Betê, Ûsif ve Mihemed Emîn’in babası, Hevêrkan’ın sultanına üç defa seslendi,

Dedi ki, ayağa kalk, Alman’ı (tüfeğini) şu ağır mühimmata ve hükümet askerlerine doğrult da çalıştır, sesiyle çalkalansınlar

Axam, Allah’ın üç vaadi şu can ve cesedime değsin ki (yeminler olsun ki),

Ve tasalanma, gün gelip çattığında, Tinatê’de ben o ağır mühimmata ve onca askere karşılık gelirim,

Vallahi, gün gelip çattığında sen çığırtkan keklik, ben ise çelebinim.

(2) Yiğit anlamına yakın bir manada olmakla beraber bu sıfat ve ismin çevrilmesi yerinde olmaz.

(3) İsmet Üzen, Mütareke Döneminde Bir Eşkıyalık Örneği: Ali Batı Olayı (6 Mayıs - 18 Ağustos 1919), Atatürk Araştırmaları internet sitesinde yayın tarihi belirtilmeden yayınlanmıştır.

(4) Faik Bulut, Dar Üçgende Üç İsyan, İstanbul, 2005

(5) Medeni Ferho’nun bu makale için sorulan sorulara verdiği yazılı cevabından alınmıştır.

(6) Nezîrê Cibo, Hevêrkan Sultanları - 1, Komal Yayınları, İstanbul

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.