‘Megrî, megrî dayê megrî!..’

Haberleri —

AKP’nin, tekmil devlet imkanlarını seferber ederek insan taşıdığı ve Mesud Barzani’nin rol aldığı Amed gösterisi, onur savaşı veren Kürtlere karşı, AKP yandaşı Kürt cephesini ilan temesı üzere geldi, geçti. Türk medyası, Rojava özgürlüğünü boğma konusunda, tarafların cephe birliğinde anlaştığını ilan etti. Fakat, gösterinin büyük resmi, kalpazanlar sirkini andırıyordu.

Kürtlük onuru adına yola çıkıp, kazanç yollarında hokkabazın el çabukluğuyla dönekleşen Kürtler, resimde dört dönüyordu. Yalancılar, siyaseten dolandırıcılar, avunmak ve karın doyurmak için Kürtlüğe sığınmış mutsuz ev kadınları, Güney kapılarında ihale, iş, ekmek dilenenler, Tokiciler, tırşıkçılar, çorbacılar, bana iş var mı diye aralık duran her kapıdan kafa uzatan voleciler, veee, rüzgar gülü misali dön ha dön olan dönek Kürt safraları…
Ortadoğu’nun eski kralları, dalkavuklarını, soytarı ve hokkabaz kadrolarını, şarkıcılar, dansözlerini de yanlarına alarak seyahat ediyorlardı.
Mesud Barzani-RT Erdoğan ikilisinin saz heyeti, iki kişilikti. Parasını verene giden, ama her birinin kurnazlık kalibresi ötekinden üstün Şivan’ı ve İbrahim Tatlıses…
Şimdi Erdoğan’ın yüksek himayelerinde olan Tatlıses, General Evren’i de eğlendirmişti, Özal ve Demirel’i de…
 Ankara’nın, Barzani’ye “lan aşiret reisi hizaya gel, yoksa seni yakalar hapse atarım” diye babalandığı günlerde, Güneyde inşaat işlerine girme koşusuna katılmış, bu arada, Türklerin gönlünü hoş tutmak için de, durup dururken “Türk oğlu Türküm” diye bağırmış, kaldığı otelin direğine bayrak astırarak Türklerin göz ile gönlünü, tıka basa doldurmuştu.
Şivan’da kurnazlığı, “Alis Harikalar Diyarında” masalını kıskandıracak boyuttadır. O daha gelmeden, tek gözlü toprak evde yaşayan babası, Türklüğüne ilişkin gerekli ortamı hazırlamış, Kürtlerin diliyle, “em Tırkın” deyivermişti. “Em Tırk” ama, “tırki nızanı..”
Şivan ise Türklük aşkını kanıtlamak için, Kürtlerin dansı govend’te şapkasından tavşan çıkaran sihirbaz hızıyla, cebinden Türk bayrağını çıkarıp, sallamaya başlamıştı.
Al sana, içinde hiç dürüstlük bulamayan bir hokkabazlık.
Kan ve kırım sesiyle, yangınların üstüne gölgesi düştüğü için Kürtler, bu bayrağa nefret mesafesinde uzaktı. Şivan da, hayatı boyunca bir kere olsun hayırla anmamıştı. Ama Türklere gidince, sihirbazın el çabukluğyla cebinden çıkarıp sallıyordu.
Vay, vay, vay demeyin, bir an öyle, bir an da böyle dansının bütün figürleridir, bunlar. Yoksa nasıl kazançlar üst üste gelip, vakıf dağları olur!..
O şevkle fırladığı sahnede, AKP tezleri safında duran Barzani’yi bile Erdoğan’la kararak “Kürdistan meselesinin hal yoluna koyan iki lider” ilan ettikten sonra, Tatlıses’le birlikte Komutan Zeki’nin ardından söylenen “Bingol Şewitî” ağıdının nakaratını ağzında, gırtlağında kimliksizleştirip, kirletiyordu.  
 İkili Komutan Zeki’nin ağıdından, yalnızca “Megrî, megrî, dayê megrî” nakaratını çekip alarak ve dişleri arasında çiğneyerek AKP’lileri kandırıyor, dahası Emine Erdoğan’ı hislendirip ağlatıyor, bununla alkış topluyordu.
Yakılmış dört bin köyün, 17 bin 500 kişilik sivil katliamın küllerini aramamış, Roboskî katliamının üstünü örtmüş AKP’nin gösterisinde, Komutan Zeki ağıdının tek kelimesi, onurlu Kürtlere hakaretti. Çünkü ağıt, Zeki’nin kişiliğinde Kürdistan yangınını anlatıyordu. Yanılmıyorsam ilk defa Zozan tarafından seslendirilen o ağıdın sözleri de şöyle:
“Bîngol şewitî mij dûman e/ Megrî, megrî dayê megrî/ Zekî kuştin ber malan e/ Zeman xirab em têda ne/ Bingol şewitî mij dûman e/ Megrî, megrî, dayê megrî/ Esker ketin nav gundan e/ Zeman xirab em tê da ne/ Va! qomandan, bê îman e/ Megrî, megrî, dayê megrî/ Mıllet topkir, bi copan e/ Zeman xirab, em têda ne”
Ama, AKP tahrifat demekti. İnsanları ayakta uyutma...
Nitekim, Şivan-Tatlıses ikilisinden sonra sahne alan Erdoğan şiirler okuyup, hayalhaneden atarak kardeşlik figürleri çiziyor, isimler sayarak her yere selam sarkıtarak gerçeklere takla attıyor, “değerli dostum” dediği Mesud Barzani’nin gözleri içine bakarak devam ediyordu:
“21 Haziran 1932. Sınırdan çok önemli bir misafirlerimiz gelmişti (Barzaniler). Toprakları uçaklarla bombalanmıştı. Köyleri yakılmış, yıkılmıştı. Eşleri dostları akrabaları katledilmişti. Onlara kapıları açıp muhabbetle kucakladık. Bugün de oğlunu, değerli dostum Mesud Barzani’yi misafir ediyoruz.”
“Değerli dostluk” hayırlı olsun da, Başbakan’ın sözünü ettiği “muhabbet” doğru değildi. Sınırı geçen Barzaniler esir muamelesi gördüler. (Mesud Barzani, “Barzani” adındaki kitabında gerçeği yazıyor) Şeyh Ahmed Barzani tutuklanarak Ankara’ya götürülmüş, aile tarumar edilip dağıtılmış, bir kısmı Irak’a teslim edilmiş, bunun üzerine Melle Mustafa Barzani, Kürtlerin yardımıyla aileyi toparlamış, gerisin geri götürerek  kurtarmıştı. Ama Erdoğan, bu zulme “muhabbetle kucakladık” adını veriyordu.
“Halepçe cayır cayır yanarken, Diyarbakır’ın, Konya’nın, Çanakalle’nin ciğeri yandı“ sözleri, öteki “atmasyon”du.  
Çünkü, “ciğeri yanan” Türk devleti, Birleşmiş Milletler’de, “iddiaların hepsi yalan ve iftiradır” diyen Saddam yönetimi tezlerine destek veren bir kaç ülkeden biriydi.
Erdoğan, aynı kürsüde “asimilasyona son verdik, eşit vatandaşız” naraları da gerçekten uzaktı. Kürtçe eğitim yasağı, devam eden asimilasyonun ışıldayan yüzüydü.
Gel gelelim, Barzani’nin yüzüne karşı “asimilasyonu bitirdik” naraları atan adam, ertesi gün gittiği Bismil’de Kürtleri inkar olan “tek”lerine devam edecek ve “tek millet, tek bayrak, tek dil, tek devlet” diye bağıracaktı.
Bir şey değil, Şivan, Tatlıses ikilisinin de yer aldığı kumpanyanın, Kürtler adına konuşmaya kalkışmasına yanarım, ben...

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.