Mem û Zîn’i kukla tiyatroya uyarlıyor


Mêrdîn Midyad doğumlu genç oyuncu Medya İzgi, tiyarto ve sinemaya olan ilgisini „Başkaları, bizim için yazdıkları oyunu oynamamızı istiyorlardı. Bu zaten başlı başına bir tiyatro, bir oyundu. Ama buna tahammülümüz yoktu. Kendimiz olmak ve kendimizi oynamak istiyorduk“ şeklinde açıklıyor. İzgi’nin en son rol aldığı ve 2011’de Adana’da çekimleri gerçekleşen, yönetmenliğini Ömer Can’ın yaptığı ‘Toprağa Uzanan Eller’ uzun metrajlı filmi yakın zamanda gösterime girecek. Kendini tiyatro ve sinema ile sınırlandırmak istemediğini belirten genç oyuncu, şu anda Ehmedê Xanî’nin eseri Mem û Zîn’i kukla tiyatroya uyarlama çalışmalarını yürütüyor.
Tiyatro ve sinemaya ilgin nasıl başladı?
Resmiyette var olmadığımız bir dünyaya gözlerimizi açtık ve dilimizi öğrendiğimiz anda yasak olduğunu da öğrendik. Başkaları, bizim için yazdıkları oyunu oynamamızı istiyorlardı. Bu zaten başlı başına bir tiyatro, bir oyundu. Ama bizim bu sahnede rol yapmaya tahammülümüz yoktu. Kendimiz olmak, kendimizi oynamak istiyorduk. Bize biçilen rol, en kötü oyuncumuzun bile hakkını veremeyeceği abes bir senaryoydu. Ya halkımız ve yok sayılan halklar gibi bize ait olmayan bir kimlikle yaşayacaktık ya da kağıt üzerindeki resmiyete inat kaderimizi kendimiz belirleyecektik. Bu gidişata karşı duruşumuz, söyleyecek sözümüz vardı. Nasıl yapabileceğimiz konusunda da alternatiflerimiz.
Kendimi ve kimlik olarak yaşadıklarımı en iyi ifade edebileceğim bir alan olarak tiyatroyu gördüm. Bir kadın ve Kürt olarak kendim olmayı, kendimi oynamayı tercih ettim. 1997 yılından itibaren Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) İzmir Şubesi’nde tiyatro dersleri almaya başladım.
Bir Kürt kültür ve sanat kurumu olarak MKM ile oyunculuğa başlamış olmayı nasıl değerlendiriyorsun?
MKM kurulduğunda gerek siyasal açıdan gerekse de bunun doğal bir yansıması olarak sanatsal anlamda Türkiye’de bilinen tüm sanat ezberlerini bozan bir çıkışın adıydı. Yıllarca yok sayılan ve buna paralel olarak kültürel değerleri Türkçeleştirilerek sömürülen bir kültürün başkaldırısının, ‘kendi’ olarak var olmasının adıydı. Ancak bu çıkışa karşı gelişen tepki de bir o kadar sert oldu. Yasakları aşma, var olma mücadelesini sanatla yürüten ve destekleyen bu kurum, çok önemli bir boşluğu doldurunca; kimi zaman yasal kılıflarla, kimi zaman da hukuksuz uygulamalarla engellenmeye çalışıldı.
Benim içerisinde bulunduğum süreç, polis baskınlarının, gözaltıların ve sahne kapatmaların en yoğun olduğu döneme denk geldi. Çok genç yaşta tanık olduklarım elbetteki yaptığım–yapacağım işin ne kadar önemli olduğunu da algılamamı sağladı. Ayağa kalkmış bir halkın desteği ve onun dirilişiyle paralel olarak ortaya çıkan eserler sanat dünyası için bulunmaz nimetlerdi. Bu bağlamda bir Kürt kurumunun içerisinde sanatla tanışmış olmak benim için en büyük avantajlardan bir tanesiydi.
Tiyatrodan sonra kısa ve uzun metrajlı filmlerde de oynadın ve başarılı bir performansın var. Bu nasıl gelişti?
Sinema benim hiçbir zaman düşünmediğim bir alandı. 2005 yılında benzer ideallerle sinema alanında hareket eden Arin İnan Arslan ile yollarımızın bir kültür festivalinde çakışması ile tiyatrodan sinemaya adım atmış oldum. İlk sinema deneyimim Arslan’ın çektiği, ülke içi ve ülke dışından birçok ödül alan ‘Si û Ba’ filmi oldu. Sinemaya, kameraya yabancı olmama rağmen filmin konusu, çekim yapılan mekan ve çalıştığımız insanlar yabancı olmayınca; aksine aynı idealler ve aynı değerleri paylaştığınız insanlar ile bir arada olunca, performansınızın filme yansıması da olumlu oluyor. Sanırım performansımı etkileyen en önemli unsur budur.
Yeni ve başarılı genç bir kadın oyuncu olarak Kürt sinemasına bakış açın nedir?
Feodal değerlerin hakim olduğu toplumlarda sanat zordur. Bir kadın için ise iki kere zordur. Biz örgütlü Kürt sanatçıları, salt bireysel ve entelektüel bir duruştan ziyade toplumda yaratılan değişime paralel bir çizgide ilerledik. Bu duruşumuz aynı zamanda politik ve ideolojik tercihimizdi. Burjuva sanat anlayışında ‘sanat yapıtı’ maddi gereksinimi karşılanmış insanın, ruhsal haz gereksinimine karşılık gelen yaratma eyleminin ürünüdür. Bizde ise, toplumsal sorunlarımızın dile getirildiği bir eylemlilikti. Bu noktada asıl vurgulamak istediğim bize özgü gerçeklik; baskın sosyalist sanat dünyası da dahil tüm sanatçıların sanat yetisinin ‘özel’ kişilere has bir vasıf olduğunu savunmalarına karşın, Kürt sanatının aksi bir çıkış sergilediğidir. Kürt sanatı, bireysel özgürlükleri ve renkleri de koruyarak, toplumsal bir sanat icra etme yönünde önemli bir çıkış yakalamıştır.
Eserini, ticari kaygılarla kapitalist pazarın unsuru haline getiren sanatçılar özgürlüklerini de, özgünlüklerini de yitirmeye mahkumdurlar. Bu noktada, Kürt sineması piyasa kaygılarından uzak kendi gerçekliğini beyaz perdeye yansıtmada şimdiye kadar büyük oranda başarılı olmuştur. Tam bir başarı için henüz çok erken olmakla birlikte, „özgürlük“ ve „halk için sanat“ kavramları Kürt sinema alanında baskın.
İleriye yönelik projelerin neler? Son olarak söylemek istediklerin var mı?
Yönetmenliğini Ömer Can’ın yaptığı ve oyuncu olarak yer aldığım ‘Toprağa Uzanan Eller’ filmi montaj aşamasında. Ancak şunu söylemek istiyorum; ben sahne sanatları alanında sadece oyuncu olarak var olmak istemiyorum. Kürt ve kadın olarak söyleyecek sözüm var ve bu sözümü senaryo yazımıyla, görsel sanatın farklı alanlarındaki projelerimle de söyleme çabasındayım.
Kürt toplumunun yaşadığı kırsal alanlarda henüz sinema, teknoloji, bilgisayarın kullanılamadığı bir gerçek. Bu alan oldukça pahalı ve başka bir çok farklı faktör sözkonusu. Alternatifi ne olabilir düşüncesiyle kuklalar yoluyla Kürt halkına ulaşma ve sahne sanatına bir zenginlik katmayı düşündüm. Şu anda, Ehmedê Xanî’nin efsane eseri Mem û Zîn’i kukla tiyatroya uyarlamakla uğraşıyorum.
Tiyatro oyuncusu
Mêrdîn Midyad doğumlu. 1997 ve 2010 yılları arası İzmir Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) çatısı altında çalışmalarını yürüten ‘Şanoya Hêvî’ tiyatro biriminde çok sayıda tiyatro oyununda sahne aldı. 2006 ve 2007 yılları arasında MKM’nin yanısıra İzmir’deki Duvara Karşı Tiyatro Grubu, Belediye Tiyatrosu ve Gölge Tiyatro Evi ile çalıştı. 2007-2008 tarihleri arasında İzmir Balçova Halk Eğitim Merkezi’nde oyunculuk eğitimi verdi. 2010 yılında İzmir MKM bünyesinde Halepçe katliamı ve sonrasında yaşanan travmaya dikkat çekmek amacıyla ‘Qêrînek Bêdeng’ adlı oyunun hem yönetmenliğini yaptı, hem de oyuncu olarak yer aldı. Yönetmenliğini Arin İnan Aslan’ın yaptığı ‘’Si û Ba’’ kısa filmi ile yönetmenliğini Ömer Can’ın yaptığı ‘Toprağa Uzanan Eller’ uzun metrajlı filmlerinde rol aldı.
SUNA KÖSE
