Mezara kadar takip

Haberleri —

El ve ayakları yatağa kelepçeli şekilde yaşamını yitiren hasta tutsak Koçer Özdal’ın cenazesinin defnedileceği köyüne ailesi dışında kimse alınmadı. Konvoyu, kontrol noktalarında saatlerce bekleten Türk güçleri, mezara kadar takip etti. Ailenin taziye kabulü bile engellendi.

Vücudunu kanser sarmasına ve bilinci kapanmasına rağmen yatağa kelepçelenip başında asker bekletilirken önceki gün yaşamını yitiren 65 yaşındaki kanser hastası tutsak Koçer Özdal’ın cenazesi de devletin zulmünden kurtulamadı. Koçer Özdal’ın cenazesi Muş'a getirildi. Cenazenin yer aldığı konvoy, tüm askeri askeri kontrol noktalarında durduruldu. Toprağı verildiği köyüne de tartışmalar sonucu sadece ailesinin girmesine müsaade edildi.

Durumu ağırlaştıktan sonra kaldırıldığı Ankara Numune Hastanesi’nde el ve ayakları kelepçeli şekilde yaşamını yitiren hasta tutsak 65 yaşındaki Koçer Özdal’ın cenazesi, dün sabah saatlerinde memleketi Muş'a getirildi. Cenaze, Muş Havaalanı'nda Halkların Demokratik Partisi (HDP) kent milletvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit, Mensur Işık, Şevin Coşkun, HDP'li yöneticiler ve ailesi tarafından alınarak Varto ilçesine bağlı Boylu (Kêrs) köyünde defnedilmek üzere yola çıkarıldı. Yol boyunca askeri güvenlik önlemlerinin yoğunluğu dikkat çekti.

   

 Konvoy, özel harekat polislerinin içinde bulunduğu bir araç tarafından takip edildi. Polislerin yol boyunca video kaydı yapması dikkat çekti.

Cenaze konvoyu Varto yolu üzerinde bulunan ve özel olarak kurulan Mercimekkale (Siqawî) askeri kontrol noktasında durduruldu. Konvoyda bulunan herkes, Genel Bilgi Taraması'ndan (GBT) geçirildi. GBT kontrolü gerekçesiyle konvoy bir saati aşkın süre bekletildikten sonra geçişine izin verildi.

Cenaze konvoyu saatler süren arama noktalarından sonra Varto'ya ulaştı. Cenaze konvoyu bu kez de ilçe girişinde polisler tarafından durduruldu ve tüm araçların plakaları kaydedildi. HDP’li vekiller ile polisler arasında yaşanan tartışmanın ardından konvoy köye doğru yola devam etti.

   

Cenazenin defnedileceği Varto'ya bağlı Kêrs (Boylu) köyüne varmadan hemen önce, Înak (Yenimahalle) köyü girişinde konvoy yeniden durduruldu. Askerler, aile dışında hiç kimsenin köye girişine izin verilmeyeceğini, Valiliğin bu konuda kesin kararının olduğunu savundu. HDP'li vekiller, Muş Valisi Aziz Yıldırım'ı defalarca aramalarına rağmen vali telefonlarına cevap vermedi. Tartışmanın sürdüğü sırada sadece ailenin köye girişine izin verilirken, HDP'li vekiller ve yurttaşlar ise köye alınmadı.

Defin töreninin ardından taziye çadırı kurulmaması için aileye baskı yapan Türk güçleri, HDP’liler ve bazı akrabalarının taziye için gitmesi de engellendi. Öğleden sonraya kadar bekleyen HDP’liler, ilçeye dönmek zorunda kaldı.

 

MUŞ

 
 

Savaşta bile yok

   

Koçer Özdal’ın kelepçeyle yatağa bağlı şekilde yaşamasını yitirmesinin izahı olmadığını dile getiren HDP Adana Milletvekili Kemal Peköz, “Devlet düşman hukuku uyguluyor ama savaşta bile böyle bir hukuk yoktur” dedi.

 Ağır hasta tutuklu Koçer Özdal (65) 19 Temmuz’da tedavi için getirildiği Ankara Numune Hastanesi’nde dün sabah yaşamını yitirdi.  Özdal yaşamını yitirdiğinde eli ve ayakları yatağa kelepçeliydi. Cenaze işlemleri sırasında hastane ve Adli Tıp Kurumu’nda (ATK) süreci takip eden HDP Adana Milletvekili Kemal Peköz, kelepçeyle ölümün izahı olmadığını söyledi.

 Eziyet gözdağı amaçlıdır 

Peköz, “Bilincini kaybetmiş, iç organları çalışmayan ve solunum cihazıyla yaşayan bir insanın bırakın olumsuz eylemde bulunmayı kendini hareket ettirme şansı bile yok. Kişiye yapılan bir eziyetin ötesinde çevresine verilen bir eziyet ve gözdağı biçimidir. Dünyanın hiçbir yerinde bu durumdaki hastanın yatağa bağlanması söz konusu olamaz” dedi.

Özdal yaşamını yitirmeden bir hafta önce ailesi ve avukatları kelepçeleri çıkartılması için yetkililere başvuru yapmış ancak sonuç alamamıştı.

Kelepçe izleri duruyordu

Bu duruma dikkat çeken Peköz, şöyle devam etti: “Otopside de Özdal’ın elinde kelepçenin izlerinin olduğu bariz görülüyor. Dolayısıyla bunu insan, tutuklu, hasta haklarıyla izahı yok. Tüm tutuklular aslında devletin himayesi altındadır. Tüm insani ihtiyaçlarının karşılanması, eziyete maruz kalmaması gerekir. Ama hasta tutsaklar Türkiye’nin kanayan yarası. Sokakta, Meclis’te, her alanda durumları dile getiriliyor ama bugüne kadar devlet olumlu adım atmadı. Atmayı da düşünmüyor çünkü dikkate bile alınmıyor, her şeye nasıl kulak ardı ediyorlar ise bunu da öyle yapıyorlar. Bunu da toplumsal mücadele ile aşarız. Devletin kendisi düşman hukuku uyguluyor ama savaşta bile böyle bir hukuk yoktur. Bunun değişmesi için mücadeleyi yükselteceğiz.”

Hükümetten beklemek anlamsız 

Hasta mahpusların durumlarına ilişkin bugüne kadar uygulanan politikalara bakıldığında artık hükümet ve devletten bir şey beklemenin anlamı olmadığına dikkat çeken Peköz, kamuoyu baskısı, toplumsal mücadeleyle bu durumun aşılacağını vurguladı. Türkiye’de insan hakları, siyaset ve demokrasi mücadelesi veren tüm kurumların hasta tutukluların durumuna eğilmesi gerektiğini dile getiren Peköz, “Kamuoyunun gündemine daha çok getirilmeli ki geri adım attırabilsin” diye konuştu.

 
 

Cezaevinde Apê Koçer'di

   

Koçer Özdal ile birlikte cezaevinde kalanlardan gazeteci Erdoğan Alayumat, "Hücrede hastalandı. Revire çıktığında ağrı kesici ve antibiyotik hap verilerek hücresine geri gönderildi. Sonra kanser teşhisi konulmasına rağmen uzun süre tedavisi yapılmadı" dedi.

Hayatının son 4 yılını cezaevinde geçiren, yakalandığı mesane kanserine yenik düşüp el ve ayakları kelepçeli bir şekilde yaşamını yitiren 65 yaşındaki Koçer Özdal, 2015’te oğlu Savcı Özdal ile birlikte ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Özdal, oğluyla birlikte Muş E Tipi Cezaevi’nden 2016 yılının sonlarında sevk edildi. Oğlunun yeni adresi Tokat E Tipi Cezaevi olurken kendisi de Samsun Bafra T Tipi Cezaevi'ne gönderildi. Bafra T Tipi Cezaevi'nde kendisiyle birlikte kalan ve kısa bir süre önce tahliye edilen gazeteci Erdoğan Alayumat, Özdal ile yaşadıklarını anlattı.

Ruhu gençti

“Biz gençleri cebinden çıkarır. Fiziki anlamda yaşlı olabilir, ancak ruhu genç kalmış bir arkadaşımızdı. Onun hiçbir zaman somurttuğunu görmedim. Sürekli güleç yüzüyle cezaevinde bulunan tüm arkadaşların neşe kaynağıydı” diyen Alayumat, cezaevinin rutubetli ve zor koşullarında sürekli hareketli olduğunu söyledi. Alayumat, "Sabahları tüm arkadaşları etrafına toplar ve her biriyle şakalaşır ve sonra da çift kale maç yaparak yaşına rağmen kendisinden beklenmeyen bir çeviklikle spor yapardı. Hiç kimsenin oturmasına izin vermeyen Özdal, cezaevinde spor ve diğer faaliyetlere katılmayan tüm arkadaşları da eleştirirdi" dedi.

Tüm zorluklara katlandı 

Özdal’ın cezaevindeki yaşamın tüm zorluklarına katlandığına şahitlik ettiğini söyleyen Alayumat, kendisiyle birlikte aynı koğuşta kalan hiçbir tutuklunun yılgınlığa, moral bozukluğuna girmesine izin vermediğini kaydetti. Alayumat, “O, cezaevinin Apê Koçeriydi. Koğuşta bulunan hiçbir arkadaş kendisinin soyadını bilmezdi. Herkes Apê Koçer diye seslenirdi. Apê Koçer ismi o kadar kanıksanmıştı ki cezaevi idaresi bile kendisine böyle seslenirdi” şeklinde konuştu.

Hücrede bile neşe kaynağı 

Cezaevine girdikten kısa süre sonra cezası onaylanan Özdal'ın, tek kişilik hücreye konulduğunu dile getiren Alayumat, şöyle devam etti: “Apê Koçer’in cezasının onaylandığını duyunca tüm koğuşta ölüm sessizliği oldu. Kimse bir şey diyemiyordu. Bu atmosferde yine bizim imdadımıza Apê Koçer yetişti. Yaydığı moralle içine düştüğümüz karamsarlığı sildi. Onu hücreye uğurlarken son söylediği söz hep aklımda kaldı. Kapıdan çıkarken bize döndü ‘İşte beni şimdi zindana götürüyorlar.’ Kendisiyle sürekli haberleşiyorduk. Hücrede bile bizim neşe kaynağımızdı.”

2 yıl hücrede kaldı

Alayumat, Özdal’ın, hücreye konulduktan sonra 2 yıl boyunca tek başına yaşamak zorunda kaldığını, okuma yazması olmadığını, kendi kişisel ihtiyaçlarını karşılayamadığını, revir, kantin ihtiyaçlarını dilekçe yazarak bildirmesi yönünde cezaevi idaresince sürekli dayatma yapıldığını ifade etti. Alayumat, okuma yazması olmadığı için Tokat Cezaevi’nde bulunan oğlunun yanına sevk talebini sözlü yapan Özdal’ın bu isteğinin sözlü söylediği için dikkate alınmadığını kaydetti.

Tedavisi yapılmadı

Alayumat, şöyle devam etti: "Hücrede kaldığı süre boyunca hastalanan Özdal, çoğu zaman revire çıktığında ağrı kesici ve antibiyotik hap verilerek hücresine geri gönderildi. Hücrede hastalığı ilerleyen Özdal, tuvaletini yapamayınca hastaneye sevk edildi. Hastanede mesane kanseri teşhisi konulan Özdal’ın böbreklerinin de iflas ettiği öğrenildi. Kanser teşhisi konulmasına rağmen uzun süre tedavisi yapılmadı. Kanser tüm vücuduna yayıldıktan sonra Özdal cezaevindeyken ameliyat edildi; ancak ameliyat edildikten sonra kendi kendine bakacak durumu yoktu. Cezaevinde bulunan arkadaşlarının isteği ve cezaevi idaresiyle yapılan görüşmelerden sonra koğuşa alındı. Koğuşa alındıktan sonra her gün diyalize giren Özdal, hastalığının daha fazla ilerlemesinden sonra Ankara Numune Hastanesi'ne sevk edildi.

Haftalarca kaldı 

Özdal'ın, 'hastanede mahkum odası yok’ gerekçesiyle uzun süre tedavisi yapılmadı. Hiçbir müdahalede bulunulmadan haftalarca hastanede kalan Özdal, geçtiğimiz günlerde yoğun bakım ünitesine alınarak tedavisine başlandı. Özdal, burada insanlık dışı muameleyle karşılaştı. Kaldığı odaya kimsenin girmesine izin verilmezken, ailesi ile savcılık izni olmadan görüştürülmedi. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Özdal yatağa ellerinden ve ayaklarından kelepçelendi ve bu şekilde yaşama gözlerini yumdu.”

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.