Mezarlıkta ‘aile hatırası’

Haberleri —

Sosyalist felsefenin ustaları, kapitalist sistemi toplumsal gelişmede önemli bir aşama olarak görmüş, bu sistemin ilk çıktığı dönemi, feodal sisteme göre ilerici olarak değerlendirmiştir. Sanat, bilim ve teknik alanındaki gelişmeler, kapitalizmin bir ürünü olarak lanse edilmişti.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ise sanat, kültür ve bilimsel gelişmelerin kapitalizmin bir ürünü olmaktan ziyade, bu sistemin bütün bu gelişmeleri kendisine mal ettiğini, bir bakıma bunun bir gasp olduğunu belirtmiştir. Sanat, edebiyat ve yeni bilimsel gelişmeleri yaratanlar, çok zor şartlarda hem mevcut sistemin baskısı, hem de yoksulluk içinde kıvranırken, bütün olumlu gelişmeler kapitalist sisteme mal edilmiş ve dolayısıyla bu sistem aslında hiç de hak etmediği bir 'ilericiliğin' sahibi olmuştur.
Sezar'ın hakkı Sezar'a kabilinde bu kısa değerlendirmeden sonra, sözü AKP'nin Yılmaz Güney, Ahmet Kaya sevdasına getirmek istiyorum.
3 Kürt kadın siyasetçinin katledildiği, Kürtler üzerinde yeni pazarlıkların yapıldığı 'aşkların ve duyguların' kenti Paris'te, AKP'li bakanlardan Egemen Bağış, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya'nın mezarını ziyaret etti.
Bağış ve yanındaki heyetin şov amaçlı ziyareti yüzlerine yansıyordu. Gülümsemelerini geçtik de, üzülmeleri çok mu inandırıcı olacaktı?
AKP'nin bu tüccar mantığı, benim aklıma nedense kapitalizmin gelişim dönemine ilişkin tespitleri getirdi. Yapılan, kendi çıkarları doğrultusunda, kendisine ait olmayanı çalma, içeriğini boşaltmadır.
Herkesten ve her yerden beslenme mantığına, ülkesinden kovulmuş, her türlü baskı ve ölüm tehditleri nedeniyle ülkesinden çok uzaklarda yaşamak zorunda kalmış, sürgün acısına dayanamayıp yaşamını yitiren devrimci sanatçıların mezarları da dahildir. Bugünlerde AKP'liler ve onlara yalakalıkta sınır tanımayanlar, utanmazsa, Ahmet Kaya'nın 'Şafak Türküsü'nü neredeyse Erdoğan için okuduğunu söyleyecek.
Nazım Hikmet, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya arada bir hatırlanır, eserleri kullanılır. Ama sanatı ve sanatçıyı öğüten mekanizmaları durdurma kimsenin aklına gelmez. 10 yıldan fazla bir zamandan beri, iktidarda olan AKP döneminde halen bu sanatçılara itibarları geri verilmemiştir.
Ahmet Kaya'yı linç etmeye çalışan sanatçı maskeli mahluklar halen, toplumda sözü geçen insanlar. Halen, doğru dürüst bir şekilde özür bile ortada yok.
Uğruna sürgüne gittiği Kürtçe halen yasaklı. Halen bugün Kürt'ün anadiline 'ülkeyi bölecek' mantığı ile yaklaşılıyor. Hesaplaşma değil de, yararlanma biçiminde bir yaklaşım, sadece nefrete yol açar.
Yılmaz Güney'in son konuşması bellidir. Özgürlük için dağları göstermiştir. Düşüncesinden, devrimci sanatçılığından koparılan bir Yılmaz Güney veya Ahmet Kaya'dan geriye ne kalabilir ki?
***
Çocukluktan gençliğe adım attığım bir dönemdi. Abimle, Dêrsim'den Elazığ'a gidiyorduk. Bindiğimiz posta minibüsü bir süre gittikten sonra şoför, Ahmet Kaya'nın 'Şafak Türküsü'nün olduğu kaseti taktı.
O ana kadar, koyu bir sohbetin olduğu minibüste aniden herkes sustu. Pür dikkat müziği dinlemeye başladı. Herkes müziğe kendini kaptırmış, yüreğinin derinliklerinde bir yolculuğa çıkıyor gibiydi.
Ne zaman, Şafak Türküsü'nü dinlesem 30 yıl öncesi o görüntü bir anda gözlerimin önüne gelir, beni çocukluğuma, gençliğime götürür.
Merak ediyorum, acaba Paris'te Ahmet Kaya ve Yılmaz Güney'in mezarını ziyaret eden Egemen Bağış ve beraberindeki zevatın yüreğinde veya beyninde böylesi şimşekler çakıyor mu?
***
Devrimcilerin Berfo Ana'sıydı. Sembolleşmişti, tam 105 yıllık ömrünün 33 yılını oğlu Cemil'in gelmesini bekleyerek geçirmiş, son nefesine kadar Onu aramıştı. Bir Cumartesi Annesi'ydi, evlat acısının yakıcılığı ile Erdoğan ile görüşmüştü. Devletten istediği sadece oğlunun cenazesinin kendisine verilmesiydi. Etkili ve yetkililer ona 'devlet sözü' vermişti. Kimbilir belki de Onu 105 yaşına götüren, bir gün oğluna kavuşma arzusuydu.
Saçlarına yıldız düştü, O koparmadı. Oğul bir sabah kapıyı çalmadı.
AKP'nin Berfo Ana'ya ilgisinin tek amacının sürgünde yaşamını yitiren sanatçıların anısını sömürme kadar, Onun acısını da gaspetme olduğu ortaya çıkmıştı. Başbakan Berfo Ana'nın acısını anlatırken, "Düşünebiliyor musunuz 31 yıldır oğlu gelir diye kapıyı kapatmamış" diyordu. Ama ölümüne kadar, Berfo Ana yine acısıyla başbaşa bırakıldı. Berfo Ana'ya sevgi, basının önünde bir şovdan ibaretti. Berfo Ana'yı kavuran acıya merhem olma yerine, acısı istismar edildi. Fatura, 12 Eylülcülere çıkarıldı, ancak olayın aydınlatılması için herhangi bir şey yapılmadı.
Berfo Ana, oğlunun kemikleri bulununcaya kadar gömülmemesi yönünde bir vasiyet bıraktı. Velhasıl, artık kaportasından başka bir şeyi ortada kalmayan Kenan Evren değil, devlet ve onun başındaki AKP şu anda Berfo Ana'ya borçlu. Evet işte böyle... Ahmet Kaya'nın dediği gibi "Bilimle, felsefeyle ve tarihle anlayacaksın."
Anlamazsan, elinde sadece mezar başında çekilmiş bir sırıtışın fotoğrafı kalır. 


SİDAR DÊRSİM

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.