Milyonların ölümünden sorumluydu

Dünya Haberleri —

Henry Kissinger

Henry Kissinger

  • 20’nci yüzyıl ABD dış politikasını en çok etkileyen Soğuk Savaş döneminin Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, 100 yaşında hayatını kaybetti. Kissinger, Kürtlere ‘kullanışlı manivela’ gözüyle bakıyordu.

1923 yılında Almanya’nın Fürth kentinde Yahudi ortodoks bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Kissinger, 1938’de ailesiyle birlikte Nazilerden ABD’ye kaçtı. İkinci Dünya Savaşı’nda Amerikan askeri olarak ülkesine döndü. Tercüman olarak istihbarat operasyonlarında yer alıp Gestapo üyelerinin yakalanmasında oynadığı rolden ötürü bronz yıldız madalyasına layık görüldü. Harvard Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim görevlisi olarak savunma stratejisi ve atom silahlarına ilişkin yaptığı analizlerle dikkatleri üzerine çekti ve 1954’ten itibaren ABD hükümetlerine danışmanlık yapmaya başladı. 1961-68 arasında ABD başkanları John F. Kennedy ve Lyndon B. Johnson’un özel danışmanı olarak görev yaptı. Cumhuriyetçi Richard Nixon 1969’da Başkan seçildiğinde Kissinger’i önce Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görevlendirdi, ardından 1973’te Dışişleri Bakanı yaptı. Gerald Ford’un başkanlığında da bakanlık görevini 1977’e kadar sürdürdü.

‘Reel politika’nın babası

Uluslararası ilişkilerde reel politika kavramı ile özdeşleşen Kissinger, çatışan taraflar arasında geliştirdiği mekik diplomasisi ile ünlüydü. Ford’un kendisi için “süper dışişleri bakanı” kavramını kullandığı Kissinger, pragmatist tarzıyla Sovyetler ile gerginliği azaltma, Çin ile diplomatik açılım, İsrail ile komşu Arap devletler arasındaki ilişkilerin düzeltilmesini sağladı. Başta Şili olmak üzere Latin Amerika’da antikomünist darbelerin tezgahlanmasında belirleyici rol oynadı, gerilla hareketlerini bastırmak için katliam politikaları izledi. Birçok demokratik çevre savaş suçlusu olarak yargılanması istenirken, 1973’te protestolara rağmen Nobel Barış Ödülü’nü aldı.

‘Kürt kartı’ politikası

Kissinger, katliamlara davetiye çıkaran denge politikasını 1970’li yıllarda Kürdistan’da da uyguladı. Saddam Hüseyin, 1971-72’de Moskova ile önce silah, ardından dostluk ve işbirliği anlaşması imzalayınca Washington’da alarm zilleri çalmaya başladı. Sovyet-Irak yakınlaşması Batı çıkarları için tehdit oluşturuyordu. ABD açısından Kürt kartı burada devreye girdi. Başûrlu Kürtler özerklik için ABD’den destek talep ediyordu. CIA aslında bu desteğin sağlanmasına karşıydı. Ancak dönemin Dış İşleri Bakanı Kissinger CIA Başkanının tereddütlerini “Barzani’nin hevesi kadar gerçek dışı” bulup Tahran’daki ABD Büyükelçisine gönderdiği talimatta Washington’un Kürt politikasını şöyle özetledi: “(a) Kürtlere, haklarının tanınması için Bağdat hükümeti ile makul müzakere zeminini yürütme kapasitesinin sunulması, (b) mevcut Irak hükümetini dizginlenmesi ancak (c) Irak’ın kalıcı olarak bölünmemesi çünkü bağımsız bir Kürt bölgesi ekonomik olarak uygulanabilir değil ve ABD ile İran ılımlı bir yönetim altındaki Irak ile iyi ilişkilere kapıyı kapatmak istemez.”

‘Kürtler kanayan yara olmalı’

1973’te Washington’da, o dönem ABD Başkan Danışmanı olan Kissinger, Tahran Büyükelçisi ve Ulusal Güvenlik Konseyinden bir yetkili ile yaptığı toplantıda “Kürtlerin Irak’ta kanayan bir yara olmak için yeterli güce sahip bulunmalarını istiyorum” diye konuştu. ABD, İsrail ve İran arasında oluşturulan plan Kürtlere askeri, maddi ve istihbarat desteği sunularak Baas rejiminin meşgul edilerek enerjiden düşürülmesini öngörüyordu. Ancak KDP’ye sunulacak destek kalıcı kazanımlar elde edecek düzeyde olmayacaktı. Plan buydu.

Sonunda epey zayıflamış olan Baas rejimi Başûr’dan çekildi. Bu sonuçtan memnun olan ABD, değil Kürt özerk yönetimini desteklemek, mevcut desteğini aniden kesti. Mart 1975’te, ABD’nin desteğiyle Irak ile İran arasında Cezayir Anlaşması imzalandı. Aynı sene ABD Kongresi’nde konuyla ilgili yürütülen soruşturma komisyonuna ifade veren Kissinger, Kürtlere ihaneti şu sözlerle savundu: “Gizli işler misyonerlik faaliyetiyle karıştırılmamalı.”

15 Şubat komplosunu savundu

1975’te ayrıca bir çalışanı karşısında Kürtlere yaklaşımını şöyle özetledi: “Onlara her şeyi vaat et, aldıklarını ver ve şaka kaldırmıyorlarsa onları s.k.” Kissinger, Kürtleri küresel ve bölgesel stratejide kullanışlı bir manivela olarak görmüş, “Kürtler Bağdat hükümetine karşı bir baş belası olarak kalmalıdır” demiştir.

11 Eylül saldırılarının ardından “Özellikle bu terörist grupları barındıran, saklanmalarını sağlayan ülkelere karşı harekete geçmeliyiz. (…) Türkler de Öcalan’ı bu yolla yakaladı” diyerek uluslararası komployu savundu.

HABER MERKEZİ

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.