Mülteci krizi Erdoğan’ı kurtarır mı?

Haberleri —

Suriye savaşının başından bu yana izlediği politikalar nedeniyle, sorunun tarafı ve körükleyicisi haline gelen Türkiye, mültecileri de bir şantaj aracı olarak kullanmaktan çekinmedi. 

Avrupa Birliği ülkelerine doğru benzeri görülmemiş göç akışı, Suriye krizinde yeni tartışmalara yol açtı. Avrupa Birliği, mülteci kriziyle mücadele yöntemlerini ararken, yine Türkiye’yi karşılarında buldu. Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,  karşısına çıkan bu fırsat nedeniyle ellerini ovuşturdu. 

Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, mülteci krizi nedeniyle geçen hafta sonu Türkiye’ye ziyarette bulunması da Erdoğan için, 1 Kasım genel seçimleri öncesi adeta bir hayat öpücüğü oldu. 

İzlediği politikalar nedeniyle Suriye savaşında çözümsüzlük ve kaosun temsili haline gelen Erdoğan, mülteci krizinin kendisine verdiği kaçınılmaz pozisyonu da aynı zihniyetle ele aldı.  

Erdoğan, daha düne kadar Suriyeli sığınmacıları “misafir etmenin memnuniyetinden” bahsederken, bugün aynı sığınmacıları şantaj aracı haline getirdi. Merkel’in Türkiye ziyareti de bu kirli pazarlıkların bir sonucu olarak gerçekleşti. 

Ancak Batı’nın “can simidi” olarak uzattığı mülteci krizi Erdoğan’a yeni bir imaj kazandırmaya yeter mi? Avrupa Birliği, Türkiye’de benzeri görülmemiş bir baskı kampanyasının yürütüldüğü bir dönemde tehlikeli ve otoriter bir cumhurbaşkanına ihtiyaç duyması neyi ifade ediyor? 

Türkiye, bugün çoğunluğu Suriyeli olmak üzere 2,2 milyon mülteciyi ağırlıyor. Bunları çoğu zaman çok zor koşullarda yaşıyor, sık sık ayrımcılık ve ırkçılık mağduru oluyorlar. Mart 2011’de Suriye çatışmasının başlamasından bu yana 250 bini aşkın kişi hayatını kaybederken, BM verilerine göre 4 milyon kişi mülteci durumuna düştü, 8 milyon kişi de iç göçe maruz kaldı. Toplam 12 milyon kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. 

Mülteciler kitlesel olarak Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yönelince bir panik hali yaşandı. Avrupa Birliği alışkanlıklarına sadık kalarak, yaşanan göç krizi karşısında şaşırmış gibi yaptı. Oysa bu krizin yaşanacağı başından beri biliniyordu. 

Avrupa Birliği’nin 28 ülkesi, savaştan kaçanlara sığınma hakkı vermekle birlikte, kamuoyundaki tepkiler karşısında mülteci akışına sınırlandırma getirme kararı aldı.


Erdoğan’a mülteci rüşveti 

Almanya Başbakanı Merkel bu politikayı “Ne tamamen tecrit ne de tamamen kapıların açılması” şeklinde özetledi. AB yöneticileri 15 Ekim’de Brüksel’de gerçekleştirdikleri zirvede, mülteci akışını durdurmak için Suriye’ye komşu ülkelere yöneldi. Avrupalı elitlerin mülteci krizine bulduğu çözüm “Türkiye” olarak öne çıktı. Türkiye, mültecileri karşılamak için 3 milyar euro istedi. Angela Merkel, Türk hükümetinin bugüne kadar 7 milyar euro harcadığını ve Avrupa’dan sadece 1 milyar euro aldığını belirterek, istenen 3 milyar doların verilebileceğini söyledi. Erdoğan’ın ikinci talebi, tüm Türkiye vatandaşlarına vize verilmesiydi. Başta Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande olmak üzere, tüm Avrupalı yetkililer buna hazır olmadıklarını bildirdi. Fransız Le Point dergisi bu durumu şöyle ifade etti: “Çalışmaya gelen, hatta İslamcı hükümet hesabına başta Suriyeli Kürtler olmak üzere siyasi sığınmacıları casuslamaya gelen, kötü denetlenmiş insanları Avrupa’ya sokmak söz konusu olamaz.”

Vize kolaylığı sözü 2012’de verilmişti. Ancak bu söz, 64 koşular bağlanmıştı. Bunlar arasında, Avrupa Birliği’nin sınırdışı ettiği mültecilerin kabul edilmesini kapsayan bir anlaşmaya imza atılması da yer alıyordu. Türkiye’nin mevcut durumda, öğrenciler ve işverenlere vize kolaylığı tanınması ile yetinmesi gerekecek. 

Avrupa hükümetlerinin mültecileri engellemek için bulduğu en iyi çözüm, zaten beş yıldır uyguladıkları yöntemler oldu. Diğer bir ifadeyle dünyadaki mültecilerin yüzde 95’inin yaptığı veya yapmak zorunda olduğu bir seçim: “Köken ülkelerine yakın yerlerde kalmak.” Suriye’yi terk etmek zorunda kalan mültecilerin yüzde 96’sı Türkiye, Lübnan ve Ürdün’de kalıyor. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın dediği gibi, “Avrupa Birliği sadece Avrupa’ya çıkmaktan başka seçeneği kalmayan zordaki insanları” ağırlıyor. 

Avrupa’daki bu havanın kokusunu alan AKP iktidarı, kendisi için zorlu olması beklenen genel seçimler öncesi harekete geçmekten geri durmadı. Daha açık ifade edilecek olursa, Türkiye mülteci konusunda işbirliğine bir fiyat biçti. Siyasi bir çıkmazın içerisinde bulunan AKP, alacağı rüşvete odaklandı. Alacağı parayı nasıl kullanacağı konusunda da bir şeffaflık yok.  Daha önceki miktarların nasıl kullanıldığı da bilinmiyor. 


Demokrasi ve Kürtleri atlayarak 

AB’ye üyelik hesabı 

Türkiye’nin mülteci krizi için istediği şartlar para ve vizeyle sınırlı değil. Sadece mültecilere yardım üzerinden demokrasi ve Kürt sorununu atlayarak Avrupa Birliği adaylığının hızlandırılmasını istiyor. Bu şekilde Erdoğan, otoriter sapmaları ve faşizan uygulamaları karşısında Avrupalıların gözlerini yummasını istiyor.  Türkiye’nin diğer bir talebi olan tampon bölge, başından beri beklediği desteği görmüyor. Ancak Rusya’nın 30 Eylül’de Suriye’de başlattığı hava saldırıları ile birlikte Türkiye’nin bu hayalini hayata geçirmesi çok zorlaştı. Uzmanlara göre, güvenlikli bölgenin hayata geçme şansı çok az. 

AKP rejiminin, bir mülteci krizi üzerinden bu kadar hesap yapması, karşılıklı olarak yürütülen ikiyüzlü politikaların yeni bir örneğini oluşturuyor. Pratikteki karşılığı pek kolay görünmüyor. Almanya’da Merkel’in Türkiye konusunda kendi sağını ikna etmesi gerekecek. CSU partisi başından beri Türkiye’nin AB’ye üyeliğini reddediyor. Kısaca, “mülteci krizi karşılığında Türkiye’nin AB üyelik sürecini başlatma” anlaşması, kritik bir konu olarak Merkel’in önünde duruyor. Merkel’in sağında böyle bir tutum varken, solunda ise ifade özgürlüğü ve Kürt sorununa rağmen AKP’ye verilen desteğe tepki var. 

Ancak Almanya merkezli son gelişmeler, Berlin’in açık bir şekilde insani değerler ve ilkeler yerine, real-politik davrandığını gösteriyor. Bu durum, Merkel’i Erdoğan’ın seçim kampanyasına destek anlamına gelebilecek bir Ankara ziyaretine kadar götürebildi. 

Avrupa’da mevcut durumda mülteci krizine Türkiye üzeri bir çözüm arayışı öne çıksa da, kimse Erdoğan’ın çatışma ve sivil ölümlere yol açan gerilim stratejisi açık çek vermeye hazır görünmüyor. Le Point dergisi, “Avrupa’da hiç kimse, Türkiye’nin muğlak bir politika geliştirdiği İslam Devleti cihatçılarını vurma bahanesiyle, nasıl PKK kamplarını bombaladığını unutmadı” yorumunda bulundu. 

Erdoğan’ın PKK kamplarını bombalayarak startını verdiği Kürtlere yönelik şiddet stratejisi bugün 90’lı yılları da aşarak, artık faili meçhul değil, devletin aleni olarak işlediği sivil cinayetler, sıkıyönetim uygulamaları ve yerleşim birimlerinin abluka altına alınmasına kadar uzandı. AKP ve Erdoğan’ın maskesini düşüren bu topyekün savaş stratejisine Avrupa’nın açıktan destek vermesi mümkün görünmüyor. 

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.