MURAT KILINÇ: 'Gerger olayı'

Haberleri —

Aslında bu yazıyı yazmamak için kırk takla attığımı itiraf etmeliyim. Bundan önce "Yok yahu, Adıyaman'da herkes IŞİD militanı değil" ana fikirli bir yazı yazmıştım. Bu kez yine sıkıntılı bir durum söz konusu; lakin hem verilmiş bir söz var hem de ısrarcı bir editör. El mahkum, yazacağız. Konu berbat, hatta rezalet; Adıyaman'ın Gerger ilçesinde bir imam hatip okulunun yurdunda kalan çocuklar, sistemli olarak cinsel istismara uğramış. Olay patlak verip adliyeye intikal edince ve ardından soruşturma zorunluluğu ortaya çıkınca tahmin edileceği gibi klasik baskı, gizleme, saklama, sansür, konuşanlara yazanlara gözdağı velhasıl hepimizin artık ezbere bildiği olaylar silsilesi birbirini takip etmiş.

İşin iğrenç ötesi ayrıntıları gazetelerde yazıldı, tekrara gerek yok. Benim aklımı kurcalayan başka taraflar var... 

Nasıl oluyor da en fazla üç bin nüfuslu bir ilçede bunca zaman devam eden tacizi aileler, çocukların emanet edildiği öğretmenler, onları denetleyen "kamu görevlileri" duymuyor? Hem de Adıyaman'da. Kırk haramilerin gördüğünde esas duruşa geçtikleri eski "reis"in belediye imkanları ile nerelere ortak olduğunu, ne kadar para kaldırdığını herkesin kuruşu kuruşuna bildiği bir şehirde. Hastanede güvenlik görevlisi hatta taşeron işçisi olmak için 15 bin liranın hangi partiliye verilmesi gerektiğini çocukların bile konuştuğu Adıyaman'da. Fısıltı gazetesinin tiraj rekorları kırdığı bir yerde.

"Anlatılana inanmıyorsan kendi bildiğini anlat" diyenler için bildiklerimi anlatayım.

Adıyaman'da herhangi bir kahvede rastgele bir masaya yanaşıp "Bu şehirde kiminle kavga etmemeliyim?" diye sorarsanız, on kişiden dokuzu "Gergerliler" diye cevap verecektir. Farklı cevap veren o bir kişi ise büyük ihtimal kentin yerlisi değildir. Devletin soruşturmamak, dahli olanlara ceza vermemek için uğraştığı belli ama daha ilginç tarafı bu olayda bir infial izi yok, itiraz belirtisi yok, kavga-dövüş, kırılan bir cam bile yok. Suyu sert, girişken Zazaların yaşadığı bu ilçenin cevval "kamu görevlileri" mağdur yakınlarını sulh içinde tutacak sihirli bir formül keşfetmiş olmalılar. Patentini alsalar zengin olurlar. O halde biz bu muhteşem formülü tahmin etmeye çalışalım.

Artık birbirine karışmış din-iman-devlet sevgisi bu formülün değerli malzemelerindendir. Bu iktidarın 10-15 yıllık beyin yıkama süreci sonunda devlete iman etmek din haline gelmiş, devlet sevgisi ile din arasında hiçbir fark olmadığı genç yaşlı tüm dimağlara kazınmıştır. Hatta devletin ve iktidarın dinimizin biricik sahibi, vasisi, koruyucusu olduğu, özellikle Kahta ve Gerger'in tüm köylerinde genç yaşlı tüm dimağlara kazınmıştır. Örneği var, bak Menzil'e, dinin getirdiği faydayı kendi gözlerinle gör. Zenginlik, güç, iktidar.

Bu formülde bir ölçü aile sessizliği payı mutlaka vardır. Devletin işaret ettiği yöne yürüyüp, gelecek kaygılarından bir ölçüde uzaklaşmak isteyen ve "dindar bir nesil" yetiştirme çabasına elden geldiğince katkıda bulunup devlet babadan ödül bekleyen, susmaya meyilli bir aile olmazsa olmaz. Bunca kötülük ifşa olduktan sonra hala susmaya devam etmek, formülde kullanılacak bu materyalin gücünü gösterir. Ne kadar sessiz, o kadar iyi.

Yoksulluk bu formülün hızlandırıcısı olarak görev yapıyor. Uzun uzun anlatmaya gerek yok, bildiğiniz yokluk işte.

Tüm bu karışımdan sonra formülün işleyebilmesi için uygun ortam gerekiyor. Üzeri muhafazakarlık tülü ile örtülmüş garip bir evren yaratmak gerekli. Sormanın, sorgulamanın, devletin vermediğini talep etmenin hoş karşılanmadığı bir atmosfer olmalı. İtiraz, anarşi ve terör olarak yaftalanmalı. Çağdaş evrende yeri olmayan kokuşmuş alışkanlıkların bu örtü altında nefes alması sağlanmalı. Her mahallede en kıymetli yerler verilen tarikat/cemaat yurtları vasıtası ile bu evren ve bu evrenden türeyen rıza kültürü genişletilmeli. Böylece koşulsuz bir itaat sağlanmalı. Din, vatan, devlet düşmanlarına fırsat verilmemeli. Kimliğinden, varlığından, dilinden koparılan gençler ile bu itaat kültürü, kimliğini bile sorgulayamama hali devam ettirilmeli ki devlet yaşasın.

Aslında karşı karşıya olduğumuz durum tam olarak bu değil mi? Tecavüz edilmiş çocukların başına ne geldiğini sorgulamak devletin temellerini sarsmak olarak algılanıyor herhalde ki hemen üstü kapatılmaya çalışılıyor. Aslında haklı oldukları yer var. Yaratılmaya çalışılan ve büyük ölçüde yaratılmış bu itaat hali aslında devletin üzerinde yükseldiği temel olabilir. Bu çocukları canavarlara, yaratıklara, örgütlü kötülüğe bırakmamak için aynı biçimde örgütlü bir itiraz gerek ama gıda bankalarının, yardımlaşma derneklerinin bile kapatıldığı bu kıyamette kim kimi nerede bulup savunacak?

Bu formül bir kez çalıştıktan sonra konuşacak "erkek adam" bulmak sandığınız kadar kolay olmayacak. Ve bu formül tıkır tıkır çalışacak. Çünkü mesela Ensar Vakfı için kıyametleri koparan kamuoyu bir iki defa Gerger deyip susacak, zaten sustu bile. Öyle ya, kim bu sarp yolları aşıp gelecek, derdi dinleyecek, hele kış bastırmışken.


paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.