Müzikle Dêrsim'e bakmak


Yine aynı süreçte Berlin´de tanışma imkanı bulduğu Metin&Kemal Kahraman kardeşlerle, yaklaşık 11 yıl beraber çalışırlar. Kahraman kardeşlerin Meyman, Çevere Hazaru, Şahmaran, Oğul albümlerinde solo ve eşlik vokallerle yer alan Maviş Güneser son olarak, yaklaşık iki yıldır Metin & Kemal Kahraman ile birlikte çalıştıkları 'Dêrsim ağıtları' solo albümünü bitirmek üzere olduklarını ve kısa zamanda dinleyiciler ile paylaşacağını söylüyor. Zengin bir müzik yaşamına ve kültürüne sahip sanatçı Maviş Güneser'le yaptığımız şöyleşide müzik ile Dêrsim'e baktık.
Dêrsim geleneksel kültürünün özellikle müzik eksenli tarihçesi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Geleneksel Dêrsim müziği kuşaktan kuşağa söylenerek aktarılmıştır. Bu gelenek ve geleneğin birikimi bildiğimiz anlamda herhangi bir kurumsal araçla yani okul, medrese, yazı ya da notayla değil tamamen hafızanın kuşaklar arası devredilmesiyle bugüne gelmiştir. Bu aktarım maalesef bilindiği gibi ´38 sonrası yavaşlamış, bugün ise bazı derlemecilerin yaptığı kitap ve dökümanter albüm çalışmaları sayesinde ancak çok az bir kısmına tanıklık edebiliyoruz.
Bölge müzik külliyatında önemli bir yer tutan Alevi inancının semahları, beyitleri, gulbangları, duaları, mesellerinden Dêrsim´in müzik tarihine bakarsak, 'ilk sese' kadar giden bir hafızayla karşılaşırız. Dêrsim´de birçok beyit, Alevi yaradılış efsanesine bağlı olarak 'Dünyada ses yok iken kim söyledi' diye bir soruyla başlar.
Uzun yıllardır Dêrsim ağıtları üzerine çalışıyoruz. Nasıl bir müzikal ve tematik çeşitlilik taşıdığını anlamak istedik. Dêrsim ağıtları gerçekten çok özgün işlevlerle karşımıza çıkıyor. Dilin ve kültürün sözlü geleneğe dayanması sosyal hayatta da 'söz'ü ve 'söylemeyi' neredeyse kutsal bir görevi yerine getirmek kadar önemli bir pozisyona taşımış.
Dêrsim ağıtlarında sadece hakikat dile gelebilir. Toplum vicdanının kabul etmeyeceği bir şeyi en güzel sözle, en etkileyici melodiyle bile söyleseniz toplum hafızasına ilave edemezsiniz. Hiçbir ağıtta, kilamda, manide haksız olduğu halde, sırf güçlü diye bir ağa, bey, mir, seyid övülmemiştir. Bu yüzden ağıtlar, kilamlar, maniler sadece dilin, müziğin folklorik zenginlikleri değil aynı zamanda Dêrsim sosyal hayatını ve özellikle yakın tarihini anlamada da çok güvenilir kaynaklardır.
Bugün Dêrsim´in yakın tarihi tartışılıyor; ´38 ile ilgili arşivlerden çıkan yeni belgelerden söz ediliyor, ´38 mağdurlarının konuşmadığı, hiçbir belge bırakmadığı söyleniyor. İşte bu ağıtlar mağdurların belgeleridir, şahitlikleridir... Bütün çalışma sürecinde, her ağıtta yeniden bu gerçekle karşılaştık. Hewaye Derê Laçi, Hewaye Ağlerê Çuxuri, Hewaye Fındıq Ağayi gibi ağıtlardan haberleri olsa, daha doğrusu bunların sadece birer “folklor ürünü” değil aynı zamanda birer şahitlik olduğunu fark etseler böyle konuşmayacaklarını düşünüyorum.
Biz bu çalışma sürecinde de çok şey öğrendik; hem Dêrsim müzikal, edebi birikimiyle ilgili hem de Dêrsim sosyal hayatı ve yakın tarihi hakkında.Önümüzdeki aylarda bu çalışmamızı yayınlayacağız.
Geleneksel Dêrsim müziğinin tanınmış ozanları kimlerdir; ne tür enstrümanlar görülmektedir ve hangi temalar işlenmiştir?
Dêrsimliler müzisyenlerini 'şair' ve 'ozan' diye isimlendirirler. Müzikli esere kilam, lauke, hewa, qeyde derler. Tür olarak ağıtlar (şüari), aşk ve doğa şarkıları (hewaye ceniyu), yiğitlik türküleri (hewaye camerdu), düğün şarkıları (hewaye veyveyi), maniler, meseller, ve çok zengin bir müzikli ve müziksiz dini literatürden oluşur.
Dêrsim kültür bölgesi, enstrüman yönünden de müziği kadar zengindir. Her evde rastlanabilecek kadar yaygın olan thamur, Dêrsim'li Aleviler için sadece bir müzik enstrümanı değil, hakikati söyleyen ve söyleten kutsal bir esinleyicidir. Saz duvardan öpülerek alınır, çalıp söyledikten sonra öpülerek yerine yerleştirilirdi. Buna 'kelê xo bırnaene' denir. Yani kutsal bir mekana gösterilen saygı thamura da aynı biçimde gösterilirdi.
Thamur dışında kullanılan enstrümanlar kemane, davul-zurna, gırnata, kaval, mey´dir.
Bugün ise Dêrsim'li müzisyenler özellikle albüm kayıtlarında dünya´nın farklı kültürlerine ait enstrümanları da müziklerine dahil edebiliyorlar.
Dêrsimli şairler duygu ve düşüncelerini savaşlar, zorunlu göçler, aşiret kavgaları, hastalıklar, yaşanan doğal afetler, aşk, ihanet, gurbet, doğa, inanç olmak üzere hayatın her alanında hakikate sadık kalarak dile getirmişlerdir.
Dêrsim bölgesi, şair ve ozanları açısından da önemli simalara ev sahipliği yapmıştır. Sey Qaji, Sayder, Weliye Uşene İmami, Alaverdi, Mursaê Silemanî, Silemano Qiz, Heyderê Ali Doşti, Mahmut Baran, Paşa Pekin, Qemero Areyiz, Xıdır Tekin, Zeynel Kahraman, Usivo Zurneçi tanınmış şair ve icracılar arasındadır. Kadın şair olarak Wakile, Xeca Milu (milan köyünden), Kokıma Ale Hesê Quri (meşhur Zengeriye ağıdını yakmış), Xımare, Pirika Gewhere Dêrsim geleneksel müziğinin bilinen kadın şair, ağıt yakıcıları ve icracılarıdır.
Dêrsim´de çok sayıda erkek şair olmasına rağmen kadın şaire az rastlıyoruz. Kadınlar daha çok evlat, kardeş acısı yaşadıklarında kendi dertlerini anlatmak için ağıt yakmışlar ya da iş şarkıları söylemişler. Söyleme sanatını profesyonel olarak yapan, yani başka köylere gidip cemaatlerde söyleyen, ağıt yakan kadınlar olarak Wakile ve Xece Milu´yu biliyoruz. Maalesef otantik Dersim müziğinde kadın şairler ve ozanlar başlığı ihmal edilmiş bir konudur.
Dil olarak nasıl bir süreç yaşanmıştır?
Müzik üzerinden dile bakacak olursak, çok şey söylenip yazılabilir. 90´ların başında ben ve benim gibi birçok Kırmanc kendi diline güvenmezdi. Dilimizin, duygu ve düşüncelerimizi aktarmakta yetersiz olduğunu düşünür, bu sakat fikri ulu orta çok normal bir şeymiş gibi söylerdik. Oysa ki bugünden baktığımda bu cahilliğin kaynağında kendine yabancılaşmanın yattığını görüyorum.
Dêrsim otantik şarkı tekstlerini incelediğimizde, dilin kendine has düşünce ve duygu dünyasını fark ediyoruz. Kirmancikî gerek kelime hazinesi gerek ifade imkanları açısından çok zengin bir dildir. Bugün bu dilde eskiden olduğu kadar sağlam tekstler, şiirler çıkartamıyorsak bunun sorumlusu Kirmancikî dili değil, biziz.
Tüm yabancılaştırılma ve yabancılaşma süreçlerine rağmen ´70lere, ´80lere kadar canlı kalan ama hızla hayattan çekilen ve marjinalleşen bu dil ve bu dil üzerinden devam eden geleneksel damar 90´larda Dêrsimli genç müzisyenler tarafından derlenmeye, kayıt altına alınmaya başlandı.
Mustafa Düzgün´ün ´93 yılında, Hawar Tornecengi, Munzur Cömert, Zılfi Selcan ve diğer derlemecilerin desteğiyle hazırlayıp yayımladığı 'Dêrsim Türküleri' (Taê lawikê Dêrsimi) kitap olarak yayınlanmış ilk derli-toplu çalışmadır. Aynı yıllarda, Frankfurt´ta yayımlanan Ware dergisi çevresinde bir araya gelen Dêrsimli aydın ve araştırmacıların da Dêrsim sözlü kültürünü derleme, arşivleme, yazıya aktarma anlamında değerli katkıları olmuştur.
Munzur Çem´in, Mesut Özcan´ın yayınladığı kitaplar gelir. Yoğunlukla Kirmanckî dilinden derlenen bu müzikal ve sözlü birikimin yanısıra Kürtçe dilinde yeterli düzeyde derleme yapıldığını söyleyemeyiz. Bu konuda büyük bir açık var. Dolayısıyla özellikle Kürtçe konuşan Dêrsimli müzisyen ve araştırmacıların önünde böylesi bir görev de durmaktadır diye düşünüyorum.
Kadın sanatçı olarak sanatsal faaliyetlerinizde karşılaştığınız sorunlar, zorluklar var mıdır?
Üretim, müzik, sanat kolektif olduğu kadar aynı zamanda tek kişilik bir faaliyettir. Kendimden doğru sanatıma zaman ayırma bakımından epey bir sıkıntı var. Evlisin, çocuğun var. Ya da çalışman gerekiyor. Başta kendi evinde sorun başlıyor. Ciddi bir zaman ayıramama sorunu yaşıyorsun. Sistem tarafından kadın eve hapsedildiğinden dolayı kendi geleneksel kültür kaynaklarımıza ulaşmamız zorlaşıyor.
Sorunlar bununla bitmiyor. Bir albümün hazırlanmasından tutun, toplumla paylaşılmasına kadar aşılması gereken bir sürü zorluk yaşanıyor.
HIDIR ATEŞ/BERLİN
