Namus günü

15 Şubat Kürtler için kara gündür; öfke günüdür. Karakışı Kürtlerin karakışı haline getirmek isteyenlere karşı öfke patlamasının günüdür. En güzel duygu zalimlere karşı öfkenin büyüklüğüdür. Zalimlere, soykırımcılara öfke duymayanlar, öfkesi büyük olmayanlar özgürlüğü ve demokrasiyi hak etmezler. Zalime, zulme öfke duymak toplumsal namus demektir. Zalime, zulme öfke duymayanların namusu da olamaz. Namussuzluk esas olarak zulme öfkesizliktir; zulme boyun eğmektir, zulme sessiz kalmaktır. Bu açıdan 15 Şubat öfke gününe namus günü de diyebiliriz. Bunun dışında namustan söz etmek kendini kandırmaktır. Ülkesinin ve halkının özgürlüğü için mücadele etmeyenlerin namustan söz etmesi en büyük namussuzluktur. Bu açıdan ne kadar namuslu olduğumuzu göstermek için 15 Şubat’a karşı öfkemizi ortaya en yüksek düzeyde koymak gerekir.
Uluslararası komployu gerçek anlamda bilince çıkaramayanlar, bu komplonun bilincine sahip olamayanlar Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesini başarı çizgisinde yürütemezler. Bu açıdan uluslararası komployu bilince çıkartmak çok önemlidir. Bu komployu bilince çıkaran kutsal direnişleri anlamak çok önemlidir. Özellikle “Güneşimizi Karartamazsınız” sloganıyla Kürt Halk Önderi etrafında ateşten barikat kuran direnişleri ve bu direnişin kahramanlarını anlamak çok önemlidir.
Komployu anlamak her şeyden önce uluslararası güçlerin Kürt politikasını bilince çıkartmaktır. İnkarcı sömürgeci güçlerin arkasındaki güçleri anlamaktır. Kürtleri sömürgeci egemenlik altında tutan ülkelerin nihai amacını ve politikaları en iyi bu komployla anlaşılır. Özgür Kürt gerçeği nedir, işbirlikçi Kürt’ün karakteri nedir, Kürt ihaneti nasıl gerçekleşiyor? Bunların bilinci de bu komployu anlayarak kazanılabilir. Kürtlerin dostları kimdir, düşmanları kimdir? En iyi bu komplo bilince çıkarılarak anlaşabilir. Komplonun bilinci Kürt tarihinin özlü özetidir. Bu açıdan bu komployu yaşayan Kürtler pratikte gördükleriyle önemli bir tecrübe edinmişlerdir. Kürt halkının politik bilincinin yüksekliği bir yönüyle de böyle bir komplonun bilincine en çok sahip olmalarıdır.
Kürt halkı 15 Şubat’ta sokaklara çıkıyor ve öfkesini ortaya koyuyorsa bunun nedeni, bu komplonun uğursuz amaçlarını anlamlarından dolayıdır. Kürtler bu komployla yeniden beton mezara gömülmek istenmişlerdir. Soykırımcı sömürgeci güçler bu komployla “hayali Kürdistan burada meftundur” amaçlarını gerçekleştirdiklerine inanmışlardır. O günkü günler, haftalar ve aylardaki Türk medyası ve konuşulanlar tamı tamına bunu ortaya koymaktadır. Bir daha Kürtlerin ayağa kalkmayacağına inanmışlardır. Kürtlerin Türkleştirme kaderine razı olacakları düşünülmüştür. İşte Kürtler 15 Şubat’ta bu zihniyete öfkelerini ortaya koymaktadırlar. Bu öfke aynı zamanda Kürtlerin özgürlük ve demokrasi iradesi ve inancının yenilmeyeceğini göstermek anlamına gelmektedir.
Kürtlerin iradesi ve inancının kırıldığını düşünenler yanılmışlardır. “Güneşimizi Karartamazınız” direnişinin ve bunun toplumda ve PKK’de yarattığı etkiyi anlamamışlardır. Bu etkinin Kürt Halk Önderinde yarattığı patlamayı anlamamışlardır. Bu nedenle AKP iktidara geldiğinde Tayyip Erdoğan kendisine sorulduğunda “düşünmezseniz böyle bir sorun da olmaz” cevabını vermiştir. Tayyip Erdoğan’ın bugün de Kürt sorunu yoktur demesi komplonun amacından farklı düşünmediğini göstermektedir.
AKP komplodan sonra Kürtler üzerinde inkarcı ve kültürel soykırımcı rehabiliteyi yapacak bir hükümet olarak düşünülmüştür. AKP dini kullanacak, dış destek alacak ve Kürt sorununu tarihe gömecektir. AKP’nin iktidara geldiğinde Kürt sorunu karşısındaki pozisyonu budur. AKP Hükümetinden önce yüzden fazla tedbirle Kürtlerin rehabilitesi, yani sisteme uydurulması ve boyun eğmesi planlanmıştır. AKP iktidara bu devlet politikasını devralarak gelmiştir. Bugün AKP’nin şu kadar okul, yol yaptım gibi sömürgeciliği Kürdistan’da pekiştiren yatırımlardan söz etmesi bu rehabilite projesiyle ilgilidir.
Bugün ana kucağından çocukları alıp asimile etmek de komplo sonrası planlanan rehabilitasyon politikasının devamıdır. Kürtleri tamamen Türkleştirme sistemi içine almanın çalışmalarıdır. Bazı Kürtlerin bu rehabilitasyon, yani Türkleştirme sistemi içine sokulmanın savunucusu olması komplonun onlar şahsında başarısı olarak ifade edilebilir. Türkleşmek, bu sisteme uygun işçi, memur ve bürokrat haline gelmek Kürtler için bir gelişme değil, bir zulümdür. Komplonun bilince çıkarılması bu gerçeği de anlamak anlamına gelmektedir. Komployu bilince çıkarmak, komplo sonrası uygulanan bu rehabilitasyon ve Türkleştirme projelerine de öfke duymak anlamına gelmektedir.
Komplonun bilince çıkarılması bugün bu projeyi tam sahiplenmiş olan ve uygulayan AKP’ye karşı direniş göstermekle olur. AKP bugün komplonun amacını en iyi ben uyguluyorum, en iyi ben uygularım, benden daha iyi uygulayan bulamazsınız diyerek iktidarda kalmaktadır. Bu açıdan AKP Hükümetine sıradan yaklaşılamaz. Bu karakteriyle ittihatçılar ve Ergenekonculardan daha tehlikelidir. Kürt halkı direnişiyle ittihatçıları ve Ergenekoncuları yenilgiye uğratmıştır. AKP Hükümeti yenilgiye uğrayan politikaları yeni koşullarda ve yeni söylemle yürütmektedir. Kürtlerin tarih içinde verdiği direnişleri ve bedelleri böylece boşa çıkartmayı ve Kürtleri yeniden inkarcı ve sömürgeci egemenlik sistemi içine almayı hedeflemektedir. Yeni anayasa derken anladığı da budur. Kürt lafını da şimdi bu uğursuz amacını gerçekleştirmek için ağzına almaktadır. Çünkü artık Kürt’ten söz etmeden Kürtler üzerindeki egemenlik ve kültürel soykırımcı sistemi sürdürmek mümkün değildir. Komployu bilince çıkartmak bu gerçeği de anlamaktır.
Kürt halkı komployu boşa çıkartmış; ancak AKP Hükümeti bu işi farklı yol ve yöntemlerle yaparım diyerek Kürtler üzerindeki inkar ve imha siyasetini sürdürmektedir. Söylendiği gibi ne inkar ne de soykırım politikası bırakılmıştır. İnkarı bıraktık denildiğinde bile inkarcılık dört dörtlük sürdürülmektedir. AKP kadar tek millet, tek vatan, tek devlet, tek bayrak, tek, tek, tek diyen bir hükümet görülmemesi bu gerçeğin ta kendisidir. Bu açıdan boşa çıkarılan komplo AKP Hükümeti tarafından yeni yol ve yöntemlerle canlandırılmak ve sürdürülmek istenmektedir. Uluslararası komplonun 15.yılında bu gerçeğin de görülmesi ve bilince çıkarılması gerekir.
Daha düne kadar idamdan söz eden, biz iktidarda olduğumuz sürece “terörist başı dışarı çıkamaz” diyen, Kürt Halk Önderi üzerinde tecrit, tehdit ve şantaj politikasını yürütenler yeni komploculardır. Bu açıdan komplonun 15.yılında komplonun yeni koşullarda sürdürülmek istendiği görülerek mücadele yükseltilmelidir. Kürtlerin varlığının güvenceye alındığı ve özgürlüğünün kazanıldığı güne kadar bu komploların farklı biçimlerde sürdürüleceği görülmelidir. Bu nedenle varlığını koruma ve özgürlüğünü kazanma mücadelesi gevşetilmeden sürdürülmelidir. AKP’nin mücadeleyi gevşetmeyi hedefleyen politikalarına karşı daha sıkı bir mücadele yürütmeyle cevap verilmelidir.
Kürt Halk Önderinin İmralı görüşmeleri de bir mücadeledir. Bu açıdan somut adımlar görülmeden mücadele gevşetilmeden yükseltilmelidir. Kürt Halk Önderinin demokratik çözüm iradesi ancak böyle başarıya ulaşabilir. Yoksa AKP görüşmeleri bir oyalama ve komployu yeni biçimde sürdürme yöntemi olarak ele alır. Zaten şimdi yaptığı da budur. Bu nedenle bu oyunu 15 Şubat’ta başlatılan ve giderek geliştirilecek mücadeleyle bozmalıyız.
Direniş zafere, gevşeklik ve beklenti içinde mücadelesizlik ise yenilgiye ve soykırıma götürür!
