‘Nasıl yaşandıysa öyle verilmeliydi’

Ersin Çelik: İnsanlar çok etkilendiler ve hatta filmi izlerken ağlayanlar oldu. Bize de bunu nasıl yaptınız? sorusu çok fazla soruldu. Çünkü bu film savaş koşullarında çekildi. Seti dahi bombalanabilirdi.
Sevinaz Evdikê: Her zaman Kürt'ün trajedisi işlenmiş, tema hep fakir, güçsüz, göçmen ve kaçakçı Kürt olmuş, sanki Kürtler hep budur. Bu bizim için esas değildir. Dünya hep böyle filmler istiyor. Onlar için Kürt sadece budur.
Şêro Hindê: Direnişin genel bir tablosunu dışa vurmalıyız diye düşündük. Amerikan filmleri, Hollywood piyasası gibi olmamalıydı. Bir kahraman çıkıp her şeyi kurtarmamalı, her şeye bir kişi damga vurmamalıydı.
VEYSEL IŞIK / BRÜKSEL
Amed’in Sur içinde 2016’da Kürt gençleri ile Türk devleti arasında gerçekleşen 100 günlük çatışmayı konu edinen “Ji bo Azadiyê” filmi, 13 Ocak’tan bu yana izleyicileriyle buluşuyor.
Film bir direniş sembolü haline gelen Kobanê’de çekildi. 13 Ocak’ta Rimêlan, 14 Ocak’ta Qamışlo kentinde izleyiciyle buluşan film, Hindistan ve Pakistan’daki festivallerde de yoğun bir ilgi ile karşılaştı. Film, Avrupa galasını Rotterdam Dünya Film Festivali’nde yaptı. Önümüzdeki haftadan itibaren ise Avrupa’da sinema ve festivallerde gösterilmeye başlayacak.
Film ekibiyle filmin yapım süreci, yarattığı etkiler üzerine konuştuk. İlk sohbetimiz filmin yönetmeni Ersin Çelik ile.
Böylesi bir film yapma fikri nasıl oluştu?
Film, 2015-16 yıllarında Kuzey Kürdistan’daki gelişen özyönetim direnişleri sırasında Sur’un çatışmaların yüz günlük bir bölümünü konu ediyor. Filmin fikri de direnişler sürerken ortaya çıktı. Direniş esnasında Xemgîn Roj günlük notlar tutmuştu. Bu notlar ağır savaş koşullarında tutulmuştu. Günlük kısa kısa notlardı. Bizde bunu daha fazla araştırmak, anlamak ve açığa çıkarmak istedik. Tam senaryo diyemeyeceğimiz fakat senaryoya giden yolda bir taslak rolü oynadı bu notlar. Çiyager’in talebi doğrultusunda Xemgîn Roj bu notları tutuyor. En önemlisi de Sur’daki çatışma ortasında kalan ve bu kuşatmayı aşıp gelen iki kişiye ulaştık. Bunların yaşadıklarını kayıt altına aldık. Nasıl yaşadılar bu insanlar Sur sarmalında ve çatışmalarında. Yüz gün boyunca bunlar neler yaşadılar? Tüm bunların toplamında bir senaryo ortaya çıktı. Biz de bir grup arkadaşla bu senaryoya uzun bir süre yoğunlaştık.
Peki senaryo aşamasında bunu nerede çekebiliriz tartışması olmadı mı? Çünkü Sur’u sadece çekmek başlı başına bir sorun.
Evet. Senaryo aşamasında nerede yapabiliriz tartışması yapıldı. Fakat önce yapma kararlılığını yakalamamız gerekiyordu. Çünkü bu filmin maliyeti oldukça fazlaydı. Bunu yapabilmek için ciddi bir prodüksiyon gerekiyordu. Filmin konusu çok yakın bir tarihti. Bu konuda çok deneyimimiz yoktu. Çekim kararlılığı ortaya çıktıktan sonra gerisinin daha kolay olabileceğini biliyorduk. Çekimler ancak özgür alanlarda olabilirdi. Alan tartışmasında en çok Kobanê gündeme geldi. Kobanê’de çekmeye karar verdikten sonra bu sefer küçük bir Sur’u mimari olarak inşa etmemiz gerekti. Kobanê savaşında büyük direnişin geliştiği Gümrük Mahallesinde, aylar süren bir çalışma sonucunda küçük bir Sur’u inşa ettik. Bu konuda Kobanê halkı, askeri güçler, yerli halk bize büyük destek sundu. Film ekibi adına, bize destek olan, emek veren herkese teşekkürlerimi sunuyorum sizin aracılığınızla.
Filmin galasını nerede yaptınız? Ne gibi festivallere katıldınız ve bundan sonraki planlarınız nelerdir?
Çok büyük bir organizasyon ile bu filmi bitirdik. Bence bu film hem tartışma hem prodüksiyon hem de oyunculuk düzeyi ile dünyada kabul edilebilir bir noktaya geldi. Kürt sinemasını da önemli bir düzeye taşıdı ve şuan festival sürecindeyiz. İlk dünya premiyerini Hindistan’da gerçekleştirilen Kolkota Film Festivalinde yaptık. Peşi sıra 13 Ocak’ta Rimêlan’da filmin ulusal galasını yaptık. Talep üzerine, Qamişlo, Hasekî, Dêrîk, kentinde de izleyiciyle buluştuk. Avrupa galasını da 43. Rotterdam Dünya Film Festivali’nde yaptık. Başka festivaller de filmi kabul etti. Hem festival hem de başka gösterimler olacak. İsviçre’nin Cenevre kentinde Uluslararası Film Festivali ve İnsan Hakları Forumu’nda gösterime girecek. Mart başında Kopenhag’da, 13 Mart Berlin, 15 Mart Hamburg, Nisan’da Londra Kürt Film Festivali’nde olacak. Önümüzdeki dönemde netleşecek gösteri günleri filmin internet sayfasında paylaşılacaktır.
Yapılan gösterimlerde ne gibi tepkilerle karşılaştınız izleyiciler nezdinde?
Açıkçası Hindistan ve Pakistan’daki festivallerde yoğun bir ilgi ile karşılaştık. Tabi bu ilginin büyük olmasında burada yaşanan gerçeklerin merak ediliyor olmasının da payı vardı. Ama diğer dikkat çekici yanı ise, bu gerçeklerin filme aktarılmasıdır. Örneğin, Kolkota Film Festivali’nde filmin bir kez gösterime girme kararı vardı, ancak yoğun ilgi üzerine iki kez gösterimi yapıldı. İnsanlar çok etkilendiler ve hatta filmi izlerken ağlayanlar oldu. Bize de bunu nasıl yaptınız? sorusu çok fazla soruldu. Çünkü bu film savaş koşullarında çekildi. Kendi seti dahi bombalanabilirdi. Özellikle oyuncu karekterlerin doğal ilişkisi kendisini oldukça hissettiriyor filmde. Rojava’da film büyük ilgi gördü. Şimdiye kadar Avrupa gerçekleşen gösterim ve festivallerde de büyük bir ilgi var ve bu bizi hem cesaretlendiriyor hem de umutlandırıyor.
Biz yeni bir ekol oluşturmak istiyoruz
Şêro Hindê 40 yaşında, sohbetimizde “40 yaşındayım. Hiç toprağımı terk etmedim. İlk defa film için Avrupa’ya geldim” diyor. Bazılarımız Hunergeha Welat ekibiyle beraber yaptığı ve söz yazarı olduğu “Şervano” şarkısı ile tanıdı onu. Senarist, film ve belgesel yönetmeni olan Şêro Hindê oyuncu olarak da film de yer alıyor.
Senaryo biraz genel kalmamış mı?
Bu senaryonun eksik yanları var. Elbet bir film de her şeyi veremezsin. Bizler de bu konu da zorlandık. Biz de bu filmde yaşananların hepsini vermeye çalıştık. Bu konuyla ilgili filmlerin sayısı artarsa her yanıyla işlenebilir. Bunun için daha çok çalışmamız, daha çok ürün çıkarmamız lazım. Herkes bir konuyu ele alsa daha iyi olur. Biri bir kadının yaşadıklarını, diğeri çocukların yaşadıklarını, bir diğeri de savaşçıları verir.
Bir tema esas alınamaz mıydı, mesela o direnişin içinden minimal bir öyküden yola çıksaydınız daha iyi olmaz mıydı ?
Hayır, böyle yapamazdık. Biz yeni bir ekol oluşturmak istiyoruz. Biz sadece bir kişiyi ya da bir kahramanı öne çıkarmak istemiyoruz. Bizce herkes kahraman. Senaryoda da bunu çok tartıştık. Yönetmen Ersin Çelik’de sürekli şunu öne çıkardı. Bu hikâye sadece bir komutanın hikâyesi olmamalı. Direnişin genel bir tablosunu dışa vurmalıyız diye düşündük. Amerikan filmleri, Hollywood piyasası gibi olmamalıydı. Bir kahraman çıkıp her şeyi kurtarmamalı, her şeye bir kişi damga vurmamalıydı. Nasıl yaşandıysa öyle verilmeliydi.
Bu film de hangi rolü oynadınız?
Oyuncuların hepsi amatördü. Aylarca onların eğitimiyle uğraştım. Çünkü hepsi savaşçıydı. Hiç kamera karşısına çıkmamışlardı. Utanıyorlardı, sıkılıyorlardı. Onları ikna edip, oynatmak bir hayli zor oldu. Ben bir çingeneyi oynadım. Bu rolü de çok sevdim. Arkadaşlara Sur’da çok yardım etmiş bir karakter. Çok yurtsever ve direngendir. Benim kişiliğim ile bu karakter örtüştü. Ersin bu rolü oynamamı istedi. Başka bir rol daha vardı. Ama başka bir arkadaş daha iyi oynadı. O yüzden ben çingeneyi oynadım. Kendime yakın buldum. Yönetmenim de öyle karar verdi ve oynadık.
Çiyager karakteri biraz sönük olmamış mı?
Çiyager elbette bir sembol. Bu film de sadece bir kahramanı karikatürize etmek istemedik. “Her şeyi Çiyager kurtardı. Her şey onun eliyle oldu’’. Bunu yapmak istemedik. Bu Amerikanvari bir ele alış. Çiyager’in çok fazla toplumcu, sakin, ideolojik yanları var. Savaşçıların hepsini etkileyen muhteşem özellikleri var. Çiyager aslında tüm savaşçıların karakterinde yaşıyor ve var. O tüm savaşçıları etkiliyor. Hepsine bilinç ve ruh kazandırıyor. Çiyager hepsinde var. Yılmaz arkadaşı etkili vermek istedik. O bir sivildi. Güvercinleri vardı. Evi ordaydı. Sur’un yerlisiydi. O mahallede yaşıyordu. Sadeydi. Filmi bütünleyen güzel bir figürdü. Savaşçı şehit düştüğünde güç alıyorsun, umudun büyüyor, bir yurtsever insan şehit düştüğün de duygusallaşıyorsun. Kendi yöntemimiz ile hikayelerimizi beyaz perdeye çekmeye çalışıyoruz ve bunda başarılı olacağımıza da inanıyorum.
Boynu bükük bir Kürt daha çok rağbet görüyor!
Rojava Film Komünü üyesi ve film ekibinden Sevinaz Evdikê de senaryo için “16 kere yazıldı, gözden geçirildi” diyor ve ‘piyasada tutunma kaygısı’ için ise “Biz filmlerimizi festivallere girmek ve para kazanmak için yapmıyoruz” cevabını veriyor.
Film de kadının rolü yeterince yansıdı mı?
Umudumuz, kadınların direnişini film de görmeleridir. Sur’un direnişle örülü hikayesini dışarıya çıkarmak istedik. Bu hikayenin öncü kadını Nucan’dır. Tabii kanaat elbet yine izleyiciye aittir. Elimizden geldiğince vermeye çalıştık. Şüphesiz eksik yanlar da vardır. Nucan arkadaş filmdeki en temel kadın karekteridir. Sur’da bu arkadaş da büyük bir direniş gösterdi. Nucan arkadaş Kuzey Kürdistanlı’dır. Rojava’da da kalmış, savaşmış bir arkadaştır. Rojava’dan Sur’a geçmiştir. Nucan büyük bir komutandır. Komutan olduğu kadar savaşçıdır da. Savaşçılarını hem savaştıran hem de koruyandır. Umudumuz bu direnişin büyüklüğünün hakkını vermektir.
Bu filmde propaganda ön planda değil mi?
Bence öyle değil. Bu tarzda olmasının nedenleri var. Propagandanın sebebi filmi oynayanların o mücadelenin içinden çıkmasıdır. Filmi yapanlar ve filmde oynayanlar hikayenin baş aktörleridir. Hepsi savaşçıdır zaten. Bu hikaye nasıl örüldü bu da önemlidir. Bu filmle bir düzey yakaladık. Bunun üzerinden yolumuza devam edip, hatalarımızdan ders çıkararak ilerleyeceğiz.
İlk gösterimlerimiz fazla yabancılar tarafından anlaşılmadı. Fakat biz kendimiz izlediğimiz ve yaptığımız esnada gözyaşlarımıza hakim olamadık. Çünkü biz hikayenin içindeydik. Hikayenin dışında olanların gözü ve bakışı farklıdır. Başkasının gözüyle bir hikayeyi anlatmak daha zor bir durum. Başta sinema komünü olarak “Makusara” filmini yaptık. Bu film Viyan Peyman’ı konu alıyordu. Biz bu arkadaşı tanıyorduk, biliyorduk. O yüzden her şeyden daha fazla etkileniyorduk.
Dışardan izleyen birisi için filmde biraz yığılma olmamış mı, fazla iç içe değil mi olay örgüsü?
Olabilir. Sur’un içinde çok fazla hikaye var. Her hikayede çok önemli yanlar var. 16 kere senaryo yazıldı, gözden geçirildi. Bu iç içelik biraz da sorumluluk duygumuzdan kaynağını alıyor. O direnişe, kahramanlara karşı borcunu ödemek istiyorsun. O yüzden her yanıyla yaşanılanları vermek bize kalıyor. Bundan sonra o dengeyi tutturmaya çalışacağız. Hem kendi gözümüzü hem izleyiciyi de, tanımayanı da hesaba katarak hikayelerimizi göstermeye çalışacağız.
Sadece izleyiciyi esas alan Kürt filmleri var. Dünya da zaten bunu istiyor. Boynu bükük bir Kürt daha çok rağbet görüyor. Bugüne kadar tüm Kürt yönetmenler biraz da rahat olanı seçmiş. Her zaman Kürdün trajedisi işlenmiş, tema hep fakir, güçsüz, göçmen ve kaçakçı Kürt olmuş, sanki Kürtler hep budur. Bu bizim için esas değildir. Dünya hep böyle filmler istiyor. Onlar için Kürt sadece budur. Biz filmlerimizi festivallere girmek ve para kazanmak için yapmıyoruz. Amacımız sadece bundan ibaret değil. Elbette ürünlerimiz ne kadar görünür olursa, izlenirse hikayemiz daha çok sınırları aşar. Fakat sadece piyasa ölçülerini esas alamayız.
Kürtler fakir ve güçsüz değildir. Kadim, güçlü, bilinçli ve kültürü çok zengin olan bir halktır. Halkımızın bu güzelliklerini ve iradesini vermek istiyoruz. Direnişin şehri Kobanê’de de Sur filmini göstereceğiz. Film, Rojava’nın bazı yerlerinde gösterildi. İzleyen halkımız çok etkilendi hatta ağlayarak izleyenler çok oldu. Büyük beğeni topladı. Bundan sonra sorumluluklarımızın bilinciyle, acılarımızı ve yüceliğimizi daha büyük bir derinlikle vermek için çabamız sonsuz olacak.
13 Mart’tan itibaren Almanya’da
Mart ve Nisan ayına ilişkin netleşen gösterimlerin gün ve yerleri şöyle:
MART AYI PROGRAMI
BERLİN (BABYLON BERLİN)
13.03.2020, saat: 19:00
(Almanya Premiere)
(Kino1-Kino2-Kino3)
Rosa Luxemburg Str 30,
10178 Berlin
KÖLN (FİLMFORUM NRW)
14.03.2020
Seans-1: 17:00
Seans-2: 20:00
Bischofsgarten str.1
50667 Köln
HAMBURG (ZEİSE KİNOS)
15.03.2020, saat: 17:00
(Kino1-Kino2-Kino3)
29.03.2020, saat: 17:00
(Kino1)
Friedensallee 7-9
22765 Hamburg
HANNOVER (APOLLO KİNO)
15.03.2015, saat: 10.30
Limmerstraße 50
30451 Hannover
ATTENDORN (JAC KİNO)
22.03.2020, saat: 17:30
(Kino1-Kino2)
Am Zollstock 8
57439 Attendorn
KİEL (PUMPE KİNO)
27.03.2020, saat: 18:30
Haßstraße 22
24103 Kiel
STUTTGART (KİNO GLORİA)
27.03.2020, saat: 20:00
29.03.2020, saat: 17:00
Königstr. 20 Gloria-Passage
70173 Stuttgart
NİSAN AYI PROGRAMI
SALZGİTTER (KULTİPLEX CİTY KİNO)
05.04.2020, saat: 18:00
Berliner Straße 4
38226 Salzgitter Lebenstedt
KOBLENZ (ODEON APOLLO KINO)
05.04.2020, saat: 14:00
Odeon Apollo Kinocenter
Löhstraße 88. 56068
DUSSELDORF (FİLMKUNSTKİNO METROPOL)
11.04.2020
Seans- 1: 13.30
Seans- 2: 16:30
Brunnenstraße 20, 40223 Düsseldorf
MÜNİH (MONOPOL KİNO)
15.04.2020,
Seans- 1: 18:00
Seans- 2: 21:00
16.04.2020
Seans- 1: 20:45
Seans- 2: 23:45
Schleißheimer Str. 127, 80797
München
MAGDEBURG (OLİ KİNO)
17.04.2020
Olvenstedter Straße 25 39108
Magdeburg
