Nâzım’ın gölgesinde kalan kadınlar

Haberleri —

ZABEL MİRKAN

Biz neden Nâzım Hikmet’in sevgililerinin/karılarının isimlerini meyhane isimlerinde görmekten öteye niye gidemedik? Bu da biraz değil, bayağı Türkiye solcularının/sosyalistlerinin sorunu. “Akın var güneşe akın, güneşi zaptedeceğiz güneşin zaptı yakın,” dedi diye sorgulamadık belki de.

Münevver Andaç, 1917 yılında Sofya’da doğar. Babası, Nâzım Hikmet’in annesi Celile Hanım’ın erkek kardeşidir. Yani Münevver, Nâzım’ın mektuplarında da bahsettiği gibi onun “dayıkızı”dır. Münevver dokuz yaşında annesini kaybeder ve bunun da aracılığıyla yatılı okula başlar. 1934’te, Marsilya’da liseyi bitirir ve bir yıl sonra İstanbul’a döner. Aynı yıllarda, dayısının oğlu Nâzım Hikmet’le tanışır.

Tanıklıklara göre Münevver ve Nâzım’ın ilişkisi hiç de öyle bir yıl filan sürmez. Üç yıl süren, gel-git dolu bir ilişkidir bu. Nâzım Piraye’yle evliyken görüşmeye başlarlar. Hapishane ziyaretlerinde Münevver, Nâzım’ı hiç yalnız bırakmaz. Kısa bir süre içinde birbirlerine yüzlerce mektup yazarlar. Ancak Nâzım, karısı Piraye’ye bu ilişkiden bahsetmeyi uzun süre erteler.

Münevver ile Nâzım'ın ilişkileri

Bir gün Münevver yine hapishanede Nâzım’ı ziyaret ederken Piraye çıkagelir. Piraye tablo karşısında şaşkındır, görüşe devam etmez. Münevver de durumdan hoşnut değildir. Nâzım ve Münevver bir çıkış yolu arar, ikisi de birlikte olduğu insanlardan ayrılıp o ilişkilerden sıyrılmayı dener. Nâzım bunu bir mektupla yapar ve Piraye’ye, boşanmak istediğini söyler. Münevver için ise işler hiç de beklediği gibi gitmez. Kocasından ayrılması bir yıl kadar sürer Münevver’in, Nâzım bu sürecin uzunluğunu Münevver’in “kocaya dönmesi” olarak değerlendirir; fakat görünürde durum öyle değildir. Münevver’in kocası, çocuklarının velayetini almakla Münevver’i tehdit etmektedir.

O kadar akıllıydı ki...

Orhan Pamuk, kendini Gallimard’a öneren bu büyük dehayı anlatırken şöyle der: “O kadar akıllıydı ki, ondan korkardım. Çok güzel, zeki ve ne yaptığını iyi bilen biriydi. Kendimi onun yanında çok acemi ve toy hisseder, bu yüzden de olduğumdan daha beceriksiz davranırdım.” Münevver Hanım, Orhan Pamuk’tan daha önce Yaşar Kemal’i Fransızcaya çevirir, hem de 16 kitabını birden. Bu çevirilerinden bir röportajında şöyle bahseder: “Yaşar Kemal’i çevirmek bir derttir, çünkü halk dilinden kimsenin bilmediği kelimeleri bulur çıkarır.”

Münevver Andaç, bir müddet sonra Fransa Adalet Bakanlığı’nın yeminli tercümanı olarak mahkemelerde çalışır. 1998 yılında, yaşadığı bir Fransa köyünde akciğer kanserinden ölür. Yakılmak istediğini vasiyet ettiği için, küllerinin bir kısmı Fransa’nın güneyine bir kısmı ise Boğaziçi’ne dökülür...

Nâzım'ın Münevver'e şiirleri

Rivayete göre, Nâzım Hikmet “Sonbahar”, “Bir Bayrak ve Bir Kadın”, “Kudumiye” ve “Sende ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini” dizeleriyle başlayan şiirlerini Münevver’e yazar. Münevver’le birlikte olduğu bir yıllık dönemde hep aşk, kavuşma/kavuşamama üzerine şiirler yazar. 1960 yılına gelindiğinde ise  Nâzım Hikmet, Vera’yla birliktedir artık ve Münevver’in bundan haberi yoktur. Münevver, tüm ekonomik zorluklara göğüs gererek çocuklarına bakmak zorunda kalır. Joyce Lussu’nun aktarımına göre “olağanüstü güç koşullarda” yıllarca yaşar Münevver.

Üç yıllık bir aşk

Nâzım Hikmet’in tutuklu olduğu dönemde, Münevver bir imza kampanyası başlatır ve bunun uluslararası camiada göze çarpmasına da ön-ayak olur. Nâzım’ın mektuplarını dahi Fransızcaya çevirir Münevver. Karşılığı ne olur? Nâzım Hikmet’in yaşadığı aşklardan biri olarak hafızalarda kalır. İnsanlar en fazla çevirmen kimliğini bilir Münevver’in.

Nâzım’ın şiirlerini geceler boyu daktiloya onun geçirdiğini, diğer dillere çevrilmesinde onun katkısının yadsınamaz olduğunu bilmez. Çünkü Nâzım Hikmet, büyük bir şairdir ve ne yaptıysa kesinlikle yeteneğinden, becerisinden ötürü kendi yapmış, kendi başarmıştır. Nâzım Hikmet’le ilgili derlemelerde, Münevver’le olan ilişkisinden tarihsel akış gereği bahsedilir, o da üstünkörü. Çünkü Münevver, sadece üç yıl olmuştur Nâzım’ın hayatında. Kendini kanıtlamış komünist bir şairden daha önemli ne olabilir ki o dönem?

Türkiye solcularının sorunu Peki biz neden Nâzım’ı değil de, Münevver’i konuşuyoruz? Çünkü biz neden Nâzım Hikmet’in sevgililerinin/karılarının isimlerini meyhane isimlerinde görmekten öteye niye gidemedik? Bu da biraz değil, bayağı Türkiye solcularının/sosyalistlerinin sorunu. “Akın var güneşe akın, güneşi zaptedeceğiz güneşin zaptı yakın,” dedi diye sorgulamadık belki de.

Sahi, özel olan politik midir? Dönemin şartları dedik, adam hapishanede açlık grevine girmiş, partisiyle sorun yaşamış dedik, komünist şair dedik, harika şiirleri var dedik. Mezarı bile istenmemiş dedik. Dedik de dedik. Aslı öyle miydi? Komünist diye Nâzım Hikmet’in gölgesinde kalan kadınları görmezden mi gelmeliydik? Meyhanelere verdiğimiz isimleri yerine, yaşarken bu kadınları tanıtamaz, itibarlarını iade edemez miydik? Başarılı erkeğin arkasındaki daha başarılı kadını görmemiz için Orhan Pamuk’un o kadını övmesi mi gerekiyordu örneğin? Biz bunları neden hiç düşünemedik? Ya da adam öldü diye arkasından mı konuşmak istemedik? Ama ölülerimizi sahiplendiğimiz kadar “arkasından da konuşalım.” Bir şeyleri düzeltmemiz gerekiyor bizim artık.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.