Nuray UÇAR: Leyla Qasım ve Cemile Buhayrat

Ezilen Ortadoğu ve Doğu Afrika halkından iki kadın, iki sömürgeci devlet ve iki direniş hikayesi: Leyla Qasım ve Cemile Buhayrat (Djamila Bouhired). Bu iki direnişçinin hikayeleri ve davaları arasındaki benzerlik bu yazıyı kaleme almama sebep oldu. Çoğumuz Leyla Qasım'ı tanırız belki, fakat pek azımız Cemile Buhayrat hakkında bilgi sahibiyizdir. Özde aynı davanın, aynı hikayenin, aynı idealin, aynı mücadelenin birleştirdiği iki kahramanın hikayeleri farklı kıtalarda ve farklı işgalci güçlerle mücadele etmelerinden ötürü farklı sonlarla bitecektir.
Bazen kasıp kavuran savaşların nedeni, belki de çok önemsiz bir davranıştır.
Cemile'nin hikayesi 1930'da Cezayirli bir yöneticinin Fransız temsilcisine hakaret etmesi üzerine Fransa'nın Cezayir'i işgal etmesi ile başlar. Fransa, Nazi Almanyasıyla girdiği savaşta başarılı olmuş ve Cezayir'e vadettiği özgürlük sözünü tutmadığı gibi, tarihe Setif Katliamı olarak geçmiş bir kıyımla 1 milyondan fazla kişiyi öldürmüştür. Cemile'nin çocukluğu böyle bir sahnenin arka planında geçer.
Leyla'nın hikayesi ise 1972'de Baas rejiminin Kürtlere karşı başlatmış olduğu inkar ve imha politikaları sonucunda Kürtleri Bağdat'tan çıkarmasıyla başlar. Irak rejiminin Qeladizê şehrini bombalaması sonucu üç sivilin yaşamını yitirmesi, Leyla'nın eylemlilik sürecini başlatır.
Kürt olmak Leyla'yı kurtarmaz, fakat bir Avrupa
devletinin sömürgesi olmak Cemile'yi kurtaracaktı.
Cemile devrim süresince FLN (Ulusal Kurtuluş Cephesi)'nin komutanı Sadi Yacef'in irtibat ajanı olarak çalışır. Cezayir'in başkenti Cezayir'de birçok silahlı eyleme katılır. Bir baskında yakalanır ve başkentteki Fransız lokantalarına, birçok kişinin ölümüne yol açan bombalar yerleştirmekle suçlanır. Ağır işkencelerden sonra yargılanır, suçlu bulunur ve 1957'de ölüm cezasına çarptırılır. Cemile'nin tutukluluğu esnasında Cezayir'deki yargıç ve savcılardan gizli bir öneri gelir. Cemile onların seçeceği bir yetkili uzman tarafından kontrol edilecek ve sonra aklının başında olmadığına ilişkin verilecek bir raporla resmen deli muamelesi görecek ve hemen salıverilecekti. Cemile her onurlu özgürlük savaşçısı gibi bu iğrenç öneriyi reddeder.
Leyla Qasım'a gelince; o da Bağdat Üniversitesi'nde Sosyoloji eğitimi gördüğü sırada I-KDP (Irak-Kürdistan Demoktrat Partisi) üyesidir. Kürt halkının gördüğü zulme dünya devletlerinin dikkatini çekmek için uçak kaçırma eyleminde bulunur. Fakat bu eylemde başarıya ulaşamaz ve dört arkadaşıyla birlikte 24 Nisan 1974'te yakalanır ve çok da uzun olmayan bir tutukluluk sürecinin ardından, yine dört yoldaşıyla birlikte 13 Mayıs 1974'te idam edilir. Ayrıca Saddam Hüseyin'e suikast girişiminde bulunmakla da suçlanır. Leyla'nın da yaşadıkları Cemile Buhayrat'ınkinden farksız değildir. Tutukluyken annesine yazmış olduğu bir mektuptaki ifadeleri aynen şöyledir: "Dün Saddam ve beraberinde bir grup buraya geldi. Beni kandıracağını ve ilkelerimden taviz vereceğimi zannediyordu. Hatta mücadeleden vazgeçmem için maddi tekliflerde bulundu. İstediğim okullarda öğretmenlik yapabileceğim vaadinde bulundu. Fakat ben bunları kabul edemeyecek kadar onurlu olduğumu, halkımı satmayacağımı söyledim. Kendimi Kürt ve Kürdistan davasına adadığımı, bu mücadele uğrunda idamı onurla karşıladığımı söylemem üzerine çılgınlaşan koca Saddam'ın ne kadar zavallılaştığını gördüm."
Yiğit Kürt direnişçisi Leyla Qasım, Kürt Ulusal Marşı Ey Reqîp'i okuyarak ipe gider. Sonrası Kürtler için onun dediği gibi olacaktır; ölümünün ardından Kürtler, mücadelesini devam ettirecektir. Bu onurlu ve güzel kadının son isteği saç örgülerinden Kürdistan bayrağının yapılmasıdır. Bu isteğin yerine getirilip getirilmediğiyle ilgili herhangi bir bilgi yoktur.
Leyla Qasım'ın hayatı ve mücadelesi, yönetmen Nasir Hesen tarafından sinemaya uyarlandı.
Leyla'nın hikayesinin bittiği yerde Cemile'ninki devam eder.
Ancak Cemile'nin Fransız avukatı Jacques Verges dünyanın en ücra köşesine bile yayılacak bir kampanya başlatır. Kısa sürede etkili bir kamuoyu yaratılır ve infaz ertelenir. Simon De Bouvoir ve Françoise Sagan gibi ünlü Fransız yazarlar da bu kampanyaya destek çıkarlar. Modern feminizmin anası olarak bilinen Fransız filozof ve yazar Simon De Beauvoir ‘Kadınlığımın Hikayesi’ adlı otobiyografik eserinde Cemile’nin hikayesine genişçe yer vermektedir.Hatta Simon De Bouvoir'ın Cemile'nin tutukluluk koşullarıyla ve gördüğü işkencelerle ilgili yazdığı bir yazının Le Monde gazetesinde yayınlanmasının ertesinde, gazete Cezayir'de toplatılır ve 400 bin Frank maddi kaybı olur. Fakat bir yandan da olumlu tepki mektupları da alır. Bu mektuplarda Cemile'nin bekaretinin işkence uygulayan subaylar tarafından şiş sokularak bozulmuş olması sert bir dille yeriliyor ve onun durumunu kitlelere duyurduğu için Bouvoir'a teşekkür ediliyordu.
Bir direnişçinin ev hanımı olarak devam eden yaşamı
Ve nihayetinde birçok yenilgiden ve 1 milyondan fazla insanın ölümünden sonra Evian Anlaşmaları imzalanır ve Cezayir'in bağımsızlığı ilan edilir ve Cezayirli tutuklular bir bir serbest bırakılır. Cemile serbest bırakılmasının ardından Müslüman olup Mansur ismini alan avukatı Verges ile evlenir. Birkaç yıl sonra da politik arenayı terketme kararı alan Bouhayrat, ev hanımı olarak Paris'te hayatını devam ettirir.
Özgür bir Cezayir için yaşamı pahasına mücadele eden bir kadının, sömürgeci bir ülkenin başkentinde yaşamının geri kalanını sürdürmesi nasıl bir çelişkidir?
Fakat bazı kaynaklar Cemile Buhayrat’ın şu an Cezayir’in başkenti Cezayir’de yaşadığını söylemektedir. En son 8 Mart Dünya kadınlar günü vesilesiyle Gazze’ye gitmek isteyen fakat Mısır’da durdurulup geçişleri engellenen farklı ülkelerden 80 kişilik heyetin içinde yer aldığı da, basında en son çıkan haberler arasındadır.
Ne Cemile özgür bir Cezayir'de yaşayabildi ne de Leyla Qasım'ın saç örgülerinden Kürdistan bayrağı yapıldı. Devrimciler ölür, 'düştükleri' değil 'doğdukları' ve yiğitlikleriyle aydınlattıkları yolları yadigar kalır yoldaşlarına.
